"Türkiye'de döviz krizi var"
Dolardaki hızlı artış piyasaları nasıl etkiledi? Enflasyon beklentilerine ve fiyat davranışlarına nasıl yansıyacak? Merkez Bankası'nın müdahalesine rağmen dolar neden düşmüyor? Ekonomist Prof. Dr. Veysel Ulusoy tüm bu soruların yanıtını Halk TV'ye açıkladı.
Tarihinin zirvesinde olan doların ateşi, Merkez Bankası'nin müdehalesine rağmen söndürülemiyor. Dolardaki artışın piyasalara, enflasyon beklentilerine ve fiyat davranışlarına etkisini Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Veysel Ulusoy'a sorduk.
Türkiye'nin şu an bir krizde olduğunu ve adının da Döviz Krizi olduğunu belirten Ulusoy, fakirleştiğimizi söyledi. Ulusoy, Merkez Bankası'nın müdehalesi içinse yanılgı ya da algı var diyerek, rezervlerin müdehale için yetersiz olduğuna dikkat çekti.
İşte Veysel Ulusoy'un Halk TV'ye yaptığı o açıklamalar...
Dolardaki artışın nedenini ihracatımızın ithalatamıza bağımlılık oranına bağlayan Ekonomist Veysel Ulusoy, “Örneğin, 1 liralık bir üretim yaptığımızda bunun 80 kuruşunu ithal etmek zorundayız.Bunu ithal etmediğmiz sürece üretimimiz de tıkanıyor. Zaten o bağımlılık doların neden yükseldiğnin ilk vurgusu.” ifadelerini kullandı.
Doların artışıyla ilk etapta etkilencek kesimlere de değinen Ulusoy, tarım alanına dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“ÇİFTÇİ FAKİRLEŞTİ”
“Tarım alanından başladım çünkü çiftçi hem tüketici hem üretici. İki yönlü etkilenen bir mekanizma içinde. Birincisi, dünya tarım ürünleri fiyatı doların yükselmesinden dolayı yükseldiği için iç piyasada sabit olan TL fiyatı, yani buğdayın fiyatı, çiftçiyi fakirleştirdi. İkincisi sertifikalı tohumlar direkt dolar ya da euro maliyetli. Dolayısıyla bir sonraki ekim süreci dolara bazlı olacağı için bir fakirleşmede oradan gelecek. Aslında tarımda bir üretimsizlik sürecine gidiyoruz.”
“İFLAS RAKAMLARI ARTTI”
Dolardaki artışın sanayiye yansımasına da değinen Ulusoy, iflasların arttığını vurgulayarak sanayideki fakirleşmeyi ise şu ifadelerle özetledi:
“Sanayininin bağımlılığı yüzde 80. Dolarıın son 1 yılda TL karşısında yüzde 35-40'lara varan yükselişi bir bakıma onlarında fakirleştiği anlamına gelir. Bir bakıma hem bilançoları bozuldu hem maliyetleri yükseldi.
Son zamanlarda iflas rakamları çok arttı. Bu iflas aslında son dönemde yasaklandı, konkordatoya gitme diye bir mekanizma uyduruldu. Böylece iflas etmiyorsunuz sizi korumaya alıyorlar. Yani bir kaç ay sizin borçlarınızı donduruyorlar. Bu da kötü bir şey yani, aslında ben iflas ettim ama sen beni koruyorsun. Bu serbest piyasanın mantığına aykırı bir şey.”
“HER ŞEYİNİZ DOLAR VE EURO'YA ENDEKSLİ”
Dolardaki artıştan en çok sokaktaki tüketici olduğunu söyleyen Prof.Dr.Veysel Ulusoy, “Fakirleştik bir bakıma. 'Ben zaten dolar harcamıyorum' yaklaşımı doğru değil. Temelde her şeyiniz dolar ve Euro'ya endeksli olduğu için maliyetleri katlama bağlamında bir sonraki tüketimde cebinize etki ediyor.” ifadelerini kullandı.
“TÜRKİYE'DE DÖVİZ KRİZİ VAR”
Ulusoy, Türkiye'de yaşanan durmunun adının kriz olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Dolar geçen yıl paranıza karşı yüzde 10 değer kazanamışsa ve bu yılın da kısa dönemde yüzde 30 daha değer kazanmışssa bunun adı krizdir, döviz krizidir. Bu subjektif kararlara bağlı değil. Yüzde 10'un üzerinde yüzde 30 değer kaybı varsa TL'de bu krizdir. Şu anda yaşadığımız ortam tam anlamıyla döviz krizi.”
“MERKEZ BANKASI'NIN NAKİT REZERVİ ÇOK AZ”
Merkez Bankası'nın dolara müdehalesine de değinen Ulusoy, bu konuda bir algı ya da yanılgı olduğunu söyleyerek şu açıklamalarda bulundu:
“Merkez Bankası'nın rezevrleri daima brüt konuşulur. Şuan 100 + milyar dolar bir merkez bankası rezervlerimiz var deniyor, doğrudur. Bunun içinde diğer merkez banklarının bonoları imf'nin, dünya bankasının bonoları vb.. var. Yani kısa dönemde nakite çevrilemeyecek varlıklar vardır. Bir de nakit vardır. O nakit de biz de çok az, 20 artı milyar dolar civarında. Bunu da merkez bankası harcamak istemez hiçbir zaman. Bu şu demektir, dolara müdehale yaptığı anda onun da eriyeceğini bilir.”
“IMF'YE GİDİLİRSE SOKAĞA YANSIYAN DURUM DAHA KÖTÜ OLACAK”
IMF'ye karşı olduğunu vurgulayan ama gelinen noktada başka bir çaremiz olmadığını da belirten Ulusoy, “IMF'nin verdiği borç kadameli bir borçtur ve her kademesinde de şartları vardır. En önemli şartlarından bir tanesi ücretlerin reel olarak düşürülmesidir. IMF'ye gittiğimizde sokağa yansıyan durum daha kötü bir hal alacaktır. IMF ismi kullanılmaz ama başka şeylerden fon almak zorundayız. Belli şeylere razı olmak orundayız, enflasyona faize ya da iksine birden.” ifadelerini kullandı.
Ayşegül Kasap / Özel Haber