İsmail Saymaz
Hazreti Ahmet Demirdöver!
“Peygamberler diyarı Urfamızda Hz. İbrahim Halilullah Kültür ve Eğitim Vakfı’nın kuruluşu bizleri çok sevindirmiştir.
Zalim olan ve ilahlık iddia eden Nemrud için Adıyaman’da festival yapılırken, Urfalılar olarak Hz. İbrahim için neden festival tertip etmeyelim? Dinler tarihinde Urfanın adını bizden başka duymayan var mıdır? Bunu duyurmak için de 1979’da Hz. İbrahim Halilullah Kültür ve Eğitim Vakfı kuruldu.”
Harran Dergisi, Ağustos 1980’de çıkan sayısında, henüz bir yıl önce kurulmuş Hazreti İbrahim Halilullah Eğitim ve Kültür Vakfı’ndan, Şanlıurfa’nın adını duyuracağı için büyük bir umut ve beklentiyle söz ediyordu.
Harran’a göre Konya’nın Mevlanası, Nevşehir’in Hacıbektaş’ı, Adıyaman’ın Nemrut’u varsa Şanlıurfa’nın da Hazreti İbrahim’i vardı.
Harran, bir gün bu vakfın kendi ‘hazretini’ yaratacağını tahmin edemezdi.
Kayyım atandı
Vakıflar Genel Müdürlüğü, vakfın 2013-2020 yılları arasındaki işlemlerini denetleyerek, 2022’de rapora dönüştürdü. Raporda Kuran kursu yapımı için vakfın hesabına yatırılıp aynı gün çekilen 1.396.584 TL’nin kayıp olduğu belirlendi.
Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, rapor doğrultusunda 30 Mart 2023’te bir mali müşavir ve avukatı kayyım atadı.
Başta molla Ahmet Demirdöver olmak üzere vakfın bütün mütevelli heyeti görevden geçici olarak uzaklaştırıldı.
Aile boyu görevlendirme
Kayyımın 5 Ekim 2023’te Şanlıurfa İl Müftülüğüne gönderdiği ihbarda şu iddialar yer alıyor:
-Eski vakıf yönetimi ile Eyyubiye ve Haliliye ilçe müftülükleri arasında yapılan protokoller çerçevesinde iki ilçedeki iki taşınmaz 10 yıllığına erkek ve kız yatılı Kuran kursu olarak eğitim vermek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edildi.
Protokoller kapsamında Demirdöver, Kuran kursu öğreticisi olarak görevlendirildi. Fiilen baş öğreticiydi.
Demirdöver’in iki kardeşi, amcasının oğlu, damadı ve damadının eniştesi Kuran kursu öğreticisi olarak atandı. Dokuz öğreticiden altısı Demirdöver ve akrabalarından oluştu. Ayrıca Demirdöven’in iki damadı ve bir damadının eniştesi, görevlendirilmediği halde kursta çalışıyordu.
Lojmanlara çöktüler
-Vakfa ait lojmanlarda kalan 12 kişiden dokuzu Demirdöver’in üç kardeşi, amcasının oğlu, iki damadı ve damadının eniştesinden oluşuyor.
Kayyımın müftülüğe gönderdiği yazıda “Demirdöver’in yakınlarına kadrolaşma sağladığı açıkça görülmektedir” diye yazıyor.
Gıda malzemeleri eve gidiyor
Erkek Kuran kursunda okuyan iki öğrenci bir dilekçe vererek, kendilerine beden işçiliği yaptırıldığını, buna karşı çıktıklarında kurstan gönderme ile tehdit edildiklerini, gıda malzemelerinin bazı hocalar tarafından lojmanlara götürüldüğünü ileri sürdü.
İki öğrenci, Demirdöver ve akrabasının baskısına dayanamayıp kurstan ayrıldı. Yapılan araştırmada, başka öğrencilerin de ayrıldığı anlaşıldı.
Paralel vakıf kurup para topluyorlar
Kayyımın 19 Ağustos 2024’te Vakıflar Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı’na gönderdiği yazıda, Demirdöver ve ailesinin hala Hazreti İbrahim’den ‘geçinmeye’ devam ettikleri anlaşılıyor.
Bu yazıya göre:
-Demirdöver, vakfa bağlı Süleymaniye Mahallesi’ndeki erkek Kuran kursumda bulunan camide imamlık yapıyor. Kayyım, Demirdöver’in başka camiye naklini istiyor.
-Süleymaniye’deki Kuran kursunu elinde tutan Demirdöver ve akrabaları Süleymaniye İlim Yayma Derneği’ni kurarak, paralel yönetim oluşturdu. Şu an dernek adına para topluyorlar.
-Demirdöver’in damadı Abdullah İsaoğulları ise Hazreti İbrahim Halilullah Eğitim ve Kültür Vakfı adına para topluyor. Ancak para, İsaoğulları’nın IBAN hesabına akıyor.
-Eski mütevelli heyeti üyesi ölünce oğlu, Dağeteği mevkisinde bulunan 5.400 metrekarelik taşınmazı, vakfa aktarsın diye Demirdöver’in damadına verdi. Damat taşınmazı devretmiyor. üŞanlıurfa İl Müftülüğü’ne Kız Kuran Kursu olarak eğitim vermesi için tahsis edilen bina ise atıl halde duruyor.
Görevden uzaklaştırıldılar
Bu arada, Demirdöver ve altı mütevelli heyeti üyesine ‘hizmet nedeniyle görevi kötüye kullanma’ suçlamasıyla dava açıldı.
Şanlıurfa 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, mütevelli heyeti üyelerini vakıf yöneticiliği görevinden aldı.
Fırat Sarı’nın tezgahını deviren tape
Türkiye, günlerdir ‘Yenidoğan Skandalı’nı konuşuyor.
Hemen her gün yeni bir rezalet patlıyor.
Temel kamu hizmeti olan sağlık sistemi özelleştirilip piyasanın insafına terk edildiğinde insan hayatının nasıl ucuzladığını tiksinerek görüyoruz.
İddianameye göre…
Dr. Fırat Sarı liderliğindeki çete, 13 özel hastanenin yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin işletmesini danışmanlık adı altında alıyor. Yani, hastane içinde hastane kuruyorlar.
Amaç, bu serviste dolululuk sağlayarak, karı artırmak.
Sarı’ya bağlı çete yöneticileri Dr. İlker Gönen ve ambulans şöförü Gıyasettin Mert Özdemir, yoğun bakımlarda yer bulamayan bebekleri 112 sevk sistemini devredışı bırakarak, yönettikleri hastanelere sevk ediyor. Bu hastanelerin yenidoğan yoğun bakım üniteleri dolu tutularak, SGK zarara uğratılıyor.
Bu birimler her türlü enfeksiyona açık olduğu, doktorların görevini hemşireler yaptığı ya da yeterli tıbbi destek verilmediği için hayatta kalabilecek bebekler ölüme itiliyor. İddianamede bu cinayet için ‘pasif ötenazi’ tanımı kullanılıyor.
20 bin TL artı sigorta
Ancak Sarı, ifadesinde, kurduğu tezgahı inkar ediyor.
Ambulans şöförü Özdemir’e yönlendirdiği bebeklerden ötürü ödeme yapmadığını ileri sürüyor. Yalnızca Özdemir’in eşi Melike’nin, kendi sağlık merkezinde asgari ücretle çalıştığını iddia ederek, şunları söylüyor:
“Gıyasettin Mert Özdemir’in kişisel telefonu ile bu (sevk) konuları benimle konuşması Sağlık Bakanlığı’nın rutin hizmeti değildir. Bu görüşmeler sonrasında sevki sağlanan bebeklerle ilgili giderlerin SGK’ya fatura edilmesi ile kazanılan paradan Özdemir’e maddi menfaat temin etmiyoruz. Gıyasettin’e yönlendirdiği bebek hastalarla ilgili para vermedik.”
Sarı’nın Mehmet Gürül ile yaptığı telefon görüşmesi, tezgahını ve yalanını çökertiyor.
Aralarındaki görüşme şu şekilde:
Gürül: Kaç para veriyorsun ki Mert’e?
Sarı: Mert’e 20.000 artı sigorta yapıyorum.
Gürül: Sigorta mı yapıyorsun?
Sarı: Tabi karısının sigortasını ben…
Gürül: Karsını da sigorta… Oğlum manyak mısın sen ya.
Sarı: Bir de getirdiği hastanın hak edişini alıyor.
Bu diyalogları sorulması üzerine Sarı, “Bu söylemim hak ediş ve maaş verdiğim anlamına gelmiyor. Bu parayı yanımda çalışan Mert’in eşi için verdiğimi söylemek istiyorum. ‘Mert hastanın hak edişini alıyor’ şeklindeki söylemimi neden söylediğimi hatırlamıyorum” diyor.
Transfer teklifi gelmiş
Özdemir de “Ben bu sevk işlemlerini maddi menfaat sağlamak için yaptığım hususunu kabul etmiyorum. Hastalara yardımcı olmak için yaptım” diye konuşuyor.
Ancak Özdemir, İlker Gönen’le yaptığı görüşmede kendisine Bağcılar Şafak Hastanesi’nden transfer teklifi geldiğini söylüyor.
Bu teklif iddianamede şöyle anlatılıyor:
“Bağcılar Şafak Hastanesi İşletme Müdür Yardımcısı Mustafa Kazan’ın Özdemir’e bebek yoğun bakım hastası ihtiyacının olduğunu, üçüncü basamak bebek hasta göndermesi karşılığında hasta başına 10.000 TL para, maaş ve eşinin sigortasının hastane tarafından yapılacağını söylediği…”
Özdemir, teklifi beğendiğini, ekipten ayrılmak için Sarı ile görüşeceğini söylüyor.
Özdemir, telefon konuşmasında şöyle devam ediyor:
“Fırat hocanın bana maliyeti 25 bin lira maaş, bin lira hanımın sigortası. Gerçi artık o sigortayı da yatırmıyor. Ben Birinci Hastanesi’nden ayda ortalama 7-8 bin lira Fehmi’ye veriyorum. 112 hastaların üçte birini ben alıyorum, üçte ikisini o alıyor. Bu da 7-8 bin lira yapıyor. Daha az alıyorum.”
İddianamede, memur olan Özdemir’e maaş ve hasta başı ücret verilmesinin rüşvete, eşinin hastane çalışanı olmadığı halde sigortasının yapılmasının SGK dolandırıcılığına girdiği kaydediliyor.