11 Haziran ve “Babaanne Testi”

Ve o gün geldi çattı: CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeniden buluşuyor.

2 Mayıs’tan 40 gün sonra, bu sefer CHP’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek buluşma, bir “ikinci şans”. Neyin ikinci şansı mı? Ne yazık ki, gerçekten “normalleşebilmenin” değil: CHP’nin kendisini, “normalleşmeden” ne anladığı ile daha iyi anlatabilmesi için.

2 Mayıs’taki görüşmeden CHP’nin ne beklediği ve ne anladığı özellikle açıklanmadı.

İlk görüşme, 1 Mayıs’ta İstanbul’da sergilenen “aşırı güvenlikçi” tutumun travmasının hemen ardından gerçekleşti ve o dönem, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerçekten nasıl bir yaklaşım içinde olduğu sorgulandığından, CHP’nin kesin bir çerçeve çizmekten kaçınması anlaşılabilir. Ve CHP’nin, kafasında tilkiler dolaşan, desiseci bir siyasi çizgiye sahip olmaktan kaçınması nedeniyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “hukukuna” saygı gösterilmek de istenmiş olabilir.

Fakat, mesele şu ki; Erdoğan’ın kendisi, görüşmenin ertesi günü çıkıp da açıklama yaparak, “yumuşama” diye bir çerçeve çizdi bile. “Yumuşama”, CHP’nin öncülüğünde yapılabilecek bir şey olmadığından, kendisini böylelikle “birinci” konuma yerleştirmiş oldu. Kendisinin dozu ve çizgisini belirleyeceği; CHP’nin de onun dans adımlarına uyacağı bir sürecin işaretini verdi.

Bir paradigma inşası da, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan geldi: “Müzakere değil, mücadele” diye bir söylem ortaya attı. Kamuoyu da, AK Parti ve CHP’nin temaslarını, bu iki jargon üzerinden konuşmaya başladı. Ne zaman ki, Özgür Özel çıkıp da, “normalleşme” kavramını ortaya attı; o zaman, CHP’nin kendi çerçevesi ile ilgili bir “ipucumuz” oldu. Ve CHP’nin tahayyülündeki yaklaşım üzerinden, CHP’nin sözlüğünden bir kelime ile bu diyaloğu yorumlama şansına kavuştuk.

11 Haziran’da CHP’nin ev sahipliğinden, AK Parti’ninkinde olduğu gibi bir “Ali Cengiz oyunu” beklemiyor. Diğer bir deyişle, CHP’de bir “koltuk algısı” testinden geçirilmez Cumhurbaşkanı Erdoğan. Başlı başına bu durum bile, “normalin” ne olduğunu anlatıyor.

CHP, “ricacı” rolüne itiliyor

“Anormal” olan ise, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP’yi temasların “ricacısı” rolünü biçmesi. Zaten olmaması gereken bir yanlışlığın düzeltilmesi için, konuyu Erdoğan’a “ileten” ve çözülmesini bekleyen bir rol bu…Ve algısı da toplumda hızla yerleşiyor. Özgür Özel’in, Emine Şenyaşar’ı Adalet Bakanlığı önündeki “nöbetinde” ziyaretinin sonunda, kendisine bir aile bireyi tarafından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde konuyu gündeme getirmesi rica ediliyor. Özel de, doğal olarak bu konuda söz veriyor. Medya genelinde, Özgür Özel’in Emine Şenyaşar’ı ziyareti ile ilgili haberlerde de, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinde gündeme getirecek” manşeti ön plana çıkıyor. Halbuki, önemli olan bu ziyaretin gerçekleşmesi…

24 Haziran seçimlerinden 10 gün önce “seçim çalışmaları” için işyerlerlerine gelen dönemin AK P Milletvekili İbrahim Halil Yıldız ve ailesinin silahlı saldırısına uğrayan Şenyaşar ailesinin saldırıdan sağ kurtulan ferdi Fadıl Şenyaşar’a toplam 37 yıl 9 ay hapis cezası verilmişti malum.

Şenyaşar ailesinden Celal ve Adil Şenyaşar yaşamlarını olay yerinde yitirmiş; Fadıl Şenyaşar’ın kendisi ağır yaralanmıştı. Çocuklarının akıbetini öğrenmek için Suruç Devlet Hastanesine giden baba Hacı Esvet Şenyaşar da, güvenlik güçlerinin tanıklığında yangın tüpleri ile vurularak öldürülmüştü. Şimdi, bu tabloda Emine Şenyaşar’ın adalet arayışına destek olmak son derece normal; olması gereken. Anormal olan ise, adalet için “ricacı olmak” zorunda kalmak ve bunun “normalleşmesi”.

Benzer bir durum da, bu haftasonu İzmir’de yaşandı: atanamayan bir öğretmen kadın, gözyaşları içinde Özel’e bu konuyu Cumhurbaşkanı ile görüşmesinde gündeme getirmesi için ricada bulundu. Özel, İzmir’deyken Almanya’nın nasıl önde gelen bir otomobil üreticisiyken, Alman politikacı ve bürokratların “pahalı makam araçları sevdasında olmadığını” dile getiren güzel ve ümit verici bir konuşma yaptı. “Umut verici” diyorum çünkü, “bir gün bu ülkede seçimlerde başka bir iktidar oluşturacak denklem kurulduğunda, farklı bir siyaset mümkün olabilecek” diye düşündürten bir konuşma idi. Ama gene, o gün Özel’in yaptıkları söyledikleri, “ricanın” gölgesinde kaldı.

Eğer ki CHP, Cumhurbaşkanı’nın “ricacısı” konumuna sıkıştırılırsa, “icracı” olan ve muktedir kalan gene Erdoğan oluyor. CHP’nin kendi “yapabilitesi”, yapabilirliği gölgelenmiş oluyor. “Biz söyledik yaptılar” demekle de olmuyor: “anormaller”, bir süre sonra daha da “normalleşmeye” başlayacak çünkü…Dahası, bir “anormal” düzeltildiği zaman, erk sahibi icracı gene Cumhurbaşkanı olacak. Düzeltilmediğinde ise, “yaptıramayan” CHP…

11 Haziran görüşmesi sonrası, CHP’nin ivedilikle, “normalleşmeden” ne anladığının çerçevesini net biçimde çizip toplumun önüne koyması lazım.

Bu çerçeve çizilirken de, “babaanne testini” aşması gerekiyor: Doktora süreçlerinde, tez sorusunu şekillendirirken, “babaannenize birkaç cümlede anlatabileceğiniz kadar yalın, basit ve net bir soru oluşturun” derler. CHP’nin “normalleşme” çerçevesi de, bir cümlede şüpheye yer bırakmayacak biçimde özetlenebilecek olmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezin Öney Arşivi