Seveni de var sevmeyeni de... Trump ne tür Cumhuriyetçi?

Seveni de var sevmeyeni de... Trump ne tür Cumhuriyetçi?
Trump elbette bir Cumhuriyetçi. En azından partiyle bir çok konuda aynı görüşte. Ancak farklı bir Cumhuriyetçi olduğu kesin. “Ulusu bir arada tutma” prensibini çiğnediği için farklı her şeyden önce. 1854 yılında kölelik karşıtı kesimlerce kurulan Cumhuriyetçi Parti’nin ilk kongresinde aldığı ilk karar "Devletlerin birliğinin korunması gerektiği ve korunacağı" kararıydı.

Hileli bir seçimle ikinci kez Başkanlık yapma hakkının elinden alındığını iddia eden Donald Trump’ın 2024 Başkanlık seçimleri için hazırlandığı sır değil. Hatta öyle ki bu niyetinin farkında olan Cumhuriyetçi Parti yönetiminin Trump’ın önünü kesmeye çalıştığı da doğru.

Ancak USA Today ile Ipsos'un ortaklaşa yaptığı bir anket, cumhuriyetçi seçmenlerin yüzde 59'unun Trump'ı 2024'te partilerinin adayı olarak görmek istediğini ortaya koydu. Trump yerine başka bir aday olması gerektiğini söyleyenlerin oranı ise yüzde 41. Yani Cumhuriyetçi Parti seçmeminde Trump destekçiliği hayli fazla.

'Ender rastlanan bir figür'

Her partinin adayı hakkında parti seçmenlerinin görüşü farklılıklar gösterebilir. Ancak Trump bu klişe ile değerlendirilebilecek biri değil. Çünkü cumhuriyetçiliği parti içinde ciddi anlamda sorgulanan, kimilerine göre cumhuriyetçi karşıtı, kimilerine göre de mevcut cumhuriyetçiliğin dışında bir cumhuriyetçi. Hakkında görüşlerin böylesine farklılık gösterdiği ender bir figür Trump.

Belirtelim ki Trump elbette bir cumhuriyetçi. En azından partiyle bir çok konuda aynı görüşte. Ancak farklı bir cumhuriyetçi olduğu kesin. “Ulusu bir arada tutma” prensibini çiğnediği için farklı her şeyden önce. 1854 yılında kölelik karşıtı kesimlerce kurulan cumhuriyetçi Parti’nin ilk kongresinde aldığı ilk karar "Devletlerin birliğinin korunması" kararıydı. Bu ilke, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin de kuruluş ilkesidir.

'Sen bizden değilsin'

Trump’a karşı olan cumhuriyetçilerin savundukları şunlardı: "Theodore Roosevelt, kötü niyetli tröstlere karşı sıradan insanların davalarını savundu. Dwight Eisenhower koskoca orduyu bir lise yapmak için kullandı. George H.W. Bush (Baba), cumhuriyetçi senatörler tarafından kaleme alınan, çeyrek yüzyıldan fazla bir süredir en önemli sivil haklar yasası olduğu vurgulanan yasayı imzaladı. George W. Bush, (oğul) 11 Eylül'den sonra Müslümanları savundu. Geçmişimiz mükemmel değil. Hristiyan sağın gündemini zorladığımızda, bizim dini inancımızı paylaşmayan insanları dışlıyor gibiydik. Eşcinsel Amerikalılara düşman göründük. Ancak uzun tarihimiz, Tanrı'nın tüm halkının onurunu korumak, herkesi kucaklayan bir ülke inşa etmek olmuştur. Biz Birliğin partisiyiz, tarihimizin en bölücü başkanı da Trump’tır. George Wallace'tan bu yana ulusal siyasette daha bölücü bir kişi olmadı”.

Trump’ın “bölücü” bir Başkan olduğu doğrudur. Meksikalıların, Müslümanların, Asyalıların, siyahların, LGBTI bireylerinin, “buraya" (ABD’ye) ait olmadıklarını savunan Trump "e pluribus unum"un tersi olan "Sen bizden değilsin"den yanadır.

Trump’ın tüm bunları en azından resmi olarak dillendirmeyen cumhuriyetçilerden farkı bu ayrımcılığı politik bir söylemde kullanmaktan çekinmemesidir. Bu nedenle Cumhriyetçilerin azımsanmayacak bir bölümü Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’yi yeniden tanmlamasına bu nedenle itiraz ediyor. Trump'ın bölücü taktiklerine karşı çıkıyor, onun temsil ettiklerini kendilerinin temsil etmediğini vurguluyorlar.

'Trumpizm'in 5 temel dayanağı

O halde geleneksel cumhuriyetçilerle Trump’ın, Trumpizm olarak da adlandırılan cumhuriyetçiliği arasındaki farkı görelim. Geleneksel cumhuriyetçilerin aksine Trump cumhuriyetçiliğinin 5 temel dayanağı var: Popülizm, Yabancı Korkusu, Militarizm, Aşırı partizanlık, Halka doğrudan ilişki,
Her ne kadar adından yola çıkılarak türetilmişse de Trumpizm olarak bilinen tutumun tarihi daha da derinlere gider. Neo-muhafazakârlıktan, popülizme, Hristofaşizme uzanan ideolojilerle benzerlikleri vardır. Bu çerçevede Trump popülizminin “vatanseverlik, ekonomik milliyetçilik, orta sınıfa bağlılık, saldırgan dış politika” olarak tanımlanması mümkün. Geleneksel Cumhuryetçi çizgide tüm bu kavramlar “müesses nizam” korunduğu sürece sık dile getirilen kavramlar değildir. Trump cumhuriyetçiliğinde “siyaseten doğru” tutumuna rastlanmaz. Trump’ın siyahlara yönelik polis vahşetine karşı başlatılan “Siyah yaşamlar değerlidir” sloganına yanıtı “tüm yaşamlar önemlidir” olmuştur örneğin. Popülizminde halk yararına sağlık sigortasını savunmak yoktur ama “yabancıların ABD’lilerin işlerini ellerinden aldığı” söylemi mevcuttur.

Yabancı düşmanlığı da hiç saklamadığı göçmen karşıtı, ırkçı bakış açılarıyla her zaman belirgindi. Yabancı düşmanlığı ABD’de yeni bir olgu değil elbette. George Wallace, Pat Buchanan, David Duke gibi sağcı popülistler, Ku Klux Klan (KKK) ile çeşitli neo-Nazi gruplardan oluşan “nefret örgütleri” yabancı düşmanlığını körüklediler. Hedefledikleri grupların çoğu Afro-Amerikalılar, Katolikler, Asya-Amerikalılar. Geleneksel cumhuriyetçiler, Müslümanlar ile Hispaniklere bakışını paylaştıkları Trump’ın Katolik grupları desteklemesine sempatik bakmıyorlar.

Geleneksel cumhuriyetçilerin aksine Trump, Başkanlık yarışında Barack Obama karşısına “doğum yeri” tartışmasını açarak çıktı. Obama tarafında belgelerle çürütülen bu tartışma Trump’a ciddi bir destekçi sağladı. Yabancı düşmanlığını “Amerika'yı Yeniden Büyük Yapma” sloganıyla da gösteren Trump'ın Meksika sınırı boyunca bir duvar yapma girişimi, yasadışı göçmenleri sınır dışı etme ile ABD'ye Müslüman göçünü yasaklama tutumu geleneksel cumhuriyetçilerin Trump karşıtlığının nedenlerinden biri. Trump’ın yabancı düşmanı tutumu ülkede nefret suçlarında da büyük artışa yol açtı. İstatistikler, 2016’da Trump’ın miting yaptığı eyaletlerdeki nefret suçlarında yüzde 226'lık bir artış olduğunu ortaya koydu. Ayrıca, Başkan Trump'ın ırkçı söylemi, Richard Spencer, David Duke gibi, cumhuriyetçilerin çoğunun sevmediği beyaz üstünlükçülerin desteğini kabul etmesi de farklardan biri.

Militarizm destekçisi

Trump, geleneksel cumhuriyetçilerden farklı olarak, ABD’yi dünyayı denetleme konusundaki rolünden uzaklaştıracağını söylemesine ragmen, ordunun sınırsız, tek taraflı müdahaleciliğine vurgu yaptı hep. Trump rakip cumhuriyetçi adaylarına “sol” söylemlerle saldırdı. Örneğin George W. Bush'u Ortadoğu'yu Amerika'nın imajına göre yeniden şekillendirmek için trilyonlarca dolar harcamakla suçladı. Yine Bush'u, “bölgeyi kaosa” atmak için yaptıklarından ötürü “aptal, kibirli” olarak niteledi. Ancak Trump başkanlığı döneminde söylediklerini tersini yaptı. Amerika’nın gücünü dünyanın her köşesine yaymak isteyen bir neo-muhafazakâra dönüştü.

Reagan yönetiminden bu yana Savunma bütçesinde en önemli artışları gerçekleştirerek savunma bütçesinin 1 trilyon dolara kadar artırılmasını destekledi. defalarca Venezuela, Küba, Çin, İran için eşzamanlı işgal çağrılarında bulundu ve bu her ikisi de askeri taslağın eski haline getirilmesini gerektirecekti. ABD'nin savaşta nükleer silah kullanmaya istekli olduğunu açıkladı. Bu pozisyonlar ABD ile Avrupalı müttefikleri arasındaki ilişkilere zarar verdi. Geleneksel cumhuriyetçilerden farklı olan bir tarafı da bu alanda kendini gösterdi.

Geleneksel cumhuriyetçiler içinde yer bulamayan James Mattis, Mike Pompeo, John Bolton gibi kabine üyeleri Neo-muhafazakar ideolojinin sıkı takipçileriydi. Amerikan dış politikasını “biz-onlar” kalıbı içinde değerlendirdiler. Tüm dünyanın ABD'ye karşı olduğu inancıyla, bu “agresif müdahaleci bir dış politika” uyguladılar.

Aşırı partizanlık

Trump cumhuriyetçiliği, Geleneksel cumhuriyetçilikten farlı olarak, partizanca davranmayı yaygın tutum haline getirdi. Partizanlığı bir çok konudaki görüş ayrılıklarını taraflar arasında kesin bölünmeye yol açacak biçimde mutlaklaştırdı. Örneğin, siyasi muhaliflerini hem Demokrat hem de ona karşı olan cumhuriyetçileri hedef alarak, soruşturulmalarını sağladı. Trump'ın partizan söylemi halen sürüyor; sık sık Demokrat Parti'yi "halk düşmanı" olarak adlandırıyor bu söylem uyarınca.

Trump, Amerikan halkıyla iletişim kurmada "benzersiz biri" olarak kabul ediliyor. Başkanlık kampanyasını başlattığı andan itibaren sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanmaktan çekinmedi. Bu mecrayı Amerikan halkına, düşündüğü yasaları önermek, seçmenlerini görüşlerini desteklemeye doğrudan çağırmak için kullandı. Tarihsel olarak, Amerikan Başkanları yasalara destek sağlamak için doğrudan Kongre'ye başvurur, Kongre, Başkan ile Amerikan halkı arasında bir bağlantı işlevi görürdü. Trump, geleneksel cumhuriyetçilerden ayrı olarak bu konuda sasyal mecrayı iyi kullandı. Bunun sıradan insanların siyasi sürece katılımını sağladığı konusunda yaygın bir görüş var.

Gelenekselleşmiş cumhuriyetçi tutumları, daha “ilerici” anlamda terk etmiş değil Trump. Büyük Yaşlı Parti olarak adlandırılan (ABD medyasında Cumhuriyetçi Parti’den GOP- Grand Old Party diye söz edilir) partinin “sağcılığın gelişime engel olan” tutumlarını değiştirmiştir Trump.

Bu tutumlarına bakarak Avrasyacıların, onu “ABD’yi dünya yararına islah edecek” Başkan sanmaları elbete gerçekçi değil. Cumhuriyetçi Parti’yi “güncelleyerek” aktif bir sağcı parti haline getirme çabasından başka bir şey değil yaptığı.