Ekonomik demokrasi-çoban protokolü

AK Parti, iktidarı devraldığı Türkiye’nin bütün birikimlerini satarak “kayırma ekonomisi” diye tanımlanabilecek bir düzen kurdu.

70 yıllık Cumhuriyet’in fabrikalarını, tesislerini sattı, limanlarını, havaalanlarını, yollarını, köprülerini, 20-49 yıllığına “işletme hakkı devri” veya “kamu özel işbirliği” adı altında iktidar yanlısı şirketlere devretti. Hazineden, döviz garantisiyle, gelecek 20, 25, 44 yıl için vatandaşın cebinden ödeme taahhütlerinde bulundu. Hazine dibe vurdu.

Bu sistem özellikle iktidarın belirlediği 10 bilemediniz 15 şirket üzerine kuruldu. Yaratılan rant bu şirketlerle iktidar yanlısı kesim arasında bölüşüldü. Yeni zenginler yaratıldı. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul oldu. Hazineden geçinmeli, 3-5-10 yerden maaş alan iktidar bürokrasisi kuruldu. Çoğunluk su akarken testisini doldurmaya baktı.

Bu arada Hazine eksiye düştü, borç bulamaz hale geldi. 400 bin dolara ev alan yabancılara vatandaşlık hakkı verildi. Ortadoğu, Afrika ülkelerinde Türk vatandaşlığı ilânları asıldı. Emlak işi yapanlara, yurtdışında ev satsınlar diye yıllık 1 milyon 600 bin lira destek verileceği, tüm masraflarının karşılanacağı taahhüdü yapıldı.

Ekonomi iflas noktasına sürüklendi. Türkiye 1 dolara kurşun atar hale geldi. Bu ekonomi politikasının faturası yoksul halka kesildi.

“Liberalizm veya neoliberalizm” bunu gerektiriyor diye Türkiye’nin elinde avucunda ne varsa yaratılan yandaşlarla bölüşülerek aktarıldı.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, evinin elektriğinin kesildiği akşam Türkiye’de ve dünyada neoliberalizmin sonunun geldiğini belirterek bu sömürüye “dur” demek için bütün demokratların birlikte mücadele etmesi çağrısında bulundu. Kılıçdaroğlu’nun bu düzen altında ezilen sınıflar adına yaptığı çıkış taktir topladı.

Esasen AK Parti iktidarının uyguladığı ekonomi politikasına liberalizm, neoliberalizm demek bile mümkün değil. Liberalizmin de neoliberalizm de sermayeyi kollayan kurulları, yasaları, hukuku, yargısı vardır. Oysa Türkiye’de uygulanan, liberalizm adı altında yasaları, hukuku, yargıyı, denetimi hiçe sayarak “kayırmacılık, rant bölüşme, Hazine kaynaklarını yandaşa aktarma”dan ibaret olan bir servet aktarma ve sömürü modelidir.

Peki Türkiye’nin başka seçeneği yok mu? Bu halkı pazar artıklarını toplamak zorunda kalacak kadar sömüren bu düzene mahkûm mudur?

Elbette değil…

Türkiye’nin çok başarılı şekilde uygulamaya koyduğu seçenek var. Gayet iyi işleyen ekonomik modelleri var.

Kılıçdaroğlu, “liberalizmin, neoliberal düzenin sonu geldi” derken, CHP’li belediyelerin uyguladıkları, halktan yana, kamucu ekonomik modellerden yola çıkıyordu.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in geçen günlerde gerçekleştirdiği Ankara ziyareti sırasında yaptığımız sohbette verdiği bilgiler, uygulamaya soktuğu “İzmir modeli”nin, iktidarın “kayırma modeli”nin yerine geçecek çok güçlü bir seçenek olduğunu gösterdi.

Soyer’in anlattıkları bana rahmetli Bülent Ecevit’in ısrarla savunduğu “ekonomik demokrasi” projesini anımsattı.

Ecevit şöyle diyordu:

“Türk demokratik solu, siyasal demokrasiyle, sosyal demokrasiyle birlikte ekonomik demokrasiyi de amaçlamaktadır… Sosyal demokrasi, siyasal demokrasinin bütünleyicisidir. Ekonomik demokrasi ise her ikisinin de bütünleyicisidir… Halk, örgütlü bir güç oluşturarak ekonomik girişimci haline gelmelidir.” (Fikret Bilâ, Phoenix, Ecevit’in Yeniden Doğuşu, Doğan kitap, s. 137-139)

Ecevit, bu ekonomik demokrasinin, halkın oluşturacağı kooperatifler aracıyla gerçekleşeceğine inanıyordu. “Umarım gelecekte ekonomik demokrasi bu yolla kurulur” diyordu.

Tunç Soyer’i dinlerken Ecevit’in bu dileğinin CHP’li belediyeler tarafından hayata geçirildiğini gördüm.

Çoban protokolü

Soyer, Ecevit’in dediği gibi çobanları örgütleyerek ekonomik girişimci haline getirmiş. Söz ve karar sahibi olmalarını sağlamış.

İzmir’in kırsalında 4 bin 500 çobanı toplamış. Onlarla protokol imzalamış. Kooperatif kurmalarını şart koşmuş. Sonra inek, koyun, keçi beslemelerini, sütlerini almayı taahhüt ederek desteklemiş. Hayvancılığı canlandırmış, Şimdi bu sütleri işleyecek kamu tesisini hizmete açmak üzere. Hem çoban kooperatifi üzerinden üretimi artırmış hem tüketicinin ucuza süt almasını sağlamış. Çoban vatandaşları örgütlü girişimci haline getirmiş.

Aynı yöntemi ulaşım sektöründe de hayata geçirmiş. Minibüs şoförlerine de kooperatif kurdurmuş. Ulaşım hatlarını belediyenin belirlediği ücret üzerinden hizmete sokmalarını sağlamış. Kooperatif üyesi şoförler memnun, yolcular memnun. Şoför vatandaşlar da kooperatifleriyle ekonomik girişimci konumuna ulaşmışlar.

Konut üretiminde de kooperatifleşmeyi sağlamış. Konut üreticileriyle kooperatifleri bir araya getirmiş, ucuz ve sağlıklı konutlar ürettirip, üyelere teslim etmiş.

Enerji sektöründe de kooperatifleşmeye gitmiş. Yenilenebilir enerji kaynakları olan rüzgar ve güneş enerjisi alanlarında kooperatifler üzerinde üretime geçilmiş. Bu kooperatifler hem sulama hem güneş enerjisi panelleriyle elektrik üretimine başlamışlar.

Bu modelle birçok kamu hizmeti halkın girişimci olduğu kooperatifler eliyle sunuluyor.

Bu hizmetlerin sunulması için mutlaka yandaş şirketlere ihale verilmesi, özelleştirme yapılması gerekmiyor. Halkın elektriğini, doğalgazını kesmeden de kamucu anlayışla bu hizmetlerin ucuz ve sağlıklı bir şekilde sunulması mümkün.

Millet İttifakı’nın adayı olarak seçilen 11 CHP’li Büyükşehir Belediye Başkanı, iktidarın “kayırmacı ekonomi” modeli yerine ekonomik demokrasi modelini hayata geçirmeye başlamışlar.

Bu modelin iktidar değişikliğinde ulusal düzeyde de uygulanmaması için hiçbir engel yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi