Onur Yaser Can, işkence sonrası intihar etmişti: 12 yıllık adaletsizlik bugün hakim karşısında

Onur Yaser Can, işkence sonrası intihar etmişti: 12 yıllık adaletsizlik bugün hakim karşısında
Onur Yaser Can’ın 2010'daki intiharı sonrası dört polis ve bir bilirkişi hakkında başlatılan yargılamanın ilk duruşması bugün görülecek.

Onur Yaser Can’ın intiharı sonrası dört polis ve bir bilirkişi hakkında başlatılan yargılamanın ilk duruşması bugün, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılacak.

ODTÜ Mimarlık Fakültesi mezunu Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010 tarihinde İstanbul Beyoğlu’nda narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. İfadesinin alınmasının ardından serbest bırakıldı. Bundan iki gün sonra, "Tutanaklarda eksiklik olduğu" gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. 23 Haziran 2010’da tekrar ifadeye çağrılan Can aynı gün intihar etti. İntiharının ardından annesi Hatice Can, oğlunun pantolonunun arka cebinde, üzerinde çıplak aramaya maruz bırakıldığına ilişkin ifadelerin yazılı olduğu bir not buldu. Onur Yaser Can'ın yarım kalmış son notunda, "Yakalandıktan sonra çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi" yazıyordu.

Anne Hatice Can 2014 yılında intihar etti. Baba Mevlüt Can ise sağlık sorunlarından dolayı 2019 yılında hayatını kaybetti.

Onur Yaser Can’ın intiharıyla ilgili yargılamada iki polis, “evrakta sahtecilik” suçlaması ile iki yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Yargıtay kararı bozdu ve yargılama yeniden başladı. Polisler, ayrı ayrı altı yıl beş ay 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Ancak İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, dört polis ve bir bilirkişi hakkında daha suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. İstanbul Valiliği, soruşturma izni vermedi. Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Sevgi Can’ın itirazı üzerine istinaf mahkemesi, soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararı Temmuz 2021’de kaldırdı.

Dört polis ve bir bilirkişi hakkındaki yargılamanın ilk duruşması bugün, İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılacak.

Ezgi Sevgi Can 'ülkenin umuda ihtiyacı var' diyerek çağrı yapmıştı

Bugün görülecek dava öncesi Onur Yaser Can'ın kardeşi Ezgi Sevgi Can, günlerdir ailesinin davası ve mücadelesine sahip çıkmak için destek çağrılarını sürdürüyordu. Ezgi Sevgi Can, ilk çağrısını sosyal medya hesabından "30 Eylül 2022, saat 10.00'da İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi'nde abim Onur Yaser Can'ı intihara sürükleyen ve ölümüne sebep olan polisler ve amirleri, 12 yıl sonra ilk defa yargı önüne çıkacak. Bu ülkenin umuda, barışa, adalete, kardeşliğe ihtiyacı var. Ve bunun için katillerin, işkencecilerin devlet tarafından korunmadığı ve cezasız kalmadığı, yok edilen bunca can içn hesap verilen cesurca ve şeffaflıkla işleyen bir adalet düzenine. Tüm kamuoyunu sadece ailemi değil, bu ülkenin geleceğini de ilgilendiren bu davayı takibe çağırıyorum. Sevgiyle, direnişle kalın!" diyerek yapmıştı.

'Gelinen aşama annemle babamın emeklerinin sonucu'

Ezgi Sevgi Can, geçen yıllarda yaşananları, yargı sürecinde yaşanan skandalları ve beklentilerini T24'ten Gökçer Tahincioğlu'na anlatmıştı.

Ezgi Sevgi Can, “Ben ailemi, en değerli varlığımı kaybettim zaten. O anlamda verilecek herhangi bir kararın beni endişelendireceğini düşünmüyorum, adil olmayan bir karar hayal kırıklığına uğratır tabii hem bu ülke adına hem geleceğim adına. Ancak şu an gelinen aşama bile annemle babamın emeklerinin bir sonucu ve bir kazanım. Ben de her ne kadar bu polisler ve amirleri işkenceden yargılanana dek elimden gelen her türlü çabayı ve hukuki mücadeleyi gösterecek olsam da, bir tarafımla kurumlar ve devletler, ötesinde de bir adaletin de varlığına inanıyorum. En önemlisi halkın, kamuoyunun vicdanına, adaletine inanıyorum. Bir de bu hayatın bir adaleti var, buna da inanıyorum” diyor.

'Zulme karşı gerekirse tepki verebilmeyi öğrenerek büyüdük'

Ezgi Sevgi Can, ailesini ve Ankara'daki evlerini anlatırken, şu ifadeleri kullanıyor:

"Biz birbirine bağlı bir aileydik, annem ve babam bizi dayanışma, paylaşma, eşitlik ve özgürlükten yana, sol değerlerle büyüttüler. Hak yememeyi, akranlarımıza karşı adil olmayı, memlekette olan bitenden haberdar olarak yaşamayı ve haksızlığa, zulme karşı gerekirse tepki verebilmeyi öğrenerek büyüdük. Evimize her gün gazete girerdi, süt ve ekmekle birlikte. Evimize bol bol kitap ve müzik de girerdi, türküler, deyişler, Neşet Ertaş, Cengiz Özkan, Erkan Oğur, Sezen Aksu, Joan Baez, Beatles, Fayrouz ve daha niceleri… Özellikle annemin müzik tutkusu sayesinde bol bol müzik dinleyerek büyüdük."

'Son yemeğin ruhumda yarattığı çiçeklenmeyi hiçbir zaman unutamam'

Onur Yaser Can'ın ailesi, arkadaşlar ve çevresine bıraktığı etkiyi anlatan kardeşi Ezgi Sevgi Can, "Ben de dahil tüm dostlarının, yakınlarının içinde bir ukdedir Yaser’le daha fazla zaman geçirememiş olmak. Öyle eğlenceli, sevgi dolu bir insandı. Hatırlıyorum, abimi kaybetmeden bir iki ay önce onu İstanbul’daki evinde ailecek ziyaret etmiş, evini birlikte temizlemiş, ev arkadaşlarıyla tanışmış, biraz İstanbul’u gezmiş, birlikte yapmayı sevdiğimiz gibi Samatya’da yemeğimizi yemiş, rakının da etkisiyle biraz çakırkeyif olup şarkılar söyleyerek eve dönmüştük. O hep birlikte ailecek yediğimiz son yemeğin ruhumda yarattığı çiçeklenmeyi hiçbir zaman unutamam. Aklım ayrıntılarını unutsa da duygularım, bedenim, ruhum sonsuza kadar hatırlayacak o akşamı. İşte biz öyle bir aileydik, her ailede yaşanabilecek ufak çatışmalara, sorunlara, tartışmalara rağmen bir aradaydık, yani gerçekten bir aileydik" ifadelerini kullanıyor.

'Abimi kaybettiğimiz gün hepimiz biraz ölmüştük'

Abisi Onur Yaser Can'ın hayatını kaybettiğini öğrendiği anı ve sonra hissettiklerini şöyle anlatıyor Ezgi Sevgi Can:

"Abimi kaybettiğimizi, babam bana Okmeydanı Hastanesi’nin bahçesinde söylediğinde, inanmakta güçlük çektim bir süre. Onu görmek istedim. Ve inanın görene kadar da emin olamadım. Bu kadar güzel bir hikâyenin böyle bitmesine karşı anında bir isyan duygusu belirdi içimde. Ardından yavaş yavaş acı ve tabii ki öfke. Evde bütün bu duygular karışık bir şekilde dalgalanarak yaşanıyordu. Ama sanırım ilk zamanlar öfkeden önce daha çok şaşkınlık vardı, abimi kaybetmiş olabileceğimize, hele hele böyle bir şekilde kaybedebileceğimize hiçbirimiz inanamadık. Ne biz, ne arkadaşları, ne hiçbir yakını kabul edebildik olanları. Ve ilk şoku atlattıktan sonra daha önce hissetmediğimiz yoğunlukta bir acı ve ona eşlik eden çok yoğun bir öfke. Çünkü onu birilerinin hayattan kopardığını biliyorduk, durduk yere kendini öldürmeye kalkmayacak kadar yaşama bağlı, yaşamdan keyif alan bir insandı abim. Bunu hangi fotoğrafına baksanız, hangi videosunu izlesiniz, vicdanlı ve dürüst bir yüreğiniz varsa hemen anlarsınız. Annem ve babamın hislerini ve yaşadıklarını hiçbir zaman onların anlatacağı gibi anlatamam, çünkü onlar evlatlarını kaybetmişlerdi. Ama gördüğüm şuydu, artık eski annem ve babam yoktu karşımda, bambaşka iki insan vardı ve biliyordum artık her şey bambaşka olacaktı. Ve yüreğimin derinlerinde bir yerde şunu anladım, aslında abimi kaybettiğimiz gün hepimiz onun sönen mavi gözleriyle birlikte biraz ölmüştük."

Onur Yaser Can'ın hikayesi

Onur Yaser Can, 1982'de, Ankara’da doğdu. 4 yaşına kadar Ankara'daydı. Sonra Bağdat’ta Birleşmiş Milletler'in okulunda, onlarca farklı ülkeden çocuğun arasında okudu. 1987'de kız kardeşi geldi dünyaya. İki yıl sonra aile Türkiye'ye döndü. Anadolu Lisesi'ni kazandı. Bitirip girdiği ilk sınavda, dereceye de girdi. ODTÜ Mimarlık, ilk tercihiydi. Daha yeni kayıt yaptırmıştı ki, Belçika Güzel Sanatlar Fakültesi'nden burs geldi. Sonra yeniden Ankara. Fazla durmadı, aklı hep farklı dünyalardaydı. Değişim programı ile gittiği İtalya'da mimariyle büyülendi. ODTÜ'yü bitirdiğinde, üç dil biliyordu, üç kıtayı keşfetmişti. Ailesinin ısrarına rağmen amcasının yaşadığı ABD'ye gitmedi, İstanbul'daydı mavi gözleri. Kolayca iş buldu. Her şey istediği ve planladığı gibi gidiyordu. Bir gençlik gecesinin nelere yol açabileceğini o tarihlerde bilmiyordu.

2 Haziran 2010'da narkotik polisi, Onur Yaser Can'ı gözaltına aldı. Yasaya göre esrar kullanmak suç değildi ama ne yapsa, sadece “kullanmak amaçlı” aldığını anlatamadı. İlk ifadesi alınırken sorguya avukat çağrılmadı, ailesi de aranmadı. Çırılçıplak soyuldu, dövüldü. Polise yalvaran gençlerin sesleri dinletildi Onur Yaser'e. Muhbirlik yapması isteniyordu. Onur Yaser, anlamıyordu. Anlamadıkça, ailesinin dokunmaya kıyamadığı yüzü tokatlandı. Kurtulduğunu sandığı anda, "Yeniden görüşeceğiz" dendi, korku kalbini kapladı.

Yeniden emniyete çağrıldı

Doktor muayenesinden önce ifade tutanakları imzalatılmadı, muayene sırasında polis de girdi odaya. Muayene bitince okumasına izin verilmeden tutanaklar imzalatıldı. Serbest bırakıldıktan sadece bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. Korkuyla gittiği emniyetten çıktıktan sonra da takip altındaydı. İfadeleri alabilmek için bir avukata başvurdu. Ancak ifadeleri avukatı da alamadı. Emniyetten, imzası eksik olduğu gerekçesiyle yeniden çağrıldı. Yeniden ifadeye gitmesi gereken günün akşamında, 23 Haziran 2010'da, oturduğu apartmanın 3. katından kendini boşluğa baktı. Henüz 28 yaşındaydı. Daha birkaç saat önce, hiçbir zaman sıkıntılı olmayan o sesiyle, büyük sıkıntıların içinde Ankara'yı aramıştı. İstanbul'a çağırmıştı annesi ile babasını. Anne ve babası, oğullarının cenazesini almak için gece 03.00'te İstanbul'daydı.

“Çırılçıplak soyuldum, tokatlandım”

Yemiyordu, içmiyordu günlerdir, tedirgindi, yarım kalmış son notunda da "Yakalandıktan sonra çırılçıplak soyuldum. Duvara yaslanmamı söylediler. Öksürtüldüm, bir süre çömeltilerek bekletildim. Bu süreçte ağlayan, polislere yalvaran bir kişinin sesi dinletildi, tokatlandım, sözlü olarak aşağılandım. Polislerden biri beni telefonla emniyete çağırdı ve önceki ifademden farklı bir ifade imzalattılar. Muhbirlik yapmam söylendi" diyerek, o korkusunu anlatmıştı.