Sedat Kaya
Fenerbahçe’nin sefillerden mucizeye nasıl dönüştüğünü açıkladı
Muhteşem bir maç oldu.
Adeta bir heyecan fırtınasıydı.
Fenerbahçe'nin ölümün eşiğinden dönüp yeniden dirilmesinin hikayesi şöyleydi.
Fenerbahçe için bu maç, yalnızca bir futbol karşılaşması değil, şampiyonluk yolunda hayati bir sınavdı.
Galatasaray’ın dün gece Konyaspor’u mağlup ederek puan farkını 9’a çıkarması, sarı-lacivertliler için bu maçı adeta bir "olmak ya da olmamak" meselesine dönüştürmüştü. Olası bir puan kaybı, sadece puan tablosundaki rakamsal bir gerileme değil, aynı zamanda umutların solduğu bir akşam anlamına gelecekti.
Karşılarında ise kolay lokma olmayan, direnci yüksek bir rakip vardı: Göztepe. Ligin savaşçı ruhuyla tanınan ekiplerinden biri... Sahada iyi pres yapan, hızlı ataklarla savunmayı dize getirebilen ve direk gole giden bir oyun anlayışıyla dikkat çekiyorlardı. Zaten ligin ilk yarısında İzmir'deki maçta 2 golle yenik duruma düşmesine rağmen Fenerbahçe'ye kök söktürmüştü. O maçtan önce Mourinho, "Göztepe'yi çok iyi analiz ettik, tedbirleri aldık" demişti. İyi analiz etmedikleri Fenerbahçe'nin yediği gollerden ve 2-2'lik skordan belli olmuştu.
Bu gece ise Mourinho’nun cezalı olması nedeniyle yardımcısı Foti, benzer bir cümleyi tekrar ederek, “Göztepe’yi detaylı analiz ettik, pres gücüne karşı gerekli tedbirlerimizi aldık,” dedi. Ancak maçın ilk dakikalarından itibaren bu sözlerin de gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı.
İlk 45 dakika boyunca sahada sergilenen oyun, Kadıköy’ün bu sezon belki de en zorlu anlarına sahne oldu. Göztepe, öyle bir tempoyla sahaya yayıldı ki Fenerbahçe’yi adeta sahadan silerek her alanda üstünlük sağladı. Kadıköy’ün alışık olduğu görkemli atak futbol bu kez yerini, Göztepe’nin Juan’la bulduğu golün ardından Tijanič ve Romulo’nun kaçırdığı fırsatlara bıraktı. Göztepe'nin alkışlanacak presi karşısında Fenerbahçe’nin nasıl ezildiği istatistiklere trajik bir şekilde yansıdı: Önemli gol pozisyonu yok, kanatlardan orta yok, korner yok… Hepsi sıfır. Sıfıra sıfır, elde var sıfır.
Fenerbahçe'nin sıfırlarla dolu bu silik futbolunun ikinci yarı karnesine iyi notlar yazması adeta mucize gibi görünüyordu.
Ama futbol bazen mucizeler oyunu değil midir?
Bu kez mucize, ikinci yarıya bırakılmıştı. Kostiç ve Maximen oyuna dahil olduğunda, sanki kulübeden sahaya yalnızca iki oyuncu değil, kaybettiği ruhunu yeniden bulan bir takım çıkmıştı. İlk yarıdaki o silik, etkisiz, ezik futbol, yerini bir terminatöre bıraktı. Tribünlerin suskunluğu bir anda coşkuya dönüştü.
Victor Hugo'nun Sefiller'de dediği gibi, "Gecenin en karanlık saatinde bile, yeni bir gün doğar."
Kadıköy'de adeta gün yeniden doğdu. Artık her yerde basan, sürekli saldıran bir Fenerbahçe vardı sahada. Öyle saldırdı ki, 10 dakikada En Nesyri'nin 2 şutu, Oğuz Aydın'ın da muhteşem füzesiyle skoru bir anda 3-1'e getirdi. Ama Göztepe Süper Lig'de son 15 dakikaları en iyi oynayan, en çok gol atan takımdı. Kolay kolay pes etmeyeceği de biliniyordu. İzmir ekibi son 10 dakika Kadıköy'e bir korku rüzgarı gibi çöktü. 82'de Miroshi'nin golü tribünleri kısa süreli titretti ama 90 dakika sonunda kazanan Fenerbahçe oldu.
Peki ilk yarıda sefilleri oynayan Fenerbahçe'yi ikinci yarıda dirilten neydi acaba?
Mourinho'nun değişiklikleri mi, oyuncuların silkinmesi mi, taraftarın coşkusu mu?
Yoksa tüm camianın Romalı düşünür Seneca'nın sözünü hatırlaması mı?
"Gemisini yüzdürmek isteyen, fırtınaya dayanmayı öğrenmeli."