Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Fatma Nudiye Yalçı’yı hatırlama zamanı

Gidince fark ettim gerçekten çok uzun zaman olduğunu. Pandemi yüzünden diyerek yalan söylemenin alemi yok, bu uğursuz salgın öncesinde de, geçen aylarda Emre Kınay’ın sergilediği tek kişilik oyun dışında, uzun yıllardır bir tiyatro oyununu izlemeye pek gittiğim yoktu. En kolay feda edeceğimiz zaman, tiyatroya, sinemaya ayırdığımız zamandır aslında. “Sonra da giderim” dedi mi insan vazgeçmek zor değil. Ben de böyle yaptım çoğu zaman.

Geçen Perşembe akşamı İBB Şehir Tiyatrosu Üsküdar Kerem Yılmazer Sahnesi’nde Bilgesu Erenus’un yazdığı, sadece kadın oyuncuların oynadığı Yaftalı Tabut’u izledim. Bir takdir makamı sayılacak kadar tiyatroya vakıf biri olmadığım için “oyunu çok beğendim” demekten bile mahcubiyet duyduğumun bilinmesini isterim. Ama sıradan bir izleyici olarak mükemmel bulduğumu söylememe de izin verilsin. Öncelikle oyunu kaleme alan Bilgesu Erenus’a saygı, sevgi tabii. Böyle bir oyunu yazarak müthiş bir vefa sergilediği için özellikle. Ayıbımızı yüzümüze vuran bir iştir yaptığı, iyi yapmış, sağ olsun.

Kadın oyuncular hayat verdi

Oyun öncesinde tanıştırdılar, yönetmen Yelda Baskın’la. Ne kadar harika bir iş olduğunu ikinci kez gördüğümde söyleyeceğim tabii. İlk gördüğümde “amma da gençmiş” diyebildim içimden. Dramaturg Gökhan Aktemur’a “mükemmelsiniz” deme şansım oldu ama, (güzel gülen bir adam bu arada. Mütevazı insanların gülüşleri birbirine benziyor, fark ettim, hiç yabancı gelmedi bana bu yüzden). Müzikleri yapan Burçak Çöllü, dekor- kostüm tasarımını yapan Nihal Kaplangı (bu soyadına bayılırım ben, tiyatrocu bir aileden muhtemelen), koreograf Senem Oluz, ışık tasarımını gerçekleştiren Gökçe Selim, yardımcı yönetmen Özgür Atkın, reji asistanları Samet Silme, Yunus Erman Çağlar, Güzin Alkan, bunların hepsi herhalde büyücü olmalı. Ellerine verilen metinden ortaya çıkardıklarını izleyen herkes böyle söyler eminim.

Oyuncular ise bambaşka. Tamam eğitimliler falan, şaşıracak bir şey yok da nasıl güzel ses tonları, ne mükemmel diksiyonları var bu kadınların. Zarif, narin, ince insanların devleşmelerine tanık olmak da ayrı bir tecrübe. Yaşlandıkça Hıncal Uluç’a benzediğimi fark ediyorum ama inanın abarttığım yok, harikaydılar gerçekten. Oyunun 95 dakika sürdüğünü sonradan öğrendim bu arada. O kadar kendimi kaptırmışım ki nasıl geçti zaman anlamadım. Gözlerimin yaşardığı anlarda zamanı unutmuş da olabilirim tabii.

Değeri bilinmedi, varlığı göz ardı edildi

Ne anlatıyor peki oyun? Fatma Nudiye Yalçı’yı tabii ki. Vefasızlığın, kadirbilmezliğin en büyük kurbanlarından birini yani. Türkiye sosyalist hareketinin tarihini bilenlerin çoğunun bile haberdar olmadığı müthiş bir sosyalist/feministti Yalçı. Bilenlerin çoğu da onu büyük sosyalist Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın eşi diye bilir. Belki de böyle bilindiği için hakkı yenmiş, sosyalist literatürümüze katkıları fark edilmemiş ya da göz ardı edilmiş bir kadındı Fatma Nudiye. Oysa Kıvılcımlı’nın eşi oluşu, kuşkusuz çok onur vericidir ama (Kıvılcımlı için de Fatma Nudiye’nin eşi olmak aynı derecede onurludur elbette) belki de en önemsiz tarafıdır. O kadar güçlü bir entelektüeldir ki, Sosyete ve Teknik adlı kitabını, “Fatma Nudiye” adıyla Kıvılcımlı’nın yazdığını söyleyenler bile çıkmıştır. Sonradan yapılan araştırmalar bunun böyle olmadığını ortaya çıkardığına göre, yazdıkları Kıvılcımlı kudretinde bir yazar olduğunun da kanıtı sayılmalı.

fatmanudiye.jpeg
Fatma Nudiye Yalçı

Kıvılcımlı’yla birlikte kurdukları Vatan Partisi’nin (aynı adla şimdilerde faaliyet gösteren partiyle uzaktan yakından ilgisi yok bu arada), Kıvılcımlı hapse düştüğünde liderliğine getirilişinin bile “bu kadın işi” değil diyerek kimi sosyalistlerce engellendiğini bilmek üzüyor insanı. Sorguda direnmek, cezaevlerinde dik durmak “erkek işi midir” bilemem ama çoğu erkeğin kolay geçemediği büyük sınavlardan alnının akıyla sıyrılmıştır oysa.

Susmamalıydı hiç

Kıvılcım’lıyla hayat arkadaşlığı sırasında tüm kadınların yaşadıklarını o da yaşamıştır tabii. Sosyalist de olsa “erkek” tarafının ağır bastığı zamanlar olmuştur Büyük Kıvılcımlı’nın da. Son derece tatsızdır elbette. Son derece kalp kırıcı. Hepsinden çeviriler derlemeler yaptığı Osmanlıcaya, İngilizceye, Fransızcaya çok hakimdir Fatma Nudiye. Bu kadar dil bilip de özel hayatında yaşadıkları konusunda bu kadar sessiz kalması soyluluğundandır diyeceğim ama sessiz kalmasına “soyluluk” diyerek, bir kadının sessizliğe gömülmesini övüyorum sanılsın istemem. Susmamalıydı elbette. Erkek polisler, erkek savcılar, erkek hakimler, erkek yargı, erkek düzen karşısında hayatı boyunca susmamış bir kadın olarak susmamalıydı. Hiçbir erkek için değmezdi suskunluğuna.

Belki de o sustuğu için unutulması kolay oldu. Hiç kimse bu muhteşem kadın kadar unutulmamıştır. Nasıl bir unutulmaktır bu? 1965’te guatr tedavisi için gittiği Bulgaristan’ın Varna kentinde, 1969’ta yaşamını yitirir. Tam 43 yıl boyunca isimsiz bir mezarda yatar. Ta ki 2012 yılında bir grup vefalı sosyalistin fark edip, adının yazıldığı bir mezar taşına kavuşuncaya kadar.

Bilgesu Erenus’un “yüzümüze vurduğu ayıp” budur işte. İzlediğim oyunda o narin, zarif “dev” kadınların yaşamını canlandırdıkları Fatma Nudiye Yalçı budur. Gördüğünüz bu fotoğraf ülkeden çıktığı dönemdendir, 60 yaşındadır. Yaşamının büyük bir bölümü yüzü kadar “güzel” olmamıştır.

Oyunu yazan, yöneten, oynayan herkese, tüm emekçilerine teşekkür ediyorum. Onu yeniden “canlandırdıkları” için.

Sıra sosyalist kadın örgütlerinde. Fatma Nudiye Yalçı’ya saygı duruşu için tam zamanı.

Oyunu izleme isteyenler ayrıntılı bilgiyi burada bulabilirler: https://sehirtiyatrolari.ibb.istanbul/Activity/Detail/324

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi