Fikret Bila
İflas eden strateji
AK Parti iktidarı yeni bir strateji belirledi.
Komşularının iç işlerine karışmamayı, komşular arası sorunlarda tarafsız kalmayı bir kenara bırakarak Müslüman Kardeşler çizgisini iktidara taşımayı hedefleyen bir strateji izledi.
Buna “stratejik hata” demek de mümkün ancak AK Parti iktidarı bilinçli bir tercihle yeni bir dış politika oluşturduğu için “hata” demek gerçeği ifade etmez.
AK Parti’nin belirlediği dış politika tıpkı iç politika gibi laiklik karşıtı bir politikadır.
Laiklik karşıtı siyasal İslamcıları bulundukları ülkede iktidara gelmeleri için ekonomik, siyasal ve askeri açıdan destekledi.
Bu politika Türkiye’ye bölgede yalnız bir ülke konumuna itti.
İsrail’le “One minute, siz insan öldürmeyi iyi bilirsiniz” çıkışıyla ilişkileri bozdu.
Mısır’da darbeyle iktidara gelen Sisi’yi “aynı masada oturulmayacak kişi” ilân etti, Kahire ile de ilişkileri bozdu.
Suriye iç savaşıyla birlikte daha önce sık sık görüştüğü ve “kardeşim” diye hitap ettiği Beşar Esad’a karşı siyasal İslamcı radikal grupları destekledi ve Esad’ın devrileceği, yerine İhvan çizgisinde bir iktidar geleceği hayalini kurdu. Bu yolda büyük çaba harcadı.
Oysa, Türkiye’nin ulusal çıkarları; komşularının toprak bütünlüğünü, ulusal birliklerini savunmaktan geçiyordu.
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde bu ülkelerin parçalanması, toprak bütünlüğünü kaybetmeleri Türkiye’nin toprak bütünlüğüne de tehdit oluşturuyordu.
Türkiye açısından beka sorunu oluşturacak bu tür gelişmelere karşı Şam’la birlikte hareket etmek Ankara’nın çıkarlarına daha uygun bir politika olacaktı.
Ankara bunun tersini yaptı, Esad’ı muhatap kabul etmedi, iç savaşta radikal İslamcı unsurlardan yana ağırlık koydu.
Başlangıçta ABD de benzeri bir çizgide hareket etti. Türkiye ile birlikte “eğit-donat” politikasıyla bu grupları Esad’la savaşa hazırladı. Ancak kısa sürede bu politikasından döndü. Türkiye dönmedi, bu grupları desteklemeyi sürdürdü.
ABD ise Türkiye ve/veya radikal İslamcı gruplar yerine doğrudan PKK-PYD-YPG ile işbirliğini tercih etti. PKK’yı koruma altına aldı. Silahlandırdı. Eğitti. Ekonomik olarak destekledi ve Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devletçiği kurdu. Bu bölgedeki petrolün de üzerine oturdu.
Kuşku yok ki iç savaştan galip çıkabilmek için Rusya’nın yardımına ihtiyaç duyan Şam yönetimi, ABD’nin oldu-bittiyle ülkenin kuzeyine PKK ile birlikte oturmasından hoşnut değil. Gücü yetse bu oluşumu engellerdi. Ancak Rusya’ya bağımlı olan Şam yönetimi, ABD ile Rusya’nın Suriye’yi fiilen paylaşmalarına karşı çıkacak durumda değil.
Oysa iç savaşın başlangıcında Esad’ı devirmek, İslamcı bir devlet kurulmasını hedeflemek yerine Şam yönetimiyle birlikte terör örgütleriyle mücadele edilseydi, Adana mutabakatı canlandırılsaydı, ABD, PKK’yla birlikte ülkenin kuzeyinde fiili bir devleti bu kadar kolay kuramazdı. Petrolü kontrolü altına alamazdı.
Bugün ABD’nin Suriye’de oluşturduğu PKK devletçiğinin Türkiye’nin toprak bütünlüğü için bir tehdit oluşturduğu bir gerçek. Nihai olarak PKK’nın stratejik hedefinin Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den koparılacak dört parça üzerinde Bağımsız Birleşik Kürdistan Devleti kurmak olduğu bir sır değil.
Suriye’nin kuzeyinde kurulan PKK devletçiğinin Kuzey Irak’a doğru genişleme ve o bölgeyle birleşme çabaları da bu gerçeği gösteriyor.
Bu gelişmeler PKK’nın “anayasa” olarak tanımladığı KCK Sözleşmesi’ndeki hedeflerle uyumlu gelişmelerdir.
Nitekim Türkiye, askeri harekâta girişmiş, belli ölçüde mesafe almış ancak bu girişimleri ABD ve Rusya tarafından hedefine tam ulaşamadan durdurulmuştur.
Aynı amaçla başlangıçta Şam’la birlikte hareket etmek tercih edilseydi, belki bu gelişmeler daha başlangıçta önlenebilirdi.
Sonuçta ortaya çıkan tabloya bakıldığında AK Parti’nin dış politikada belirlediği, komşularında Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmeye yönelik siyasal İslamcı stratejisinin iflas ettiği, Şam yönetimini karşıya almanın da ABD himayesinde bir PKK devletçiği kurulmasını kolaylaştırdığı görülüyor.
AK Parti iktidarı son günlerde yeni adımlar atmaya çalışıyor. Yok saydığı Şam yönetimiyle muhalifleri barıştırmaktan söz ediyor. İki ülke dışişleri bakanının ayak üstü de olsa görüşmüş olmaları gündem yapılıyor. Geç ama doğru yönde atılmış bir adım.
Ardından İsrail’le ilişkiler normalleştiriliyor ve karşılıklı büyükelçilerin atanmasına karar verildiği duyuruluyor. Mısır’la alt düzeyde de olsa temaslar sürdürülüyor.
AK Parti iktidarı köprüleri attığı ülkelerle yeniden köprü kurmaya çalışıyor.
Ancak 11 yıldır ısrarla sürdürdüğü yanlış stratejinin dış ilişkilerde yol açtığı ağır tahribatın kısa sürede giderilmesi, Suriye’de PKK devletçiği kurulması gibi somut sonuçları etkisiz kılması çok kolay görünmüyor.