Serpil Yılmaz
Erdoğan, Siyasi 'Tsunamiyi' Göğsünde Yumuşatıyor
Yerel seçimlerde AKP’nin 22 yıllık birinci parti olma kariyerini CHP’ye kaptırması (!) siyasette “tsunami etkisi” yarattı.
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “Sadece İstanbul” diyerek girdiği seçimlerde Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Mansur Yavaş’ın yüzde 60’ın üzerinde bir oyla Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını ikinci kez kazanması ve Adana, Mersin, Eskişehir gibi diğer büyükşehirlerde partinin yinelenen zaferi “CHP belediyeciliğini” markalaştırdı; bu net!
Türkiye haritasında hakim renk artık ampulün sarısı/turuncusu değil.
***
CHP’nin 1977’den beri sokağından bile geçmediği büyükşehirleri, illeri, beldeleri kazanması sanırım seçim sonuçları açıklandığı saatlerde birçok evde telefon trafiği artmıştır.
Tebrikler ve yorumlar için… Üzüntüleri paylaşmayı pek sevmeyiz!
Seçim sonuçları ekranlardan akmaya başladığında bana gelen ilk telefon AKP çevresinden bir iş insanına aitti.
“İyi oldu” diye başladı söze, iktidara yapışan “kibir ve haksız kazanç” onun da kimyasını bozmuş. Pazartesi itibariyle Ankara’da yaşanacaklara ilişkin tahminlerde bulundu:
“Yarından itibaren bürokrasi kilitlenir. Başı derde girmesin diye kimse önüne gelen belgeye imza atmaz. İnce eler, sık dokurlar. CHP’ye ihbarlar yağar. Saf değiştirenler ortaya çıkar.”
Telefonu kapatırken purosundan bir nefes daha çekti, başına yastığa dünden daha rahat koyacağının işaretini verdi.
***
Telefonun ucundaki bir diğer iş insanı, AKP’deki oy kaybının asıl nedeni olarak “boş tencere” yorumunu yapıyordu.
Hak verdim: Emekçiler, öğrenciler, emekliler yoksullukta eşitlendiler. Ne kiralara yetişebiliyorlar, ne de 25 lira verip bir Ramazan pidesi almaya..
5 Haziran 2023’de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nı Nurettin Nebati’den devralan Mehmet Şimşek’in Cumhurbaşkanlığı kabinesinde kalıp kalmayacağı endişesini de paylaştı.
Yüksek enflasyon sarmalından ve dolarizasyondan çıkış sağlanamamasının faturası, 2018 yılından sonra ekonomiyi perişan eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Faiz neden enflasyon sonuç” tezinin aksine ,“rasyonel ekonomi politika” rotası çizen Şimşek’in üzerine kalabilir.
Tüm fatura Şimşek’e kesilemez elbette. Ne var ki son 9 aydır yönetimde olan Şimşek’e dert anlatan ekonomistlerin dilinde tüy bitti.
“Yalnızca faizleri yükselterek tüketimi kısarak enflasyonu aşağı indiremezsiniz, mali ve yapısal reformlar da yapmalısınız. Kur Korumalı Mevduat’tan çıkış için süper bona çıkarın. Enflasyon artışının gerisinde kalan faizler dolarizasyonu engelleyemez” dediler de dediler…
“Toplum enflasyonun düşeceğine inanmalı, iktidarın enflasyonu düşürme kararlığını görmeli” önerisi de kıymetliydi.
Üç beş müteahhidin süre uzatım talebini geri çevirmek ya da bir bakliyatçının “Ekonomi programını destekliyorum, üç ay ürünlerime zam yapmayacağım” demesi aranan uzlaşıyı temsil etmez.
Enflasyonu aşağı çekecek ekonomik programa güven, işçi, işveren kesimleriyle ortaklaşacak bir siyasi kararlıkla sağlanabilir.
Ayrıca Şimşek’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki dudağının arasında yönetilen bir ülkede kamu harcamalarını kısacak kararlılığa sahip olduğunu söylemek de güç.
Şimşek “Seçmenin verdiği mesajı nasıl değerlendiriyor?” sorusunun öneminin farkında olacak ki; 1 Nisan sabahı X hesabından şu mesajı paylaştı:
“Eylül 2023’te açıkladığımız Orta Vadeli Programımızı (OVP) güçlendirerek kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz. Ana hedefimiz olan enflasyonu kalıcı olarak tek haneye düşürmek için sıkı para, seçici kredi ve gelirler politikasına ilaveten kamuda harcama kontrolü yaparak tasarrufu ön planda tutacağız. OVP’de açıklanan takvime uygun olarak hayata geçireceğimiz yapısal reformlar ile ekonomide dönüşümü gerçekleştirerek verimlilik ve rekabet gücü artışı sağlayacağız. Böylece sürdürülebilir büyüme amacımıza ulaşarak sağlayacağımız kalıcı refah artışı toplumun tüm kesimlerince paylaşılacaktır.”
Bu mesajda özenle seçilmiş vurgular var.
Birincisi iş dünyasına “seçici kredi” diyor.
Hem ağam-paşam diyerek kamu bankalarını tırtıklayan yandaş sermayeye “Dur” çekiyor, hem de ancak kredi geri ödeme kabiliyeti olan doğru projelere kaynak ayrılabileceğini ilan etmiş oluyor.
Kullandığı “Gelirler politikasına ilaveten” ifadesi muğlak. Burada vergi yükünün halkın sırtına bindirileceği ve yeni zamların kapıda olduğunu düşünmemizi engelleyecek bir vurguya rastlamıyoruz.
“Kamuda harcama kontrolü ve tasarrufu ön planda tutacağız” taahhüdünün sınırlarını bilmiyoruz.
Mesela kara delik haline gelen Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine (otoyollar, köprüler, havaalanları, şehir hastaneleri) aktarılan milyarlarca dolar “kamu harcamalarında kontrol” kategorisine giriyor mu?
Eğer böyleyse Şimşek, “davet usulü” seçmece ihaleler alan müteahhitleri masaya çekip “Ülke zor durumda. Hazine’nin dolar ödemelerini TL’ye çevirelim. Vergi muafiyetlerini kaldıralım. Yapılan kamu ödemelerinin vadesini uzatalım” diye bir pazarlık yapabilir.
Dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payının düşürülmesi, teknoloji yatırımlarının, tarımın, hayvancılığın desteklenmesi, genç yeteneklerin yurtdışına göçünün durdurulması, yabancıya konut satışının sınırlandırılması ve tabi hukukun işler hale getirilmesi yapısal reformlarla mümkün olacak konular.
İktidarın bunları yapmaya istekli olduğuna dair hiçbir işaret verilmiyor.
Erdoğan “siyasi ilişkilerini” güçlendirdiği komşu coğrafyada ekonomik işbirliklerini geliştirmeye odaklanmış görünüyor.
Türk yatırımcılarının altın madenciliğinde Kara Afrika’dan, Azerbaycan’ın Ermeni işgalinden kurtardığı Dağlık Karabağ’da Kelbecer ve Zengilan bölgesine; hatta KKTC’ye kadar uzanan coğrafya ilgilerini çekiyor, yatırım da yapıyorlar.
***
İlgimi çekmedi değil.
Kocaeli Sanayi Odası Şubat 2024 Meclis Toplantı’nda konuşan KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanı Olgun Amcaoğlu, Türkiye ile ülkesi arasındaki yeni gelişmelerden haber veriyordu.
KKTC’den gelen konuk Bakan Amcaoğlu’nun sözleri Ekonomim gazetesine şöyle yansımış:
“Sizlere müjdeler olsun, artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Türkiye yatırımcılarının da rahat rahat yatırım yapabileceği mevzuatlar yasalaştı. 3. Etap olarak adlandırdığımız ihaleler de sonuçlanıyor. 2 bin metrekarelik alanlarda değil tamamı üretime yönelik. Sanayi arsalarını 5 bin metrekareden başlayarak binlerce kilometreye yükseltilebileceği proje bir yıl sonra hayata geçirilecek. Bu saatten sonra Türkiye Cumhuriyeti yatırımcıları yabancı uyruklu yatırımcı olmayacak.”
***
Seçim sonrası aldığım en çarpıcı yorum bunlar değildi, Erdoğan’ın 9 Mayıs ABD gezisine dikkat çeken küresel siyaset üzerine yorumlar yapan bir haber kaynağım, “Erdoğan’ın AK Parti’nin aldığı büyük yenilgi karşısında tepkisiz kalması ilginç geliyor. Acaba ABD gezisi öncesi sandık mağlubiyetini ‘Ülkemde demokrasi var’ demek için fırsata mı çevirmek istiyor” diye soruyor…
“Türkiye’nin Yeşil Eylem Planı için Dünya Bankası, Fransa ve Almanya’dan gelmesi beklenen 35 milyar doların pazarlığı yapılacak alacak.” diye de devam ediyor.
Türkiye’ye Yeşil Eylem Fonu’ndan bugüne kadar 3.2 milyar dolar gelmişti.
Araştırmaya değer bir konu.
Ben de bu yorumlara ülkesinde Kasım 2024 seçimlerine hazırlanan ABD Başkanı Joe Biden’ın Ukrayna ve Suriye barışına duyduğu ihtiyacı ekleyeyim.
Türkiye’nin “dolara”, Biden’ın rakibi Donald Trump’ın elinden ABD’nin Orta Doğu’da saplandığı bataktan çıkma kozunu almaya ihtiyacı var.
Erdoğan’ın İsrail’le ticari ilişkilere mesafe koymamasının bir anlamı olmalı.
Erdoğan’ın Filistin politikasını eleştiren Yeniden Refah Partisi (YRP)’nin 3-5 puan alması dengesi ayrıntı kalır, bu büyük planda…
YRP’yi oyalayacak başka bir konu var: Ortalık yangın yeri. Onlar 6284 sayılı kadına yönelik şiddeti önleme yasasını savunduğu için tehdit edildiğini açıklayan AKP’li milletvekili Av. Özlem Zengin’i dillerine doladılar.