Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Bir Soygun Hikayesi: Bakın Yazarı Nasıl Soydular

Sadece bir kitabını, monologlardan oluşan Talkin Head’i okumuşumdur. Sonra neden ilgimi çekmedi bilmiyorum, diğer kitaplarını edinmedim hiç. Önemli bir yazardır Alan Bennet. The Madness of George III ile The History Boys gibi eserleri hayli ses getirmiştir.

İlginç de biridir. Anglikan olarak yetiştirilmesine rağmen gençliğinde kiliseyi reddetmesi onu sevmem için yeter de artar bile normalde. Şimdi düşünüyorum da ilgisiz kalmakla ayıp etmişim gerçekten. Hayli politik bir ortamın içindeydim o zamanlar. Herhalde Bennet’i düzen yanlısı bir yazar gibi görmüş olmalıyım. Soğukluğum bundandı muhtemelen. Yine öyle görüyoruım ama artık daha az keskinim.

Bennett 40 yıl boyunca Londra'nın öyle çok da lüks olmayan Camden Town semtinde yaşadı. Bu, yabancılarla, siyahlarla bir arada olmaktan çekinmediği anlamına da gelir tabii. Lüks değildir ama hayli ünlüyü barındırır Camden Town, Amy Winehouse bunlardan biriydi örneğin. Bennett 1988'de Britanya İmparatorluğu Nişanı ‘nı kabul etmiş ama 1996'da verilen şövalyelik unvanını geri çevirmişti. O zamanlar açıklamıştı reddetme gerekçesini ama neydi anımsamıyorum şimdi.

Herhalde 14 yıl geçmiştir üzerinden, 2010’du diye anımsıyorum. O zaman 76 yaşında olan Bennet’i soydular bir gün. Güpegündüz hem de, üstelik onlarca insanın içinde. Tabii ki haber oldu gazetelere, televizyonlara. Ülkenin en popüler yazarlarından ne de olsa. Poliste verdiği ifadeye göre, ikisi kadın üç kişi Bennet’in sırtına dondurma sürdükten sonra temizlemesine yardım edıyormuş gibi yaparak cüzdanı ile bankadan yeni çektiği 1500 sterlinini çalmıştı.

Polis olayı açıklarken, sanki tek merak edilen oymuş gibi, Londra’nın batısındaki hırsızların bu soygun türünü çok sevdiklerini belirtmeyi de ihmal etmemişti. Gazetecilere “çok üzgün olduğunu” söyleyen yazar ise nasıl soyulduğunu günlüklerine yazacağını açıklamıştı. Yazdı mı bilmiyorum ama yazdıysa bu soygundan İngiliz edebiyatı karlı çıkmıştır kesinlikle.

O iki kadın ellerinde mendillerle yazarın çıkardığı ceketini temizlemişler bir güzelce. Bennet "Kadınlara bol bol teşekkür ederek ceketimi tekrar giydim," diye anlatmıştı başına geleni. Arabasına giderken de "tamamen yabancı olmalarına rağmen bu kadar özverili bir şekilde yardımcı olabilen insanların hala var olması ne kadar iyi" diye düşündüğünü de söylemişti.

Soyulduğunu anladığında ise özellikle yabancılara karşı daha az güven duyması gerektiğini düşünmüş. Haksız olduğu söylenemez tabii. Hırsızların "işlerinde çok iyi" olduklarını da kabul ettiğini de vurgulamıştı.

Tıpa tıp, aynen böyle soyuldum ben de. Bu soygun türünü sevenler sadece “Londra’nın batısında” değilmiş demek ki. Ben de güpegündüz, büyük bir alış veriş merkezinin parkında otomobilime giderken “iyi yürekli” üç soyguncu tarafından “Londra’nın kuzeyinde” bir güzel soyuldum. Bennet’inkinden farkı, pardesüme atılanın dondurma değil, bildiğiniz boya olması.

Arkadaşımla yürürken “üzeriniz boya olmuş bayım” deyip mendil uzatan “iyi yürekli” adama teşekkür edip, boyalı pardesümü bagaja koyduktan sonra araca binmek üzereyken otomobilimin yanında belirlenen bir başka “iyi yürekli” zatın, “efendim paralarınızı düşürmüşsünüz galiba” demesiyle duraksadım haliyle. Arkadaşım da ben de gerçekten düşürdüğümüz bir para var mı diye eğildiğimizde bagaj üçüncü bir zat tarafından hızla açılmış meğer. İçinde arkadaşımın, bankadan çektiği, güvenli olur diye cebime koymamı istediği hayli yüklü parası ile telefonum, bir banka kartı, 60’ı geçtiğim için London Transport’un verdiği ücretsiz ulaşım kartım uçuverdi. Her şey iki bilemediniz üç dakika içinde oldu. Adamların nasıl bu kadar hızlı yok olduğuna akıl de erdiremedik.

Bennet gibi soyulmuş olmaktan kendime pay çıkardığım sanılmasın. Onun yazar, benim gazeteci oluşum elbette rastlantı. Yoksa hırsızların, yazarlarla gazetecilere özel uygulaması değil bu dondurmalı ya da boyalı soygun. Rastlantı tabii ki. Ama gerçekten fiyakalıydı, haklarını yemeyeyim. Ben de tıpkı Bennet gibi beni soyanların ustalığını cidden takdir ettim. Bu kadar organize, insanı sersemletmeyi bu kadar iyi beceren soyguncularla karşılaşılmıyor her zaman. Durumu bildirdiğim polisin “iyi ki fiziksel olarak canınızı yakmadılar” deyişine bakılırsa ben hayli “şefkatlice” soyulmuş meğer.

Güzelce soyulduktan sonra, haber verdiğimiz polisin ancak üç saat sonra geleceğini öğrendiğimizde bir kafede oturup arkadaşımla soyulmamızdaki inceliği tartıştık. Şaka sanıyorsunuzdur ama gerçekten konuştuk. Arkadaşım, tam beş bin sterlini uçmuş biri olmasına rağmen başımıza gelenden daha incelikli soygunlar olduğunda ısrar etti habire. Ama ben birinin bundan daha nasıl incelikli soyulabileceğini anlayamadığımı söyledim. Kahve bitinceye kadar sürdü tartışmamız.

Aldırmazlık etmiyormuş gibi görünemem. İnanın çok koydu. Arkadaşım zengin biri değil, tabii ki beni de suçlamıyor ama parayı beraber denkleştireceğiz.

Ona Bennet’in de böyle soyulduğunu anlattım.

Teselli olsun diye.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi