Tarifi olmayan acı: Kartalkaya! Meclis’ten hıçkırıklar yükseldi
Bolu’da bulunan Grand Kartal Otel’de yaşanan yangın faciasında yaşamını yitirenlerin aileleri, TBMM’de Kartalkaya Kayak Merkezi'ndeki Otel Yangınını Araştırma Komisyonu’na katıldı. Acılı aileler, sorumluların cezalandırılmasını ve yanan otelin anıta dönüştürülmesini talep etti. Aileler dinlenirken komisyon üyeleri gözyaşlarına boğuldu. Toplantı salonunda bulunan ekranlara, yangın faciasında hayatını kaybedenlerin fotoğrafının yer aldığı ve “Başka Canımız Yok” etiketinin yazılı olduğu görüntü yansıtılırken Komisyon Başkanı AKP Milletvekili Selami Altınok, açılışta komisyon çalışmalarına ilişkin katılımcılara bilgi verdi. Altınok’un konuşmasının ardından ailelere söz verildi.
Komisyonda aileler adına ilk konuşmayı, yangında eşini ve kızını kaybeden Hilmi Altın yaparken Altın, kendilerine “Mağdur aileler” denilmesine tepki gösterdi. “Biz mağdur değiliz, insan eliyle acıya atılmış aileleri katledilmiş insanlarız. Bu cinayette liyakatsizce iş yapanların ellerinde hayatlarımızı bıraktık. Komisyonun omuzlarında tarihi bir sorumluluk var. Türkiye Cumhuriyeti’nin Aile Yılı’nda bir yangından güvenli ve çocuk dostu olarak tanıtılıp hizmet verdiğini söyleyen bir otelde nasıl insanlar ölür? Neden bir alarm çalışmaz? Neden otomatik yangın söndürme sistemleri olmaz? Bu otele kim ruhsat verdi, kim denetlemedi?” ifadelerini kullanan Altın, “Bu bir hata, ihmal değil bu bir cinayet. Otel sahipleri, denetlemeyenler, görmezden gelenler, verdilerse o ruhsatlar verenler ortaya çıkarılsın hak ettikleri cezalar indirimsiz uygulansın. Otel arazisi ibretlik adına anıta dönüştürülsün.” sözlerini sarf etti.

“SAĞ ÇIKTIĞIM İÇİN UTANAN BİR EŞ VE BABAYIM”
“Biz dimdik ayaktayız. İnsan eliyle yakınları katledilmiş, alnı açık insanlarız. Bu cinayette liyakatsiz iş yapanların ellerine hayatlarımızı bıraktık. Bu komisyonun elinde tarihi bir sorumluluk var. Bu komisyonun çalışması, bir daha bu ülkede iş ahlakından yoksun insanların iş yapma cüretine sahip olamamasını sağlamasıdır. Böyle insanların sorumluluk üstlenemeyeceği bir ülke hayaliyle yaşıyoruz.” ifadelerini kullanan Altın, “Kartalkaya’da ölümlerin her türlüsü yaşandı. Eşinizle bir daha konuşamayacağınızı, evladınızın saçını bir daha koklayamayacağınızı, hatıralarla dolu ama bomboş bir eve döneceğinizi düşünün. Taşıdığımız ağırlık, bir insanın taşıyabileceğinden çok daha ağırı. Ben ve bu salondaki herkes birbirimize candan bağlıyız. Ben Hilmi Altın, hayatı geri dönülmez bir şekilde değişmiş biriyim. O cehennemden sağ çıktığım için, nefes alabiliyor olmaktan utanan bir eş ve babayım.” sözlerini sarf etti.
Eşini ve kızını yitirdiğini, oradan tek başına çıkabildiğini ifade eden Altın, “Buraya sizlerle paylaşacaklarımızı büyük bir özenle hazırlayarak geldik. Bu dava bizim için bir dosya değil hayatımızın en önemli vazifesi. İnsan eliyle yapılmış bu katliamı araştırmak sizin komisyonunuzun işi. Sizlere nasıl bir cehenneme ve acıya maruz bırakıldığımızı anlatmaya geldik. Mağdur aileler, bugünlerde en sık duyduğumuz kelime, ama biz mağdur değiliz, insan eliyle acıya atılmış aileleri katledilmiş insanlarız. Bu cinayette liyakatsizce iiş yapanların ellerinde hayatlarımızı bıraktık. Komisyonun omuzlarında tarihi bir sorumluluk var. 10 saniyeliğine gözlerinizi kapatın o cehennem yangının içine girin bizimle, insanların yardım çağırışlarını duyun. Eşinizle bir daha konuşamayacağınızı, evladınızın saçını bir daha koklayamayacağınızı, hatırlarla dolu bomboş bir eve döneceğinizi düşünün. 36 tane çocuğumuzu yitirdik. 78 bir sayı değil artık burada 78 ayrı hayatın hikayesi var. “ dedi.

“AB VATANDAŞI OLSALARDI ÖLMEYECEKLERDİ”
Yangında yaşamını yitiren Alper Mercan’ın kardeşi Nihan Ece Mercan ise, konuşmasında “Bu, bilinçli bir tercihle alınmayan önlemlerin sonucuydu. Kardeşlerim eğer AB vatandaşı olsaydı ve AB’nin onay verdiği turizm acentesi ile bir otele gitseydi ölmeyecekti. Biz ise burada, yıllardır bilinen eksikliklere rağmen, insanların ölüme gönderildiği bir düzen ile karşı karşıya kaldık. Yangın başladığında içeride bulunan misafirlere kimse zamanında haber vermedi çünkü ayrıcalıklı misafirler ve otel sahibinin yakınları vardı. Diğer konuklar kaderine terk edildi. İnsan hayatını yok sayan sistem, yeniden yapılandırılmalı. Aksi takdirde bu felaketin siyasi ve vicdanı sorumluluğunu hepimiz taşırız. Bu felaket olası kast ile yaşanmıştır. Bu yangın yaşanacaktı bu belliydi bu tespit edilmişti, önlenebilirdi ama önlenmedi, sonuç 78 kişi vefat etti.” açıklamasında bulundu.

“VALİ BEY ÜZÜLÜYOR, BURADA AĞLAMA DEDİ BANA”
Çocukları Nehir ve Doruk’u yangında yitiren anne Duygu Can, oğlunun hayatını kaybetmeden dakikalar önce kendisine gönderdiği ses kaydını dinleterek "O gün karşımda hiçbir yetkili yoktu. O otelde akşama kadar bekletildim ve bir yanıt aradım. Benim çocuğum öleceğini biliyordu. Ben orada ağlarken biri yanıma geldi, ‘Vali Bey üzülüyor, burada ağlama’ dedi bana” ifadelerini kullandı. Küçük çocuğun, gönderdiği ses kaydında “Anne seni seviyorum” dediği duyuldu.
“Kim bir anneye, ‘Senin yetiştirdiğin çocukla bu ülkede güvende?’ diyebilir” sorusunu yönelten Can, "O gün karşımda hiçbir yetkili yoktu. Umudumu kaybetmeden o otelde akşama kadar bekletildim ve bir yanıt aradım. Benim çocuğum öleceğini biliyordu. Ben orada ağlarken biri yanıma geldi, ‘Vali Bey üzülüyor, burada ağlama’ dedi bana” söyleminde bulundu.

“İDDİANAME NASIL BU KADAR HIZLI HAZIRLANABİLİR?”
Zeynep Kotan ise, oğlu Ömür’ü faciada kaybederken “Okuduğumuz ölüm raporlarında oğlum ve pek çok kişinin sabah 6’da morga getirildiği yazıyordu ama ölüm sayıları açıklanmıyordu. İddianame nasıl bu kadar hızlı hazırlanabilir? Birçoğumuzun ifadesi dahi alınmadı. Cumhurbaşkanımızın Aile Yılı olarak ilan ettiği 2025 yılında 100 yıllık cumhuriyet tarihimizin en büyük aile katliamını yaşadık. Aile Yılı’nda biz onlarca aile paramparça olduk.” ifadelerini kullandı.

“BU BİR CİNAYET, BİZ ADALET İSTİYORUZ”
Oğlu Eren’i yitiren Eray Bağcı ise, yaptığı konuşmada, “Vanalar ulaşılamaz yerdeydi, otomatik gaz kesme sistemleri yoktu. Yangın alarmı çalışmıyordu, yangın tüplerine kimse ulaşamıyordu, yerini bilen yoktu. Personel yangın eğitimi almamıştı. İlk dumanı gördüklerinde kaçtılar zaten.” sözlerini iletti. Eren’in yalnızca bilekliğini alabildiğini aktaran Bağcı, “Bu bir cinayet, biz adalet istiyoruz. Sorumlular adalet önünde hesap versin. Mazhar Murtezaoğlu’nın adının verildiği ormanın adının değiştirilmesini istiyoruz.” dedi.

"TAVUK TIRININ İÇİNE HİÇBİRİNİZİN EVLATLARI GİRMEMELİ"
Kızı Feray ve torunu Oya Kanpolat’ı yitiren Sema Şahin ise “Bizim davamız çok gecikti, çok yavaş ilerliyor. Bizler acılı insanlarız. Etrafımın teşvikleriyle, senin yaşaman gerekiyor, senin bir torunun var, damadın var evlat gibi sevdiğin ve oğlun var. Be3n bu davanın sürdüğünü göreceğim, kendime çok iyi bakacağım. Bizim çocuklarımız geriye gelmeyecek, onlar gittiler. Benim kızım bu ülkeye katma değer veren, tırnaklarıyla İstanbul’a İzmir’den gelip kendini marka yapmış bir hanımefendi. İki çocuğunda da karnı burnundayken eğitim aldı. Ve arkadaşıyla birlikte tatilde buraya geldi. Olayı duyduğumuzda, biz yaşlı anacığımla İzmir’deydik. Hemen dedim ki, bu otelden canlı çıkmaz, hemen dönüyoruz. Ayaklarımız, bacaklarımız yok yerinde tutmuyor. Bizi getirdiler İstanbul’a, keşke Bolu’ya götürseydiniz beni dedim. O gün, akıllı bir oğlan dedi ki, çok büyük bir kaos vardı, kimin ne yaptığı belli değil, çok büyük bir organizasyonsuzluk. Büyük ölü yüzleri görmüşler.” ifadelerini kullandı.
“En son akşam vaktiydi, Oya’yı kaybettik diye dayısına bir telefon geliyor. Kızımı gece yarısı bulduk, tavuk tırının içinde, morglar yetmemiş. Bu kadar mı acizdik? Ben ülkemi çok seven bir anneyim, öyle evlatlar yetiştirdim. Tavuk tırlarının içinde benim damadım çocuklarımı teşhis etmeye çalıştı. Bu yakışmadı benim ülkeme. Tavuk tırının içine hiçbirinizin evlatları girmemeli.” ifadelerini kullanan Şahin, “Kızımın kömürleşmiş bedenini aldım“ dedi.
"ONLARIN DİKKATLİ OLMASININ HİÇBİR ÖNEMİ YOK"
Ayşenur Ekici ise, konuşmasında, "15 yaşında, 3 kere ayakkabısını çıkarıp içeri girdi: “Anneanneciğim seni çok seviyorum” Geldiler sarıldılar. 3 4 gün kayak yapın, eplenin, bak tatile gidiyorsunuz, eğlenin gelin. O an ne düşündüm biliyor musunuz, Süleyman’la göz göze geldim, öptüm ben gönderdim. “Süleyman dikkatli gidin” dedim. İnanın ki, yolu düşünüyorsunuz, dağ yollarını vesaireyi ama onların dikkatli olmasının hiçbir önemi yok.” ifadelerini kullandı.
Bu acıya yürek dayanmaz! Oğlunun ölmeden dakikalar önce attığı ses kaydını dinletti