Fikret Bila
100. yılda şeriat hevesleri
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan 30 Ağustos Zaferi’nin 100. yılı kutlu olsun.
Önümüzdeki yıl 29 Ekim’de de Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutlayacağız.
Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti üç devrim üzerinde yükselir.
Bunlar sırasıyla; saltanatın kaldırılması, cumhuriyetin ilânı ve halifeliğin kaldırılmasıdır.
Cumhuriyet tarihi Atatürk’ün üç devrim üzerine yükselttiği laik cumhuriyeti savunanlarla, laiklik karşıtı olan, halifeliği geri getirmek isteyen, Türkiye’yi şeriatla yönetmek isteyen dinci akımların mücadelesi tarihidir.
Bu akımların Atatürk ve devrimleriyle derdi; halifeliğin kaldırılması, egemenliğin Saray’dan alınıp halka verilmesi, ümmet yerine millet, kul yerine vatandaşlık hukukunun getirilmesidir.
Türkiye’de bugün, yasaklanmış olmasına karşın, açık ve güçlü şekilde faaliyet gösteren tarikat ve cemaatlerin büyük çoğunluğunun hedefi halifeliğin geri getirilmesi ve şeriat yönetimine geçilmesidir.
Laik cumhuriyete karşı mücadele 1950 yılından bu yana Türkiye’yi yöneten sağ iktidarlar döneminde başlayan karşı devrim sürecinin özellikle AK Parti iktidarında hız kazanmış olmasıdır.
AK Parti’nin, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik devlet kadroları yerine laiklik karşıtı cemaat ve tarikat üyeleriyle kadrolaşıp ülkeyi yönetmesiyle Atatürk devrimleri ve laiklik ilkesi aşama aşama tasfiyeye uğramıştır.
Bu süreç tarikatların devlet kurumlarında söz ve karar sahibi olmalarını sağladığı gibi yavaş yavaş toplumsal yaşamı düzenleme girişimlerine kadar gelmiştir.
Türkiye 100. yıl kutlamalarına hazırlanırken tarikatlar ve cemaatlerin “neyin caiz neyin caiz olmadığına” karar verdiğine, vali ve kaymakamların da bu kararları uyguladıklarına tanık oluyoruz.
Tarikat mensupları, sosyal medya üzerinden iptal ettirmek istedikleri festivalleri sayıyorlar. Valiliklere, kaymakamlıklara bu festivallerin “ahlakı bozacağı, aile yapısını zedeleyeceği, eşcinselliği teşvik edeceği, milli ve muhafazakar değerlere aykırı oldukları” gerekçelerle iptal başvurusu yapıyorlar. Cumhuriyetin valisi ve kaymakamı olan ve cumhuriyet değerlerini korumakla görevli bulunan valiler ve kaymakamlar da tarikat üyelerinin başvurularını geri çevirmiyor, festivalleri, konserleri iptal ediyorlar. Bu tablo Türkiye’de mülki idarenin nasıl bir yapıya dönüştüğünü gösteriyor.
Bu mekanizmayla, Türkiye’de son 4 ayda, 14 festival ve konser iptal edildi.
Bu girişimler laik Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılına girdiği bir dönemde adım adım yapılan şeriat uygulamalarıdır. Şeriat isteyen tarikatların güçlerini test ettikleri ve kanıtladıkları görülüyor.
Kılık kıyafetten söylenecek şarkılara ve sahne alacak şarkıcılara kadar her alanı belirlemeye başlayan tarikatların hayata geçen fetvaları bununla da sınırlı değil.
Din alimi edasıyla biri çıkıp “oruç tutmayanlar öldürülebilir” diyebiliyor.
Bir diğeri “namaz kılmayanlar sopayla dövülebilir” diyebiliyor.
İmam kılıklı biri çıkıp devlet memuru olduğunu unutarak, “çocukların elleri, kolları, göğüsleri çıplak, sonra pedofili suç diyorsunuz, siz pedofiliyi körüklüyorsunuz diye” sapkın bir beyanat verebiliyor.
Bir diğeri tarikat televizyonunda, müziğin zinayı çağrıştırdığını, 1,5 yaşındaki çocuğu bile hareketlendirdiğini öne sürerek “yasaklanması gerekir” diye vaaz verebiliyor.
İşin üzerinde durulması gereken bir diğer yönü, laiklik karşıtı bu girişimlere Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan, İçişleri Bakanlığı’ndan, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan en küçük olumsuz bir tepki gelmemiş olmasıdır.
Bunun nedeni siyasal iktidarın da bunlarla koalisyon içinde olması, Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasında görüldüğü gibi onların bir dediğini iki etmemesidir.