Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Bakanlara Dikkat: Sağlık Gibisi Yokmuş!

Memleket olarak çoook şey gördük, geçirdik. Ekonomik krizler, darbeler, kumpaslar, skandallar ve daha neler neler..
Bunca “zengin” bir arşivimiz varken, siyasilerin sevdiği ifadeyle, pek az olayda “milli birlik ve beraberlik” sağlayabildik.
YENİDOĞAN ÇETESİ” herhalde beraberlikte başı çeker. Yaşananlar herkesi, hepimizi dehşete düşürdü, ağlattı.
Düşünün, DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, son gelişmeyi değerlendirdiği basın toplantısında “Açın Öcalan’ın yollarını” mesajını verdi.. Ancak bu kadar kritik bir toplantıda, sözlerine Yenidoğan Çetesi ile başladı.

*. *. *
Adı üstünde: Yeni doğmuşlar.. Yaşama sırası onlara gelmiş.. Ama aşağılık bir çete buna izin vermemiş..
Şimdi doktoru, hemşiresi, ambulans görevlisi onlarca kişi yargı önünde. Sorgulanacaklar, hesap verecekler.
Peki ya bakanlar.. Sağlık sistemi.. Özel hastaneler.. Ayrıca iktidarın özel hastane politikası.. Onları sorgulamayacak mıyız?
Bugüne döneriz ama önce geçmişe ve bu ülkenin en tartışmalı sağlık bakanı Recep Akdağ’a bir bakalım.
Akdağ’ın, bakanlığını Menzil Tarikatı kayıt merkezine çevirdiği iddiası malum, arşa ulaştı. Saray’ın umurunda olmadı. Tarikat, önemli isimleri için lüks otel kıvamında özel hastane açtı. Ne Saray umursadı ne de ahaliye dert oldu.
Recep Akdağ AKP iktidarının ilk ve en uzun süre görevde kalan bakanıydı. “Sağlıkta devrim” diye yola çıkıp doktorların hasta muayene süresini 5 dakikaya indirmesiyle “iz bırakmıştı” biliyorsunuz.
Ama görev süresi 2013’te kesintiye uğradı ve yerini üç yıllığına Mehmet Müezzinoğlu’na bıraktı.
Müezzinoğlu da hasta.. Pardon “hastane seven bakanlardan”dı. Zaten bir hastanesi şimdi Yenidoğan Çetesi soruşturmasında, mercek altında!

*. *. *
Veeee.. Pandemi nedeniyle en çok konuştuğumuz.. Bir ara popülarite sıralamasında -haddi olmayarak!- Erdoğan’ı geçen Fahrettin Koca. Özel hastane sahibi olmakla kalmıyor. Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği yöneticisi sıfatıyla da hatırlanıyor. Gerçi bakan olunca bu görevi ve hastanesini birilerine devretmişti. Biz de HI-HI-TABİ-TABİ inanmıştık.
Önemli not: Müezzinoğlu da söz konusu dernekte yöneticiydi. Mutlaka o da bakan olunca dernekle ilişkisini şeyetmişti!!

*. *. *
Bu bakanların özel hastanelere karşı ayrı bir hassasiyeti, şefkati (!) olduğunu söylemek yanlış mı olur, bilmiyorum.
Ama özel hastaneleri seven yalnızca onlar değil, biliyorum.
Düşünsenize; bu iktidar İstanbul’daki devlet hastanelerinin neredeyse tamamını ya kapattı ya da ölmeye terk etti. Öteki şehirlerde, özellikle metropollerde farklı olmadığını biliyorum.
Devlet hastaneleri şehirlerin merkezinden kovulurken, özel hastane zincirleri gökdelenlerde hizmete girdi.
Sağlık dediniz mi akan sular durur. Hele acil bir sorun patlak vermişse.. Çaresiz en yakındaki özel hastaneye koşarsınız.
Sonuç mu? Annemi tansiyonu çıkınca götürdüğüm hastaneden biliyorum: Tansiyonunu ölçüp sırtını dinlemenin bedeli emekli maaşından halliceydi.
O paraları ödeyemeyecek durumda olanlar içinse tarife “5 dakikalık muayene için aylar sonrasına randevu alabilmek” oldu.
Randevu günü geldiğinde karşınıza, dilinizi pek az bildiği için derdinizi de pek anlayamayan Asyalı doktorlar çıkması da cabası!

*. *. *
Son verilere göre Türkiye’de 707 devlet, 70 üniversite, 560 da özel hastane var.
Doktorların, daha çok ücret verdiği için özellere kaçtığını da hesaba katarsanız, “SAĞLIKTA DEVRİM NE MENEM BİR ŞEYMİŞ” anlarsınız.
Hastayı “müşteri” olarak gören bir sistemde, en gözde “ticarethane” sahiplerinin bakanlar.. Ve hatta belki Saray sakinleri olması doğal değil mi!
Zavallı kamu hastaneleri yokluk ve yoksulluk içinde mücadele ederken özel hastane kapılarındaki valeler resmi çekmiyor mu?

*. *. *
Yıllar önceydi. 40’a dayanan bir ateş ve sancıyla gecenin bir vakti özel bir hastaneye gittim. Daha doğrusu götürüldüm. Acilde ilk müdahale yapıldı, ardından bir odaya çıkartıldım.
Ertesi sabah erken saatte kapı açıldı. Beyaz eldivenli genç bir adam tekerlekli servis masasıyla girdi. Gazete, dergi, meyve suyu, çörek vs ister miydim? Hayır, istemezdim.
Genç çocuk akşamüstü yine geldi. Yine aynı diyalog. Sonraki sabah ve akşamüstü de..
Bu arada günahlarını almayayım; arada bir hemşireler ve bir defasında da -onun hastası olmadığım için sorularımı yanıtlamayıp iki sohbetle giden- bir doktor ziyaretçim oldu.
Üçüncü günde de taburcu etmek için tekerlekli sandalye ile bir hastabakıcı kapımı çaldı.
Şaka gibi değil mi!
Ama fıkra asıl son bölümde. Hastaneden çıkıp eve giderken “asıl doktorum telefonla aradı”.
Yoğunluktan gelip muayene etmeye fırsat bulamamıştı. Özür diliyordu.
Kızmadım. Kendisine de söylediğim gibi özellerde “dolgun ücret - deli çalışma” prensibini biliyordum.

*. *. *
Kolay değil elbette.
7 yıldızlı otel konforu.. Daha kapıda sizi gülümseyerek karşılayan genç güzel “hostesler”.. Gerekli olup olmadığına bakmadan üzerinize boca edilen “uzay teknolojisine sahip tıbbi araçlar”..
Para mı dayanır!
Beyler “sağlıkta devrim” dedilerse sizin anladığınız devrimden mi söz ediyor sanki.
Bu devrimin ilkeleri şöyle: Paran varsa cebini boşalt.. Paran yoksa evine dön ve…..
Böyle bir sistemde bir de ahlaksız, alçak varlıkların yuva yaptığını düşünün!
Üstelik yalnız değiller.
Kadınları katleden..
Gençleri uyuşturucu ile zehirleyen..
Kendi çocuklarına çifter maaşlı işler icat ederken nice yetenekli gencin geleceğini mahveden..
Yine kendi çocuklarını yurt dışında okutup, bu memleketin evlatlarını imam hatiplerde ufalayan..
Çeteler her yanımızda.
Sosyolog Zeliha Burtek’in, Halk TV’de sevgili Sorel Dağıstanlı’nın programında dediği gibi:
“Memleket çöp oldu.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi