Aytun Aktan
Acâibü’l Temâşa, seyredilmeye değer acayip şeyler
Ezici gündemlerle dolu, bitmez bir yılı daha geride bırakırken bu hafta içeriği ağır olmayan, keyifli bir oyunu Acâibü’l Temâşa’yı konu ediyorum köşeme. İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun geçtiğimiz mayısta prömiyerini yapan oyunu, turneler yoluyla çok sayıda seyirciye ulaştı bile.
Oğuz Utku Güneş’in yazıp yönettiği Acâibü’l Temâşa oyunu başlangıcında vaat ettiği her şeyi oyununun sonuna yaklaşırken yerle bir ediyor. Dördüncü duvarı neredeyse eline çekiç alıp yıkıyor. Tiyatro adına yarattığı sahne gerçekliğinin içine kameraları dahil ederken, bir sette hissettiğimiz yeni bir sahne inşa ediyor. Osmanlı’nın son zamanlarında başlayan hikâye, şikâyet etsek de kendimizi alıkoyamadığımız teknolojinin iletişimsizliğindeki günümüzde sonlanıyor. Güldüğümüz her şeyin, eleştirdiğimiz tüm davranışların aslında bize dair olduğunu hatırlatıyor.
Yönetmen Oğuz Utku Güneş’i bu köşenin dikkatli okurları tanıyor aslında. 2024 yılında farklı dallarda, farklı tiyatro ödül jürilerince onurlandırılan 39 Buçuk Basamak oyununun da yönetmeni olan Güneş, 2024 Afife Tiyatro Ödülleri’nde ‘Yılın En Başarılı Yönetmeni’ ödülünün sahibi ( https://halktv.com.tr/makale/39-bucuk-basamak-istanbuldan-anadoluya-bir-casusluk-hikayesi-841486 ) Afife Tiyatro Ödülleri töreninde bana göre tiyatroya, ülkeye dair akılda kalan en iyi konuşmayı yapan Güneş’in rejilerinde imza niteliğinde seçimleri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Güneş’in yönetmenlik tarzı, tarihi ve kültürel temaları modern bir bakış açısıyla sahneye taşımasıyla dikkat çekiyor. Metinlerinde mizahi unsurları, eleştirel bakışını kıvrak bir dille ve ustalıkla birleştiriyor. Yazarın düşünme hızı seyirci olarak takipte zorlandığımız, bazen molaya ihtiyaç duyduğumuz anlara da sebep oluyor. Çok gülmekten şikâyet etmek biraz şımarıklık gibi gelebilir ama yazar olarak Güneş’in kişisel okuma yapmadığımızı hatırlaması gerekiyor. Farklı algı hızlarında ve deneyimlerde çok sayıda seyirciye, aynı anda bu derece eşitsiz yüklenmek, metnin hakkettiği zamanı seyirci olarak ona veremememize neden oluyor. Yönetmen tarafıyla Güneş’in sahne tasarımı ve müzik kullanımı konusundaki titizliği, oyunlarının görsel ve işitsel zenginliğini artırıyor. Genelde aynı yaratıcı kadroyla çalışmak bir yandan kolaylık olsa da az sonra yazacağım sorunları da beraberinde getirebiliyor. Her şeyin ötesinde Güneş, Türk tiyatrosunda hem yazar hem de yönetmen olarak önemli işlere imza atmış, çok sayıda ödülle başarısını kanıtlamış bir sanatçı. Yenilikçi yaklaşımı ve sahneye koyduğu eserlerle tiyatro dünyasında saygın bir yere sahip.
Acâibü’l Temâşa oyunu ile 39 Buçuk Basamak arasında göze fazlaca benzeş gelen fikirlerin varlığından bahsederek konuya giriyorum. Dekor tasarımındaki basamaklar, eğimler, virajlar ve bu dekor üzerinde oyuncuların dinamik trafiği yani oyunun koreografisi yönetmenin sıklıkla tercih ettiği bir anlatım şekli. Oyunun dekor tasarımı Aytuğ Dereli’ye ait. Işık tasarımındaki canlı renk seçimleri, tek parça uygulamalar Ayşe Ayter’e, müzik ve koreografi ise Vehbi Can Uyaroğlu’na ait ki bu iki isim 39 Buçuk Basamak oyununda da benzer görevleri üstlenmişler. Bu kadar tanıdık dokular metnin anlatım dilinde de var ki oyunun yönetmeni aynı zamanda yazarımız. Oyun içinde kullanılan gölge ve ışık oyunları, oyuncular için seçilmiş tempolar, sahne üzerinde pratik kostüm değişimleri, oyuncular tarafından kullanılan müzik aletleri, aksesuarlar da iki oyunu kardeş oyun yapmak için fazlasıyla yeterli benzerlikler. Bu yönleriyle oyun puan kaybetse de şunları eklemeden geçemem. İlk olarak bu cesur anlatım şekli devlet tiyatroları seyircileri için oldukça yeni. Alışkanlıkları kırmak adına doğru bir seçim. Değişen tiyatro dili gibi değişen tiyatro seyircisini de gözeterek repertuvara bu oyunun alınmasını olumlu buluyorum. Kurum tiyatrolarının, tiyatroya yeni seyircileri kazandırması adına güzel olduğu kadar satın alınabilir bilet fiyatlarıyla da ekonomik olarak zorlanan ama sanata zaman ve bütçe ayırmaya özen gösteren seyirci kitlesi için de Acâibü’l Temâşa oyununu oldukça değerli bir tercih.
Tek perde, 65 dakikalık müzikli oyunun başlangıçtaki temposu hakkında ve varacağı finalle ilgili asla ipucu vermiyor. (Ama bu yazıyı okuduğunuzdan sizin için beklenir olabilir!) ilk on dakika sanki oyuncular zorla sahneye çıkartılmış da isteksizce oynuyorlar hissine bile kapılabilirsiniz. Sahneler ilerledikçe beş oyuncu Abdurrahman Merallı, Özge Arslan, Melina Özprodomos, Bucan Ekin Şimşek ve Emre Çebi ansambl oyunculuklarıyla seyircinin ilgisini başarıyla kendilerinde ve oyunda tutuyorlar. Bernarda oyununda seyretme şansım olan Özge Arslan’ın oyunculuğunu biraz daha fazla alkışladığımı küçük not olarak iliştireyim yeri gelmişken. Oyuncuları başarılı şekilde rollerine hazırlayan kostüm tasarımları Dilek Kaplan imzası taşıyor. Oyunda takip ışıkçılığı yapan iki isim de köşemizde yerini almalı; Koray Atak ve Gökhan Efe Şenyapar. Beş oyuncunun, 17 karakteri canlandırdığı ‘Pembe Lokum, Kandil, Kurban, Yitim’ adlı dört bölümün ardından seyirciye ters köşe yaşatan güncel gerçeklerle oyun final yapıyor.
Geçmişten, masal dilinden günümüze geçişin hemen öncesindeki kullanılan kurban dini motifi her konuya hassasiyet geliştiren, refleksleri kuvvetli bazı seyirciler tarafından eleştiri almış. Sanat zaten bunun için var oysa. Her şeyi kurmaca gören akıl nedense böyle anlarda gerçekliğin peşine düşüyor. Sansürcü bir bakış açısıyla sınırlar koyuyor ve ‘buraya kadar iyiydi de şu kurban kısmına girmeseydi’ diyor. Zaten toplum mühendisleri siz böyle yorumlar yapın diye dört bir yanımızı kuşatmışken az durun da nefes alalım. Osmanlı’nın son döneminde geçen oyunda, içinde doğaüstü cinlerin, perilerin, ifritlerin büyüleri var. Her bir hikâye sonunda insanoğlunun hırslarına, hatalarına, açgözlülüğüne atıflarda bulunuluyor.
Yazarın oyunu hakkındaki takdim yazısını paylaşmak isterim; “Hakiki ile Hayalî’nin hudutlarında, tek celselik bir Acâibü’l Temaşa. Dört fasıl, tek celse, 5 aktör, 17 rol tekmili birden! Acaip ile iştigalde münasip, garaib mevcudiyetimizle müstesna, Hagop Ayvaz’ın ‘Acâibü’l Temaşa’ ya hoş geldiniz safalar getirdiniz! Fenni kanunların bildiğimiz gibi işlemediği, zira fânilerin bundan haberinin olmadığı, Hakiki ile Hayâli’nin hudutlarında, bir tabiat üstü temaşadır perdemiz. Fertlerin günahlarının bedelini değil öte tarafta, en süratli halde cihanda ödeyecekleri, tek celselik bir davadır perdemiz. Acaibülün çemberinden bir gün geçecektir her fani. Dileriz yaradandan korusun mütevazı seyircimizi. Zira, gündüz gözüyle işlenen suçların cezasının kesildiği divandır perdemiz.” İşte bu anlatımın sizi oyuna çekmeme ihtimalini düşünerek, biraz da gevezelik ederek sizin için oyunu değerlendiriyorum.
Gelelim temaşa kelimesine. ‘Bakma, seyretme’ anlamına gelen kelimenin, Acâibü'l-Temâşâ oyunu için açılımı ‘seyredilmeye değer acayip şeyler’ ya da ‘görülmeye değer tuhaflıklar’ olabilir. Oyun bağlamında temaşa, izleyiciyi hem görsel hem de duygusal olarak etkileyen, dikkatle izlenmesi gereken bir deneyimi vurgular ki yönetmen ve oyuncu ekibi bunun için epey çaba sarfetmiş. Zaman kapsülünde ışınlanmış gibi birden günümüze geldiğimizde iletişim(sizlik) kanallarımızın hepsi yüzümüze çarpıyor. Dilimize giren Türkçe olmayan kelimeler, sesli harflerin kullanılmadığı mesajlaşmalar, sosyal medya, Instagram canlı yayınları, dizilerin YouTube kanallarında parça pinçik edildiği bağlantılar ile gülüyoruz ağalanacak halimize. En sevmediğim ve seyirci koltuklarından verdiğim mücadelemi çarpışarak kaybettiğim tiyatroda cep telefonu işine de güzelce şamar sallayarak seyircileri suça teşvik ettiği anlar da aklımda kalanlar arasında. Yazıda kullandığım oyuna ait görseller devlet tiyatrolarının kurumsal sayfasından alınmıştır. Çünkü oyun sırasında cep telefonlarıyla fotoğraf çekmek ve kayıt almak salondaki tüm seyircilere ve sahnedeki oyunculara yapılmış saygısızlık ve emek hırsızlığıdır. Bu saygısızlığı yapmayalım, yaptırmayalım. Kamu spotumu da yayımladığıma göre yazımın sonuna geldim demektir.
Sınır ötemizdeki acayiplikleri değerlendirebilmek için izliyor ve analiz ediyorum. Sınırımız içinde olanlara ise yüreğim dayanmıyor. Siz de Acâibü'l-Temâşâ olarak etrafınızda gördüklerinize ara verip soluklanmak isterseniz, devlet tiyatrolarının hızla tükenen biletleri için sıkı takip yapmalısınız. İyi seyirler, iyi haftalar.