Öğretmen istediler imam geldi

Öğretmen istediler imam geldi
Gaziantep'te Hürriyet Mahallesinde yoksul halk eğitim göremeyen çocukları için dernek açtılar. Derneklerine öğretmen gelmesi için MEB'e başvuran mahalleliye, MEB'den Kur'an kursu açalım önerisi geldi.

Gaziantep’te  Abdalların yaşadığı bir mahalle Hürriyet Mahallesi. Yoksulluğun en derini burada. Erkekler genellikle müzisyenlik, saya işçiliği, kağıt ve hurda toplayıcılığıyla geçiniyor. Kadınlar da dilenmeye ya da hurdaya çıkıyor. Mevsimine göre tarım işçiliği de yapıyor aileler. Mahallede uyuşturucu kullanımı yoğun, mahallelinin söylediğine göre 9 yaşa kadar inmiş. Okuma yazma oranı düşük. Özellikle kadınların okuma yazma öğrenecek eğitime erişim imkanı bile olmamış, pandemide ise bu kaderi çocukları da paylaşmış. Okuldan uzak, ne tablet ne bilgisayar ne internet… Eğitimden uzak kalan çocuklar, gelecek hayallerinden daha da uzaklaşmış. Abdallar eğitimden, kamusal alanda varlıklarına kadar her alanda ayrımcılığa maruz kalıyor, ötekinin de ötekisi durumunda yaşıyorlar. Mahallede savaştan kaçan Suriyeli Abdallar da yaşıyor. Bu mahallede çocuklar geleceksizliğe, aileler yokluğa yoksulluğa, güvencesizliğe, kadınlar dilenciliğe, şiddete mahkum. Ancak her konuştuğumuz kadın kendileri ve çocukları için başka bir yaşam hayal ediyor. Bunun için mahallede bir dernek çalışması da başlatmışlar, kısa sürede mahallede bir dönüşüm de sağlamışlar ancak pandemi sürecinde o da durmuş. Hürriyet Mahallesi’nden Abdal kadınlar ve çocuklar anlatıyor.

'Okutmuyorlar kızları, gelin ediyorlar, sonra da kızlar kocasına içki parası kazanmak için dileniyorlar, dayak yiyorlar'

Evrensel'den Hilal Tok ve Berfin Türkmen'in haberine göre, Necla Buluter ilk önce Abdal halkının yaşadığı ayrımcılıklardan bahsediyor: “Biz düşündükleri gibi fikirsiz aptallar değiliz, biz Abdalız. Benim adım Pir Sultan Abdal’dan gelme, Hacı Bektaşi Veli’den gelme. ‘Sen Abdal mısın, o zaman sen kötüsün’ gibi görüyorlar. Bir de fakirlikten giyinmeyi bilmeyiz. Bizim de kültürümüz böyle. Beni ilk önce insan olarak gör. Okula giden çocuğumuz için veliler ‘Başında bit olur, Abdal çocukları çocuklarımızın içine koyma’ derler.  Abdallar davul, zurna çalar, köye gider çadır kurar, köylerde toprak sahiplerinin tarlalarını biçer karşılığında buğday alırdı. Eskiden öyleydi, şimdi o kalmadı. Şimdi, mahallede kadınlar hurdaya çıkar, dilenir. Ben okumayı kendi kendime öğrendim. Abilerim okula giderdi, kızları göndermezlerdi. Yaşıtım kızların bazıları okula, bazıları Kuran kursuna gidiyordu. Ben de okulu çok istedim, bir gün annemi ikna etmek için gün boyu kapının önünde ağladım, annem kafama vurup ‘Sanki öğretmen mi olacaksın’ deyip kucağıma çocuğu verdi. Bizim kızlar en fazla liseye kadar okur, o da çok nadir. Okutmuyorlar kızları, gelin ediyorlar, sonra da kızlar kocasına içki parası kazanmak için dileniyorlar, dayak yiyorlar. Bunların hepsi okumadıkları için.”

191686.jpg

'Devlet hoca vermedi. Öğretmenlerin ücretini karşılamadılar'

Necla çocukların bir geleceği olsun diyerek mahallede “Abdallarla Yardımlaşma, Kültür ve Spor Derneği” ve “İlk Umut Toplum Merkezi” adıyla çocukların eğitim alabileceği bir dernek açtıklarını söylüyor, “Kadınlar hurdaya gidince çocuklar sokaklarda kalıyor. Ben bu çocukların hepsini toplayıp derneğe götürüyordum. Onlara günlük yemek yapardım. İki öğretmenimiz vardı, bana da çocuklara da çok yardımları oldu. Çocuklar sokaklardan kurtuldu. Sonra pandemi çıktı, dernek kapandı, çocuklar yine sokaklarda kaldılar. Dernek hala kapalı, eğitim faaliyeti yok çünkü fon yok. Okuma yazma bilmeyen kadınlar da vardı gelen. Çok kişi okumayı öğrendi burada. Spor dersleri vardı. Mahallede uyuşturucuya düşen çok çocuk oluyordu. Anneleri babaları yok başlarında, hırsızlıktan hapse giren çok, saz çalsınlar diye aldık koyduk ama devlet hoca vermedi. Öğretmenlerin ücretini karşılamadılar. MEB’e başvurduk, ‘Kur’an kursu yapalım burayı, Kur’an hocası verelim’ dediler. Biz onlara ‘hocaya, Kur’an kursuna değil eğitime ihtiyacımız var’ dedik. ‘Ya Kur’an hocası verecekler, ya da başınızın çaresine bakacaksınız’ dediler.”

'Küçük çocuklar boşluğa düştü, uyuşturucu kullanımı arttı'

Devlet okuluna giden çocukların yaşadıkları ayrımcılık ve dışlanma yüzünden okulu sevmediklerini ancak dernekte bunu aştıklarını anlatan Necla, “Dernekte çocuklar okulu öğrendi, tuvalete gitmeyi, kalem tutmayı, yemek yemeyi öğrendi. Çocuklar devlet okuluna gitmeye korkuyorlardı, ellerinden tutup biz zorla götürüyorduk. Dernekle bunu değiştirdik, okulu sevmeye başladılar, eğitim ilerlemişti. Ama dernek kapandı çocuklar okuldan uzaklaştılar” dedi. Pandemideki yasakların hurdayla geçinenleri nasıl aç bıraktığını şu sözlerle ifade etti: “Bizimkiler hurdaya gider günlük çalışır. Sokağa çıkmak yasaklanınca günlük 20 lirayı bile kazanamadılar. Bizimkiler düğünde davul zurna çalarak geçiniyorlardı. Onlar yasaklanınca düğünler bitince millet sokakta kaldı. Herkes aç kaldı. Fabrikada çalışanlar çok az. Sigortasız çalışıyor çoğunluğu, onlar da çıkarıldılar. Günlük çalışanlar çoğunlukta. Devletten gelen yardım da yetersizdi. Tablet alan olmadı, çoğunun evinde internet yok, kimisinde telefon bile yok. Evde, boşluğa düştü küçücük çocuklar, uyuşturucu kullanımı arttı. Ben çok uzun yıllar çocukların hayatları kurtulsun, bir yerlere gelsinler, uyuşturucudan uzak dursunlar, okuma yazma bilsinler, aynı sefaleti yaşamasınlar diye çabaladım ama pandemideki uygulamalar her şeyi geriletti.”

191687.jpg

'Bu Abdal çalışmaz, etmez, diyerek iş vermiyorlar'

Gaziantep’te birçok fabrika var ancak kendilerine çok az iş verildiğini söylüyor Necla: “Bizimkiler isteyerek işsiz kalmadılar. Bu Abdal çalışmaz, etmez, diyerek iş vermiyorlar. Fabrikalarda çalışanımız az. Tarlaya fıstığa çalışmaya gittiğimizde de dışlanırız. Diğerleri yemeğini bizden ayrı yer. Hacı Bektaş’ta ayrımcılık olmaması lazım hepimiz alevi toplumuyuz ama orada bile ayrımcılık var. Aynı kandan aynı candanız ama ayırıyorlar bizi. Burada Suriyelilere de ayrımcılık çok fazla. Biz Suriyelilere sahip çıktık. Savaştan sonra buraya gelen Suriyeli Abdallar var. Onlara ev vermediler. Parklarda çadırlarda kaldılar. Topladık mahallemize getirdik. Evlerimizin damlarında çadırlar kurduk, evi olanın evine yerleştirdik. Derneğe onların çocuklarından gelip eğitim gören çok vardı. Romanlar, Domlar az çok bilinir ama biz çok bilinmeyiz. Hepimiz dışlanıyoruz ama farklı toplumlarız.

Devlet bu çocukların sorumluluğunu almalı'

Necla erken yaşta evlendirilmiş, mahallede çocuk evliliklerine karşı da bir mücadele yürütmeye çalışıyor, “Ben 14 yaşında evlenip 15 yaşında anne oldum, bunu başkaları yaşasın istemedim, ne kadar kötü olduğunu biliyorum. Çok toplantılar, görüşmeler yaptık, kocamla çok mücadele ettik, bazılarını şikâyet ettik polise. Bazılarını engelleyebildik ama bazılarına gücümüz yetmedi. Çocuk istiyormuş gibi gösteriyorlar bazen ama küçücük çocuk nasıl istesin o yaşta? Çocuğa altın küpe, bilezik takıyorlar, elbise veriyorlar çocuk ona seviniyor, evlenmek istiyor zannediyorlar. Devlet bu çocukların sorumluluğunu almalı. Bu çocuğun ne zamana kadar okuyacağını takip etmeli. Çocuk okula gitmeyince peşine düşmeli. Bu çocuklar ayrımcılığa uğrayınca okuma hevesleri kırılıyor. Ben doktor, öğretmen olacağım gibi bir hayalleri yok. Dilenen çocukları yakalayıp annelerinin babalarını yanına getiriyorlar. Gelir yok diye çocuğunu mecburen dilenmeye gönderen anneye sahip çıkmıyorlarsa burada devletin suçu var. Bu çocukların başka bir gelecekleri olabilir. Dilenmeye giden çocuk öyle büyür, kendi çocuğunu da öyle büyütür. Ben bu çocukların okula gitmesini eğitim görmesini istiyorum. Bizim mahallemize okul kursalar, çocuklarımız dışlanmadan eğitim görseler geleceğimiz değişir. Kadın sabahtan akşama kadar dileniyor ki kocasının içki parasını çıkarsın, dayak yemesin, kocanın kendine bir faydası yok ama yine de o olmadan olmaz diye, ‘naparım, nereye giderim, ne yer içerim?’ diye düşünüyorlar. Ama mahallede bir psikolog olsa bu kadınlar ‘ben bunu niye yapıyorum?’ diye düşünebilir. Bu insanların işe ihtiyacı var. Kadının ‘Ben mecbur muyum bunu çekmeye, ben kazanıp ben getiriyorum zaten’ deyip kendini kurtarması lazım, bu düşünceyi yerleştirmek için devletin bir şeyler yapması lazım.

Devletten bunları bekliyorum ben.”

191688.jpg

'Çocuklarımın geleceği için okullar açılsın.'

Necla’ın evinden derneğe doğru yürüyoruz, sokaklar çocuk dolu. Derneğe varana kadar kapı önlerinde oturup çocuklarını gözleyen kadınlarla sohbet ediyoruz.

Zeliha, 29 yaşında 4 çocuğu var, eşi asma tavan işçisi: “Anaokulumuz yok bu mahallede, ücretli var, gönderemiyoruz. Çocuğum bu dernekte kalem tutmayı, resim yapmayı öğrendi, tuvalet eğitimi, giyim, hijyen, yemek yemeyi bile burada öğrendi, biz öğretemedik. Bu pandemide uzaktan eğitim de alamadılar hiç, çok geride kaldılar. Tablet yok, internet yok. Okulların açılmasını çok istiyoruz. Sokağımızın hali ortada, bu sokakta oynayacağına okulun açılmasını isterim. Çocuklarımın geleceği için okullar açılsın.”

Dernekte okuma yazmayı öğrenen kadınlardan 27 yaşındaki Zeliha Yılmaz, “Hiç okula gidemedim. Okuma yazmayı öğrenmek hayatımı çok kolaylaştırdı, önce tek başıma yolculuk yapamıyordum, şimdi istediğim yere kendi başıma gidebiliyorum, çok iyi hissettim” diyor.

21 yaşında Suriyeli Zeynep de burada okuma yazma öğrenmiş: “2 çocuğum var, çok kötü zor bir yolculuk yaşadık. 11 yaşındaydım geldiğimde. Hiç gitmedim okula. Bu dernekte öğrendim okumayı. Şimdi bir yere gidince anlıyorum nerede ne var, ne oluyor, buradaki kadınlar için devam etmeli, çok okuma yazma bilmeyen kadın var.

Ali Hüseyin Suriyeli Abdallardan, 8 yıldır saya işçisi: “4 çocuğumun 3’ü okul çağında. Önce derneğe gittiler eğitime. Başka çaremiz yoktu çünkü alışamadılar ilk devlet okuluna, buradaki eğitim sayesinde alıştılar.”

11 yaşındaki S. babaannesi ile dernek kapısı önünde oturuyor, “Ben burada okudum. Okulu çok seviyordum, her şeyi burada öğreniyordum, yemek veriyorlardı bize” diye anlatıyor sevinçle.  Babaanne K.Y., “Bir eğitim yeri yok, oyun yeri yok, o yüzden çocuklar hep sokakta, biz de buraya gönderdik çocuğu” diyor.

Babası uyuşturucudan ve S.’yi istismar etme suçundan hapiste. Babaanne dilenerek 4 toruna bakıyor: “Dernekte güvendeydi torunlarım, buraya bırakabiliyordum.” S.’nin bacağındaki alçıyı gösteriyor, “Yanıma gelirken araba çarpmış, bırakıp kaçmış, ayağı kırılmış. Bu mahallede çoluk çocuk sokakta rezil. Fakir fukaraya yardım edilsin. Bu sokakta 200 çocuk var neredeyse, burasının açılmasını çocuklarımızın geleceği için istiyoruz” diyerek derneği gösteriyor.

Derneğin kapısından girmemizle onlarca çocuğun içeri doluşması bir oluyor, dernek binasına girdiğimizde sıralara geçiyorlar hemen. Soruyorlar bize, “Abla siz okulu açmaya mı geldiniz?”

'Merve'nin başarı hikayesi: Kick boks yapıyor, uluslararası maçlara çıkıyor, dereceleri var'

Mahallede çocukların okuma isteği dışında da umut verici hikayeler var elbette. Merve İlgen bu umutlardan biri…

Merve’nin annesi Duygu İspir, 3 çocuğuna tek başına bakıyor, vefat eden eşinden kalan 1600 lira emekli maaşı ile geçiniyorlar: “Bir beni okuttular, üniversiteyi kazandım ama şehir dışına göndermedikleri için okuyamadım. Sonra evlendirdiler, İzmir’e akrabaların yanına gelin gittim. Çocuklarımın babası ölünce tek başıma orda kalmama izin vermediler, Gaziantep’e ailemin yanına gelmek zorunda kaldım. Küçük bebeğim var, işe gidemiyorum. Kızım Merve umudum. Kızım hayallerini gerçekleştirsin, bir geleceği olsun diye çabalıyorum. Kick boks yapıyor, uluslararası maçlara çıkıyor, dereceleri var. Merve’nin hoca parasını zor da olsa karşılıyoruz ama maçları oluyor, gittiğinde kalacak yer, yol masrafı için para gerekiyor. Merve’nin maçları için sponsora ihtiyacımız var. Merve’nin Türkiye birinciliği ve Avrupa üçüncülüğü var. Önümüzde Nevşehir’de uluslararası Wushu şampiyonası var ama maddi olarak desteğe ihtiyacımız var gidebilmesi için. Ben yaşayamadım, çocuklarım yaşasın istiyorum. Yaşıtları gibi evlenmeye, uyuşturucuya özenmesinler diye elimden geleni yapıyorum onlar için.

16 yaşındaki Kick boks şampiyonu Merve alıyor sözü, “Birinci sınıfta arkadaşım beni erkekler tuvaletine kaçırdı, çok korkmuştum, sonrasında tekvandoya yazıldım. Derecelerim oldu. Sonra kick boksa merak saldım. İlk maçıma bir haftalıkken çıktım, Ege bölge birinciliğim oldu. Yılda 9-10 tane maça çıkıyorum. Ama gelirimiz yok. Ancak babaannem para gönderirse emekli maaşından ya da sponsor bulursak maçlara gidebiliyorum. İleride bir sürü maç olacak, maçlara çıkamayacağım diye üzülüyorum, maça gidemeyince bir yanım eksik kalıyor. Etraftan çok ‘Sen kızsın, gitme ne işin var’ diyorlar. Şimdi Abdal grubumuzun gururu diyorlar. Buradaki derneğe hoca olmak istiyorum ileride, buradaki çocuklara örnek olmak…