Erdoğan: Ürgüp'ten Hasankeyf'e kadar medeniyetlere beşiklik yaptık

Erdoğan:  Ürgüp'ten Hasankeyf'e kadar medeniyetlere beşiklik yaptık
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ödül Töreni'nde konuşuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmalarından öne çıkanlar şu şekilde:

"Geçen sene yaşadığımız olağanüstü şartlar nedeniyle törenimizi gerçekleştiremedik. Bugün hem 2019'un hem 2020'nin ödüllerini beraber vereceğiz. Bu kapsamda ödüle layık görülen Odunpazarı Modern Müzesi'ni, Antakya Medeniyetler Korosu'nu, Mim Sanat Akademisi'ni, İstanbul Grafik Sanatlar müzesini yaşatan sanatçıları canı gönülden tebrik ediyorum.

Gerek 2020'de, gerekse 2021'in Ocak ayı içerisinde akademiden ve sanat camiamızdan birçok yıldız kaydı. Dün sosyal bilimler alanında ülkemizin yetiştirdiği en yetkin isimlerden sosyolog Nur Vergin hocamızı uğurladık. Filiz Şağman hanımefendiyi kaybettik. Hayatını kaybetmiş kültür sanat ve bilim insanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Tek başına bir değer olan İstanbul'un yanında Hatay'dan Kayseri'ye, Ürgüp'ten Hasankeyf'e kadar ülkemizin dört bir tarafında medeniyetlere beşiklik yapmış yerlerimiz var. Topkapı'daki eserleri kapasite ve çeşitlilik itibarıyla dünyada hiçbir müzede bulamazsınız. Gittiğimiz her yerde ecdadın geride bıraktığı bir ize, topraklara vurduğu bir mühre rastlıyorsunuz. Bu eserlerin değeri uzun yıllar bilinemedi. Kültürümüze ve kültür mirasımıza hakkıyla sahip çıkma noktasında da ciddi sıkıntılar yaşadık. Bir dönem ülkemizin kültür sanat dünyasını esir alan kısır ve bağnaz bakış açısı medeniyet mirasımıza da sırtını döndü. Bizi tarihimize, köklerimize bağlayan birçok kültür sanat eseri bu dönemde ya müzelerin mahzenlerinde ya da kütüphanelerin tozlu raflarında bakımsızlığa terk edildi. 

Bu yıkım ekibinin karşısında kendini tarihe, sanata, kültüre sahip çıkmaya vakfetmiş insanların olduğunu da biliyoruz. Az sayıdaki bu çilekeş insanlar açtıkları sergiler ve kurdukları müzelerle hazinemizi yaşatmaya çalıştılar. Sayın Necat Çuhadaroğlu ve Sayın Süleyman Saim Tekcan sanat gönüllülerinin öncülerindendir. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Türk kültür ve sanatına sahip çıkan herkese teşekkür ediyorum. Hocalarımızın açtığı bu yolda gençlerimizin, Türk kültür ve sanatını dünyada hak ettiği yere getirene kadar yürümeye devam edeceğine inanıyorum. 

Kültürümüzün korunması ve geliştirilmesinde sanat eserlerinin önemini biliyoruz ancak kültürle ilgili tartışmalarda maalesef o kültürün taşıyıcısı olan dili ihmal ediyoruz. Ülkemizdeki kültür meselesi ekseriyetle bizzat işin uzmanları tarafından dil meselesinin dışında değerlendiriliyor. Oysa bir milleti maziden atiye taşıyan kültürse kültürün en önemli unsuru dildir. Kültür, dil kalıbında şekillenip dil kabında gelecek kuşaklara aktarılır. Çinli mütefekkir Konfüçyüs'e atfedilen şu kıssanın dil, kültür, beka ilişkisini göstermesi bakımından son derece önemli olduğunu düşünüyorum: Bir gün Konfüçyüs'e sorarlar 'Bir memleketi idare etmeye çağrılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu? Konfüçyüs bu soruya "İşe dil ile başlar önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler düşünceyi düzgün anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken vazifeler iyi yapılmaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa, adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer ve ne yapacağını bilemez. İşte bunun için hiçbir şey dil kadar önemli değildir" der. 

Bu nedenle hiçbir şey dil kadar önemli değildir. Dilini zenginleştiremeyen milletler, kökleri kuruyan ağaçlar gibi esen rüzgarlar karşısında devrilmeye mahkumdur. Peyami Safa bunu "Dilini kaybeden millet her şeyini kaybetmiş demektir" diyerek ifade ediyor. Bu acı gerçeğe rağmen hala dil meselesine yeterince eğilmiyoruz. İşte caddelerde böyle dolaştığınız zaman dükkanlara, marketlere baktığınız zaman diyorsunuz; e bizim dil nerede. Tabelalarda bambaşka şeyler var. Bunu kaybettiğimiz anda biz kendimizi kaybetmiş oluruz. Türkçeye hak ettiği ihtimamı göstermiyoruz. Bunda elbette bir dönem özdeşleştirmecilik adı altında dilimizin çoraklaştırılmasının payı bulunuyor. Dilde sadeleştirme niyetiyle çıkılan yolda Türkçemiz katliama maruz bırakılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada gençler bir asır önce vefat eden dedelerinin mezar taşını dahi okuyup anlayamaz duruma gelmiştir. Üniversite mezunu insanlarımız bile 70-80 yıl önce yazılan eserleri okurken zorluk çekiyor.

Bu vahim tablo son yıllarda kullanımı giderek yaygınlaşan sosyal medya dili ve plaza diliyle daha da kötüleşiyor. Forward etmek, down olmak, set etmek, aksiyon almak gibi ne Türkçeye ne İngilizceye uyan tuhaf bir dil ortaya çıktı. Ben de anlamıyorum. Aynı şekilde kısaltma bahanesiyle uydurulan ve ne olduğu anlaşılmayan harf yığınları sosyal medyayı istila etmiştir. Elbette başka dillerden kelime almak kusur değildir. Burada asıl Türkçede olmayan zaman ve cümle yapılarıyla dilimizin özü tahrip ediliyor. Bu tuhaf dilin toplumun belli kesimleri arasında bir saygınlık meselesine dönüşmesi meselenin başka boyutudur. Günümüzde siyasetten sanata beşeri ilişkilerden eğitime kadar pek çok alanda karşılaştığımız sıkıntıların temelinde dil meselesi vardır. Bu sorunu çözmeden diğer konularda da mesafe alamayız.