Sezin Öney
Demokrasinizi “Kayyumlu” mu Alırsınız?
Tam teşekküllü “yönetilen demokrasi” olup da, ortada kazanan ve kazanacak muhalefet bırakılmamasına karşı çıkan herkes, şimdi Vanlı seçmenlerin hakkının arkasında olmak zorunda. Hiç unutmayalım ki, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun siyasi kariyerini tehdit eden bir dava süreci işliyor. Hukuksuzluklar, bugün orada yarın burada…
Soru şimdilik: “DEM’inizi kayyumlu mu alırsınız?” şeklinde geliyor.
Ama bir süre sonra, “demokrasinizi kayyumlu mu alırsınız?” şekline evrilecek.
Seçim sonrası ilk siyasi gündem maddesi sonraki haftalar ve ayların da, rengini belli etti: Van Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı’na DEM Parti adayı olarak, %55 oyla seçilen Abdullah Zeydan, “memnu (yasaklı) haklarının geri alınması” üzerine, mazbata %27 oy alan Adalet ve Kalkınma Partisi adayı Abdulahat Arvas'a verildi.
Diğer bir deyişle; seçimlerin sona ermesiyle beraber, demokrasimizin başkanlık sistemi altındaki fabrika ayarlarına geri döndük.
Seçim kampanyası sürecinde güldük, eğlendik, oynadık; şimdi işin acıklı kısmına gelelim noktasındayız. Türkiye, başkanlık sisteminin denge ve denetleme mekanizmalarını büyük ölçüde yok etmesi ve iktidarın, “algı yönetimi”ne “ülke yönetiminden” fazla önem vermesi sonucu, “rekabetçi otoriter” sisteme demirlemişti. Şimdi ise, iktidarın gücünü konsolide etmesi ve “devletleşmesinde” son evreyi tamamlaması için, “yönetilen demokrasi”ye dönüşme sürecine girdik.
“Yönetilen demokrasi” (Managed Democracy) veya “güdümlü demokrasi”, otokratik bir hükümetin “demokratik meşruiyete” sahip olduğu algısını sürdürdüğü bir sistem. “Yönetilen demokrasi”de iktidar, seçimlerle meşrulaştırılıyor ancak muhalefetin, “demokratik alternatif varmış” gibi bir algı yaratmak dışında bir işlevi yok. Bu tip tüm sistemlerde iktidar, muhalefeti de “yönetiyor”.
Muhalefette kim aday olacak…Kim olamayacak?
Muhalefet, hangi kırmızı çizgide duracak…Nerede, ne kadar “muhalefet” yapabilecek?
Bu gibi tüm muhalefetin kapasitesi ve “karakterini” belirleyen kilit öğelerin hepsi iktidar tarafından belirleniyor.
Muhalefetin, iktidar alternatifi olabilecek bir alternatifi mi var?
Hemen yargı yoluyla veya başka yöntemlerle önü kesiliyor…
Van cephesinde yeni bir şey yok:
2019 yerel seçimlerinde seçilmiş belediye başkanı sadece 4 ay görevde kaldı ve yerine Van Valisi kayyum olarak atanmıştı.
Van cephesinde olmasa bile; Türkiye geneli cephesinde yeni bir şeyler olmak zorunda…
Abdullah Zeydan’ın seçilme yeterliliğine, seçimlerden hemen önce 29 Mart Cuma günü mesai bitimine 5 dakika kala Adalet Bakanlığı itiraz etmiş. Yüksek Seçim Kurulu da, bu itirazı kabul etmiş. Van Seçim Kurulu da, 245.573 oyla; en yakın rakibi AKP’li Arvas’ın oyunu neredeyse 2 katına katlayan Zeydan’ın mazbatasını bu gerekçe ile vermiyor.
Vakaya, “pusu” benzetmesi yapmak hiç de yanlış değil: CHP Genel Başkanı Özgür Özel, olayı eleştirirken, şöyle demişti:
“Aday zamanında başvurmuş, temyiz kağıdını almış, memnu hakların iadesi hallolmuş, aylarca kampanya yapmış. Cuma akşamı saat 16.55’te, Diyarbakır'dan gidip bir başvuruyla bunu iptal ettirmek, Van halkının iradesini hiçe saymak, ona pusu kurmaktır.”
Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa’nın 79. Maddesi uyarınca, seçimlerin tüm süreçlerinin denetiminden sorumlu. YSK’ya, seçilme yeterliliğine karşı itirazın, yeterlilik olduğuna dair tutanağın düzenlenmesinden sonra üç gün içinde yapılması gerek. İtiraz süreleri geçtikten sonra, “gözden kaçma” ihtimaline karşı başvuru mümkün. Fakat Zeydan’ın vakasında, gözden kaçırılan bir durum yok: Adalet Bakanlığı gibi bir makam, Van gibi bir büyükşehrin belediye başkanlığı adayının, Abdullah Zeydan gibi DEM’in tanınmış bir isminin seçilme engelini mi gözden kaçırdı.
Dahası, 29 Mart günü Adalet Bakanlığı, savcılığa başvuruyor; savcılık, Zeydan’a seçilme hakkını geri tanıyan 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazı bildiriyor. Ve mahkeme de, kararını geri alıp mesai saati bitmeden UYAP’a yüklüyor.
Her şey, saatler içinde olup bitiyor.
Belli ki, seçim sonrası kullanılmak üzere bekletilmiş bir başvuru var ortada.
Bugün Van, yarın bir gün İstanbul
Seçimlerin ertesi günü, dünyanın ekonomi alanında otorite kabul edilen gazetelerinden birinin başyazı editörü, beni arayarak Ekrem İmamoğlu’nun mahkeme süreçlerinin “hala bir tehdit oluşturup oluşturmadığını” sordu. Tabii, seçim sonuçlarına odaklı olduğumuz için, zihnimin o sırada köşesinden bile geçmeyen bu soru beni şaşırttı.
Türkiye siyasetinde kadar çok şey olup bitiyor ki; bazen kilit önem taşıyacak konular gündemin tozu dumanı ardında yitip gidiyor.
Evet; bana yöneltilen soru hatırlattı ki, Ekrem İmamoğlu’nun da siyasi kariyeri üzerindeki “yargı gölgesi” sürüyor.
Hatırlatalım:
İBB Başkanı İmamoğlu, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun kendisine "ahmak" demesine yanıt olarak "31 Mart'ta seçimi iptal edenler ahmaktır" dediği için, YSK üyelerine hakaretten Aralık 2022’de, 2 yıl 7 ay hapis cezası almıştı. Mahkeme, İmamoğlu’nun, Türk Ceza Kanunu’nun siyasi yasakları da düzenleyen 53. Maddesi uyarınca, “belli hakları kullanmaktan yoksun” bırakılmasına da karar verdi. Özetle, kendisine 5 yıla kadar bir süre “siyasi yasak” getirebilecek bir ceza verilmiş oldu. Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nin bu kararı, şimdi istinaf aşamasında.
İstinaf aşamasına bakan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (BAM) 24. Ceza Dairesi'nde davaya yönelik son gelişme Ağustos 2023’te olmuştu. Hakimler Savcılar Kurulu’nun (HSK) Birinci Dairesi, geçen Ağustos’ta "müstemir yetki" kararnamesini tamamlamıştı. Kurul, Ekrem İmamoğlu davasının istinaf aşamasına bakacak olan İstanbul BAM 24. Ceza Dairesi Başkanı Sezai Öztürk'ün yetkisini kaldırdı, Öztürk'ü 2. Ceza Dairesi Başkanlığı'na gönderdi.
Yine aynı dairenin üyesi Rüştü Yamak da 1. Ceza Dairesi Üyeliği'ne atandı. Daire Başkanlığı'na Yaşar Kılınç, üyeliğe ise Muharrem Ballı getirildi.
Böylece, HSK'nin kararıyla İmamoğlu’nun siyasi kaderinde söz sahibi olacak heyetinin iki ismi değiştirilmiş oldu. Karar, salt çoğunlukla alınacak.
İstinafın kararı sonrası, dava ile ilgili son kararı, Yargıtay verecek.
Yargıtay kararı sonucu, Danıştay onayı ve İçişleri Bakanlığı’nın inisiyatifi ile İmamoğlu görevden alınabilir.
Sonrası karışık: İBB Belediye Meclisi kararıyla, başka bir üye İBB Başkanı seçilebilir. Bu nedenle de, İBB Belediye Meclisi’nde çoğunluğun desteğini arkasına alması önemliydi İmamoğlu’nun. Hem İBB’nin günlük işleyişinde aksamaları engellemek için; ama hem de, bu yargı giyotini nedeniyle belediye başkanlığının yine en çok oyu alan CHP’de kalması için…
Ne var ki, bu davanın asıl tehdidi, İmamoğlu’nun siyasi kariyerinde diğer olası adaylıklarını engellemesi: siyasi yasağı kesinleştiğinde en az 2 yıl 7 ay; ama kimi hukukçulara göre 5 yıla kadar bir süreçle aday olamayacak.
Olası erken seçim veya 2028 seçimleri, “Cumhurbaşkanlığı adaylığına ayar verme” ayarlı bir süreç işliyor arka planda bir yerlerde diyebiliriz.
Geriye sararsak, İmamoğlu’nun davasını başlatan süreç, Yüksek Seçim Kurulu’nun yazılı suç duyurusunda bulunması sonucu başlamıştı. Şimdi de YSK’ye kabul edilmemesi gereken bir başvuru yapılıyor ve kabul görüyor.
Bilindiği gibi, İmamoğlu aleyhine bir dava daha var; o siyasi hayatını tehdit etmese de, nereye gideceğini bilemediğimiz bir başka “saatli bomba” olarak ortada duruyor. Yeni duruşması da, 25 Nisan’da…
Tam teşekküllü “yönetilen demokrasi” içine yuvarlanmak istemeyen herkes, şimdi Vanlı seçmenlerin hakkını savunmak zorunda.