Fikret Bila
Grup konuşmasının anlamı
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak getirerek CHP ve 6’lı Masa’da yaratmaya çalıştığı tartışma, belirsizlik ve güvensizlik ortamını toparladı.
Kılıçdaroğlu, CHP grup toplantısına İmamoğlu’nu davet ederek ve yaptığı konuşmada çok güçlü ifadelerle sahip çıkarak iktidarın CHP’de Kılıçdaroğlu-İmamoğlu çatışması yaratma beklentisini boşa çıkardı.
Kamuoyuna çok güçlü bir şekilde hem kendisinin hem CHP’nin İmamoğlu’na sahip çıktığı ve çıkacağı mesajını verdi.
Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısına daveti ve yaptığı konuşmanın İmamoğlu açısından da taşıdığı bir mesaj vardı. Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’na “senin yerin CHP’dir” demiş oldu.
Bu, aynı zamanda İYİ Parti’ye de bir mesajdı. İmamoğlu konusunun öncelikle CHP’nin içişlerini ilgilendirdiği, İYİ Parti başta olmak üzere dışarıdan CHP’ye aday empoze etmenin doğru olmadığı mesajı da verildi.
Kılıçdaroğlu bu tutumu ve konuşmasıyla kendisine yöneltilen eleştirilere de yanıt vermiş oldu.
Örneğin, İmamoğlu’na sahip çıkmadığı, duruşma günü Berlin’e gitmeyi tercih ettiği, bu boşluğu İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in doldurduğu, Akşener-İmamoğlu ilişkisinin abla-kardeş yakınlığında olduğu saptamaları ve eleştirilerine yanıt verdi.
Duruşma günü Berlin’e gitmiş olsa da gezisini yarıda keserek dönmesinin yanı sıra, grup toplantısında ”benim Ekrem İmamoğlu’yla ilişkim baba-oğul ilişkisidir” diyerek Akşener’den yakın olduğunu ilân etti.
İmamoğlu da grup toplantısından sonra Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımı ve konuşmasını “minnet duydum” ifadesiyle karşılayarak memnuniyetini dile getirdi.
CHP ve 6’lı Masa’nın unutmaması gereken sandıkta ancak birlikte hareket ederlerse başarı sağlayacaklarıdır.
Millet İttifakı’na yerel seçimlerde ve özelikle İstanbul’da başarı getiren muhalefetin birlikte hareket etmiş olmasıdır.
Önümüzdeki seçimlerde de muhalefete başarı getirecek formül “birlikte hareket etmek” olacaktır.
İktidarın, her gün CHP’de ve 6’lı İttifak’taki birliği bozmaya yönelik hamlelerinin nedeni bu gerçeği biliyor olmasıdır.
Muhalefet, çocukların bile inanmayacağı bir gerekçeyle İmamoğlu’nun hapse mahkûm edilmesi ve siyasi yasak getirilmesinin hedefleri de unutmamalıdır.
Bu kararın temel hedeflerinden biri İstanbul Büyükşehir Belediye’sini yeniden AK Parti’ye geçirmek ve seçimlerde belediyenin olanaklarını sonuna kadar kullanmaktır.
İktidarın bir diğer amacı, İmamoğlu’nun üzerinde yasak kararının kesinleşme sürecini Demokles’in kılıcı gibi tutmak, adaylık konusunda CHP’yi tereddüte sürüklemektir.
İstinaf ve Yargıtay süreçlerini yöneterek İmamoğlu’nun adaylığını işine geldiği zaman kesin olarak yasaklamak veya serbest bırakmak üzere CHP’yi ve 6’lı Masa’yı karıştırmaktır.
Bütün bunlar iktidarın seçimi kaybetme kaygısını gösteriyor.
İktidar önümüzdeki seçimi kazanacağından emin olsa bu tür hukuk dışı oyunlara da ihtiyacı olmaz.
Ancak iktidar da seçimi kaybetme olasılığının kazanma olasılığından çok daha fazla olduğunu bildiği için devlet gücünü de kullanarak muhalefeti parçalamayı, dağıtmayı hedefleyen adımlar atıyor. Bu adımları atarken anayasaya, yasalara, hukukun üstünlüğüne uygunluk diye bir kaygı da taşımıyor.
“Ben yaptım oldu” mantığıyla hareket ediyor.
Bugünkü koşullar altında muhalefetin hukuk yollarını kullanarak, yargıya güvenerek bir sonuç olması mümkün görünmüyor.
Yargının, siyasi davalarda, siyasi otoritenin beklediği gibi karar verdiğine ilişkin çok örnek var. İmamoğlu davasının bundan sonraki aşamalarının da böyle seyretmesi kuvvetle muhtemeldir.
Bu koşullarda yapılması gereken muhalefetin birlikte hareket edip, seçimi kazanması ve iktidar değişikliğinden sonra demokratik, laik, hukuk devletinin yeniden inşa edilmesidir.