Mehmet Akif Cenkci
İş sağlığı ve güvenliği ruhsatla değil denetimle yaşar!
Sabahın erken saatleriydi.
Kocaeli’nin Gebze ilçesinde gökyüzünü kaplayan duman, sadece kimyasal madde yangınından değil; bu ülkenin yıllardır görmezden geldiği bir gerçeğin sessiz çığlığından yükseliyordu.
Altı işçi hayatını kaybetti.
Birçoğu henüz gençti, belki evlenmemiş, belki çocuklarının okul masraflarını karşılamak için fazla mesaiye kalmıştı.
Ama o sabah, bir parfüm deposunun duvarlarıyla birlikte onların hayalleri de kül oldu.
Bu yangın sadece bir iş kazası değildir.
Bu, sistemin “önlem almayı erteleyen”, “denetimi kâğıda indirgeyen” zihniyetinin en acı sonucudur.
Ve her seferinde olduğu gibi, yine aynı cümleyle karşı karşıyayız:
“Kaderdi.”
Hayır.
Bu kader değil.
Bu, alınmayan önlemlerin, yapılmayan denetimlerin, görmezden gelinen ihmallerin doğal sonucudur.
Ve bu ülkenin çalışan insanları, artık kaderle değil; vicdansızlıkla mücadele etmektedir.
KÂĞIT ÜSTÜNDEKİ GÜVENLİK, GERÇEKTE YOK
İş sağlığı ve güvenliği bu ülkede çoğu zaman “formalite” olarak görülüyor.
Bir dosya hazırlanıyor, birkaç imza atılıyor, eğitimler kâğıt üzerinde tamamlanıyor ve herkes rahatlıyor.
Ama o belgelerin hiçbiri, yangın çıktığında bir insanın ciğerine dolan dumanı temizleyemiyor.
Yangın tüpleri kontrol edilmediyse, acil çıkış kapıları kilitliyse, alarm sistemi devre dışıysa; o kâğıtların anlamı yok.
İş sağlığı ve güvenliği bir prosedür değil, yaşatmak için var olan bir kültürdür.
Bir kültürden bahsediyoruz ki, eğer yerleşmezse, sadece fabrikalar değil; toplumun vicdanı da yanar.
Bugün bir parfüm deposunda, dün bir maden ocağında, yarın bir inşaatta...
Eğer zihniyet değişmiyorsa, adresin önemi yoktur.
Her yeni haber, sadece bir yeri değil, aynı zamanda insan hayatına verilen değeri de yakıyor.
İŞVEREN İÇİN “MALİYET” OLAN, İŞÇİ İÇİN “HAYAT”TIR
Birçok işletme sahibi için iş sağlığı önlemleri bir maliyet kalemi olarak görülüyor.
“Yangın tatbikatına gerek yok.”
“Maske alsak da kimse kullanmaz.”
“Uzman raporu zaten var.”
Oysa o raporlar, o maskeler, o tatbikatlar; bir işçinin eve sağ dönmesi için var.
Bir babanın çocuğuna sarılabilmesi, bir annenin sabah yeniden işe gidebilmesi için var.
Bir işçinin nefes alabilmesi, yaşama tutunabilmesi için var.
İş güvenliği harcama değil, yaşama yatırımdır.
Ama bu bilinç oluşmadıkça, denetimler ne kadar sıkı olursa olsun, sonuç değişmez.
Çünkü asıl sorun eksik evrak değil; eksik vicdandır.
SİGORTASIZ ÇALIŞTIRMAK, SESSİZ BİR İHANETTİR
Yangında ölenlerden bazılarının sigortasız olduğu iddiaları var.
Bu iddialar, aslında her gün binlerce işçinin yaşadığı gerçeği bir kez daha yüzümüze vuruyor.
Sigortasız çalıştırmak, sadece bir yasal ihlal değil; insan onuruna karşı işlenmiş bir suçtur.
Bir işçi sigortasız çalıştığında, sadece bugünü değil, yarını da kaybeder.
Kaza olduğunda hakkını alamaz.
Öldüğünde ailesi “ölüm geliri” ya da “yetim aylığı” bağlatamaz.
Yani devlet kayıtlarında “hiç var olmamış” gibi silinir.
Bu kadar ağır bir tabloya rağmen hâlâ kayıt dışı istihdamın bu kadar yaygın olması, devletin denetim mekanizmalarının ne kadar zayıfladığını gösteriyor.
Bir ülkede çalışan insanlar öldüğünde bile sigortalı olup olmadıkları tartışılıyorsa, orada sistem değil, insanlık sorgulanmalıdır.
DENETİM OLMADAN GÜVENLİK OLMAZ
SGK ve Çalışma Bakanlığı yıllardır “denetim yapıyoruz” diyor.
Ama soruyorum:
O denetimler gerçekten sahada mı yapılıyor, yoksa bilgisayar ekranlarında mı tamamlanıyor?
Bir fabrikanın içinde yangın söndürme sistemi yoksa, o işletmeye nasıl ruhsat verilmiş olabilir?
Kim imzaladı o izinleri, kim onayladı o tescilleri?
Denetim kâğıt üzerinde değil, arazide yapılır.
Denetim raporu bilgisayarda değil, işçinin gözünün içine bakarak yazılır.
Denetim bir sayı değil, bir sorumluluktur.
Eğer bir ülkede iş yerleri yıllarca aynı hatalarla devam ediyorsa, o denetim sistemi kâğıt üzerinde kalmış demektir.
Gerçek güvenlik, rakamlarla değil, vicdanla ölçülür.
KADER DEĞİL, İHMAL
Her faciadan sonra aynı cümle duyuluyor:
“Yapacak bir şey yoktu.”
“Allah’ın takdiri.”
Hayır, vardı.
Yangın sensörleri olabilirdi, acil çıkış kapısı açık olabilirdi, çalışanlar düzenli eğitimden geçirilebilirdi.
Yani bu ölümler, alınmayan önlemlerin bir sonucudur.
Kader; önlem alındıktan sonra yaşanana denir.
Hiçbir önlem alınmadan yaşanan felaketin adı kader değil, ihmaldir.
Ve her ihmal, bir cana mal olur.
İNSAN HAYATI HER ŞEYDEN DEĞERLİ
Ülke olarak çok şey üretiyoruz.
Ama en çok “acı” üretiyoruz.
Ekonomik büyüme rakamlarda artıyor, ama her yangında, her göçükte, her patlamada, insan hayatının değeri biraz daha azalıyor.
Oysa en büyük yatırım, insana yapılan yatırımdır.
Bir devletin görevi sadece istihdam yaratmak değil; yarattığı istihdamda insanı yaşatmaktır.
Bir fabrikanın üretim kapasitesiyle övünmek kolaydır, ama orada çalışan insanların güven içinde olup olmadığını sorgulamak zordur.
Oysa gerçek gelişmişlik, üretim miktarıyla değil, bir tek işçiyi bile kaybetmeden üretim yapabilme başarısıyla ölçülür.
Bu yangın bize bir kez daha gösterdi ki,
iş güvenliği ihmale, insan hayatı ertelemeye gelmez.
Hiçbir üretim, hiçbir sipariş, hiçbir kâr oranı, bir insanın hayatından, bir annenin gözyaşından, bir çocuğun babasız kalmasından daha önemli değildir.
Bir ülkenin ekonomisi büyüyebilir, ama eğer insan hayatı ucuzsa,
o büyüme rakam değil, çöküştür.
Bu yüzden her işveren, her denetçi, her yetkili, bir daha o yangın görüntülerini izlememek için elini taşın altına koymalıdır.
Çünkü iş güvenliği, yalnızca işçinin değil; toplumun onurudur.