Atatürk’e kimler, neden saldırıyor?

Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere 1919’da Samsun’da ayak bastığı yerdeki “Onur Anıtı” saldırıya uğradı.

Bir ucunu Onur Anıtı’na bir ucunu da arabanın arkasına bağlayarak çektiler ve yıkmak istediler.

Bu eylem iki kendini bilmezin kararlaştırıp yaptıkları bir eylem miydi, yoksa bazı güçlerin yönlendirmesiyle gerçekleştirdikleri, halkın sinir uçlarına basmayı amaçlayan provokasyon nitelikli bir eylem miydi bilmiyoruz.

Ancak şunu biliyoruz ki Samsun’da yapılan ve daha önce gerçekleşen benzeri saldırılar yaratılan siyasi iklimin sonuçları. İktidar mensuplarının zorunlu olmadıkça Atatürk’ü ağızlarına almak istememelerini, hatta yeri geldiğini düşündüklerinde hakaret edilen, lanet okunan tarihi bir kişiliğine dönüştürdükleri biliniyor. Atatürk karşıtlığı, iktidara yanaşmanın, yaranmanın temel araçlarından biri haline geldi. Atatürk karşıtlığının korunup kollandığı ortamın beslediği tetikçiler, “nasıl olsa bu iktidar varken bize bir şey olmaz, bir şey yapamazlar” rahatlığı ve cezasızlık güvencesiyle hareket ediyorlar.

Atatürk’e saldıranlar ve saldırtanlar, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne, Atatürk ilke ve devrimlerine saldırıyorlar. Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrimi kabullenmeyen, yerine saltanatın ve hilafet düzeninin kurulmasını isteyen akımın mensuplarıdır.

Atatürk ve devrimlerine neden karşılar?

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, üç temel devrim olarak nitelenen, tarih sırasıyla saltanatın kaldırılması, cumhuriyetin ilanı ve halifeliğin kaldırılmasına dayanır. Türkiye Cumhuriyeti, bu üç temel sütun ile onları güçlendiren kültürel ve hukuksal devrimlerin üzerinde yükselmiştir.

Hurafeler yerine laik, bilimsel eğitimi sağlayan Eğitim Birliği Kanunu, kadını yaşama katan ve erkekle eşitleyen Medeni Kanun, birçok batı ülkesinden önce kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanun, yazı, dil, yaşam tarzı ve kültürle ilgili devrimler.

Atatürk sayesinde 600 yıl ümmet ve padişahın kulu olarak yaşamış Anadolu halkı millet bilincine ve eşit vatandaşlık hukukuna sahip olmuştur. Yaşamı, hakları erkeğin iki dudağı arasında olan, eve tıkılan, kamusal alanda faaliyet göstermesi yasak olan, üç kez ‘boş ol’ denilince boşanmış sayılan kadını erkekle eşit kılan, bilim ve akıl yoluyla çağdaş uygarlık düzeyine yetişmeyi amaçlayan Atatürk’e karşı olmak, erkeklerin, saltanatın ve şeriatın hâkim olduğu bir siyasal ve toplumsal düzen istemektir. Afganistan gibi, Pakistan gibi, Suudi Arabistan gibi, Sudan gibi, Irak gibi, Suriye gibi olmayı arzulamaktır.

Bugün Türkiye bu ülkeler gibi değilse bu Atatürk sayesindedir.

Atatürk’ün bir dizi devrimle kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli özelliği laik devlet ve toplum yapısıdır. Karşı devrimcilerin hedefi de bu nedenle laikliktir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı Cumhuriyet Devrimi’ne dönüştüren, saltanatın ve hilafetin kaldırılması, eğitim birliğinin sağlanması, şeriat hukukundan çağdaş hukuka geçilmesi, kadın-erkek eşitliğinin esas alınmasının kaynağı ve ön koşulu laikliktir. Laikliğin kurumsallaştırılmış olmasıdır

Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine şeriat devleti, demokrasi yerine saltanat yönetimi isteyenlerin öncelikle laikliği yıkmayı amaçlamalarının nedeni budur.

Emre Kongar hocanın Tarihimizle Yüzleşmek kitabında çok iyi izah ettiği gibi Atatürk isteseydi laik, demokratik, çağdaş hukuk devleti yerine eski düzeni de sürdürebilirdi. İsteseydi kendisini halife-padişah ilân eder, saltanatını kurar, keyfine göre yaşardı ki bu kendisine önerilmiş, şiddetle reddetmiştir.

Yine Atatürk isteseydi Mussolini, Hitler gibi faşist bir düzen kurup başına geçebilirdi. Veya Lenin gibi komünizmi hedefleyen sosyalist bir düzen de kurabilirdi. Tarihi koşullar bu seçeneklerin hepsine açıktı. Ancak O, laik, demokratik, eşit vatandaşlığa, özgürlüğe, kadın-erkek eşitliğine, akıla ve bilime dayalı çağdaş bir devlet kurdu.

Büyüklüğü budur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi