İstanbul Sözleşmesi 10 yaşında

İstanbul Sözleşmesi'nin 10. yıl dönümünde Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, sözleşmeden çekilme kararını protesto etmek için, metropollerden en ücra yerleşimlere kadar "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır" afişi astıklarını söyledi.

Türkiye, 11 Mayıs 2011'de İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'ni ilk onaylayan ülke. Sözleşme, TBMM'de; 247 milletvekilinden 246'sının kabul, 1 milletvekilinin çekimser oyu ile uygun bulundu ve 6251 sayılı kanunla kabul edildi.

Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin dönem başkanlığının Türkiye'de olduğu sırada imzalanan sözleşmede, "Kadına karşı şiddet alanında ilk uluslararası belge olan söz konusu Sözleşme'nin müzakere sürecinde ülkemiz tarafından öncü rol oynanmıştır" açıklaması yapmıştı.

Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, sözleşmenin kabul edildiğine iliş kanunun gerekçesinde, “taraf olunmasının ülkemize ilave bir yük getirmeyeceği ve ülkemizin gelişen uluslararası saygınlığına olumlu katkıda bulunacağını" belirtmişti.

10 yıl sonra 20 Mart 2021'de, gece yarısı Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile, Türkiye; İstanbul Sözleşmesi'nden çekildi. Daha sonra yayınlanan bir başka karar ile Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin 1 Temmuz’dan itibaren geçerli olacağı duyuruldu.

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, sözleşmenin 10. yılında, İstanbul Sözleşmesi'nin önemine dikkat çekmek ve sözleşmeden çekilme kararını protesto etmek için yurdun dört bir yanında, metropollerden en ücra yerleşim yerlerine kadar "İstanbul Sözleşmesi Yaşatır. İstanbul Sözleşmesi 10 Yaşında" afişi asacaklarını duyurdu.

Güllü, sözleşmenin 10. yılını şöyle değerlendirdi:

Hukukun bu garabet için doğru kararı vereceğine inanıyoruz: Şimdi diyeceksiniz ki ‘20 Mart’ta İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmayı imzalamış bir belgenin olduğu Türkiye’de neyi kutlamaya çalışıyorsunuz?’ Biz o belgenin hukuksuz ve geçersiz olduğunu Danıştay’a dava açarak, bu süreci hukuka taşıdık. Hukukun bu garabet için doğru kararı vereceğine inanıyoruz.

Eğer İstanbul Sözleşmesi 10 yıl önce, parlamentoda kabul edildikten sonra mekanizmaları doğru işletilmiş olsaydı, bugün konuştuğumuz kadın katliamlarını, tecavüzleri, çocuk istismarlarını ya da tacizleri konuşmuyor olacaktık. 

Üç ay sonra hiçbir kadın kolluğa gitmeyecek: Sözleşmeden çekilmenin ardından medya aracılığıyla yaratılan korku sonrasında, bizim acil yardım hattımızı arayan sayısı azaldı. Kolluğa giden kadınlar, sözleşme kaldırıldığı için herhangi bir dayanakları olmadığı konusunda bilgilendirildiler.  Yani şiddeti evin içine hapsettiler. Belki üç ay sonra hiçbir kadın kolluğa gitmeyecek. Böylelikle iktidar, 'Türkiye’de şiddet bitmiştir’ diyerek kendi içinde bir yanılgıyla kararları ilan etmiş olacak.

Şubat ayında 35 kadın, nisan ayında 20 kadın: Şubat ayında 35 kadın, nisan ayında 20 kadın öldürüldü. İçişleri Bakanı diyecek ki ‘bakın, kadın cinayetleri azaldı.’ Mesele kadın cinayetlerinin bir eylem yaptıktan sonra azalmasıdır. Kendi başına harekete geçmeyen mekanizmaların işlemediği bir ülkede azalmanın neye dayandırıldığını ya da veri bankası üzerindeki verilerin gerçekliği üzerine tartışmamız gerekiyor."