Tavşana kaç, tazıya tut politikası: Biden’ın karşısında Saddam ve Irak yok
ABD'li Gazeteci Nick Schifrin, dün bir tweet atarak ABD'li kaynakların kendisine ilettiği bilgileri paylaştı ve "Putin haftaya Ukrayna'ya saldırabilir" ifadelerini kullandı. Schifrin’in iddialarının hemen ardından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan devreye girerek, “Rusya’nın Ukrayna’yı Olimpiyatlar sırasında işgal edebileceği göz ardı edilmemeli” dedi.
Yapılan bu açıklamaların hemen ardından ABD Donanması, Rusya-Ukrayna geriliminin tırmanması üzerine Avrupa'dan sorumlu 6. Filo bölgesine 4 muhrip gemisi gönderme kararını alarak sonrasında da Polonya’ya 3 bin ilave asker göndereceğini açıkladı. Kremlin’in “Kumpas” tepkilerine sebep olan bu gelişmelerin Avrupa’ya yansımalarını ve Almanya’nın eleştirilen tutumlarını Frankfurt’ta yaşayan Gazeteci Osman Çutsay ile konuştuk.
Çutsay, dün akşam saatlerinde patlak veren gelişmelere ilişkin, ABD’yi çöken bir süper güç olarak tanımlayarak şu ifadeleri kullandı: “Çöken bir süper güç hala Avrupa'da bir şeyleri belirleyebileceğini sanıyor ve maceraları tetikliyor. Hiç şansı yok. Karşısında Irak ve Saddam yok. Kiev'de ‘Rusya düşmanı olmayan siyasal güçler yok mu? Mümkün mü?’ Ama ortamın kızıştırıldığı, her türlü provokasyona açık kılındığı net.”
Gazeteci Osman Çutsay
‘Bu savaşa Paris ve Berlin’den onay çıkmaz’
Almanya’nın ABD ve NATO müttefiklerine nazaran Rusya’ya yaptırım konularında daha isteksiz bir politika yürüttüğü açık. En son Fransa da Kuzey Akım 2 projesi kapsamında ABD’ye ters çıkmış, Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire, Avrupa’nın Ukrayna krizi ve Kuzey Akım 2 Doğal Gaz Boru Hattı konusundaki çıkarlarının, ABD’den farklı olduğunu söylemişti. Bu bağlamda son yaşanan gelişmelerin Avrupa’ya ve özellikle Almanya’ya nasıl yansıdığını sorduğumuz Çutsay, “Paris-Berlin hattında bu tür kışkırtmalara, arka planda, hak verilmeyeceğini söylemek zorundayım. Avrupa'nın bu haberleri 2000 yılından beri, özellikle Irak'taki yalanlar üzerine kurulu savaşı hatırlamadığını kimse söyleyemez. Halk, en azından Almanya'da yaşayan insanlar bu kışkırtmalara yüz verilmemesinden yana. Her geçen gün artan fiyatlar, doğalgaz depolarındaki doluluk oranının tehlikeli eşiklerin altına düşmesi... Bu tür haberlerin üzerine şimdi bir de Rusya'nın Ukrayna'yı işgal edeceği iddiası pişirilip masaya kondu. Halk tedirgin. Tamam, bardağı taşıran damla olabilir, fakat Avrupa'nın ortasında bir savaş alanı yaratılmasına Paris-Berlin hattından onay çıkmaz” ifadelerini kullandı.
‘Irak'taki kimyasal silahlar yalanıyla başlatılan işgali ve sonuçlarını kimse unutmadı’
Silahlar patlasa da uzun sürmez diyen Çutsay, “Silahlar da patlayabilir, ama derin Rusya'nın, derin Almanya ve Fransa'yı hesaba katmaması mümkün değil. Silahlar patlasa da uzun sürmez. Berlin veya Almanya Avrupası, böyle bir tuzağa düşmek istemez. Irak'taki kimyasal silahlar yalanıyla başlatılan işgali ve sonuçlarını kimse unutmadı" dedi.
‘Avrupa’da savaş çıkarsa ABD yaşlı kıtadan tamamen tasfiye edilir’
ABD’nin Almanya ve Fransa’ya rağmen Avrupa’da bir savaş çıkartamayacağını ifade eden Çutsay, “Ben, bütün bu kışkırtmaların sonucunda, ABD'nin Avrupa'dan iyice çekileceğini düşünenlerdenim. Berlin ve Paris'in istemediği bir çatışmayı Washington, Avrupa'da nasıl çıkarabilir? Çıkarırsa, bunun sonucunda yaşlı kıtadan tamamen tasfiye edilir. Polonya gericileriyle veya Ukrayna'nın komedyen başkanıyla falan kalıcı bir savaş çıkarmak zor, öyle yürümez bu işler... Ortamı iyice germek isteyen kesimlerin, pek şansı olduğunu zannetmiyorum” diye konuştu.
Çutsay: Almanya ‘Transatlantikçi’ bir görünüm vermek zorunda
Almanya'nın ABD ve NATO müttefiklerinin Rusya'ya yönelik yaptırımlarına karşı “isteksiz” tavrı dünya gündeminde. Scholz ve hükümetinin bu tavrını ve Rusya'ya yönelik yaptırımları açıklamama kararını nasıl değerlendirdiğini merak ettiğimiz Çutsay, “Federal Almanya'nın istekli olması için hiçbir neden yok. Ama, Berlin, eski gücünü çoktan yitirmesine rağmen kendisini hala dünya sisteminin patronu gibi gören (ve gösterilen) ABD ile ilişkilerini daha da bozmamak için, 'Transatlantikçi' bir görünüm vermek zorunda. Angela Merkel politikalarının, biraz ton değiştirerek Olaf Scholz ve kabinesi tarafından sürdürüldüğünü gözlüyoruz. Mesela Scholz, Merkel'den çok daha 'ketum' bir politikacı olduğunu hemen gösterdi. Sosyal demokratların (SPD), Yeşiller ve liberaller (FDP) ile kurduğu hükümetten, elbette Rusya'ya hak veren bir siyaset çıkmaz. Ama büyük Rus savaş makinesini kışkırtacak çok tehlikeli bir saldırganlık da çıkmaz" açıklamasını yaptı.
‘Afganistan çok uzaktı, Ukrayna ve Rusya ise kapının önünde’
Çutsay şöyle devam etti: "Federal Almanya'nın gerek büyük patronlar, gerekse çalışan milyonlar nezdinde, evin (Avrupa'nın) içinde savaş tipi çatışmalardan çok çekindiğini biliyoruz. Reel gelirleri sürekli düşen halk zaten savaş türü maceralardan hiç hoşlanmıyor. Afganistan operasyonu yılları boyunca, Berlin, Afganistan'a asker gönderilmesine karşı çıkan halkına “karşı çıkarak” o operasyonu ayakta tuttu. Sosyal demokrat Savunma Bakanı Peter Struck, 2002 yılında, o heyecan içinde, “Güvenliğimiz Hindukuş'ta da savunuluyor” diyerek “asıl konunun ne olduğunu” açık yüreklilikle anlatıvermişti. Afganistan çok uzaktı, Ukrayna ve Rusya ise kapının önünde."
Almanya’nın ‘şeytan azapta gerek’ politikası
Eski Almanya Genelkurmay Başmüfettişi Kujat’ı hatırlatan Çutsay, “Berlin'e, böyle maceraların sonucunun ne olacağını kimsenin bilemeyeceğini, bizdeki genelkurmay başkanlığına karşılık gelen eski Alman Genelkurmay Başmüfettişi Harald Kujat, Rusları pek sevdiği söylenemeyecek, ama makul, sosyalizmden ise nefret eden bir 'NATO askeri düşünürü' olarak, Rusya'yla oyun oynanamayacağını hatırlatıyor. Bence kendisi, emperyal bir akılcılıkla hareket eden derin Almanya'nın temsilcisidir. Bu derin Almanya'nın Rusya politikalarını 'şeytan azapta gerek' veya 'tavşana kaç, tazıya tut' gibi veciz ifadelerle daha kolay özetleyebiliriz. Ama bunların, topyekun bir savaşı tetiklememesi gerekir. Kujat'ın uyarıları da böyle. Şunu iddia edebiliriz, Berlin, bir sıcak çatışma macerasına her durumda uzak kalacaktır. Zaten Berlin'in ABD'nin AB'deki söz hakkı ve gücünün sınırlı olduğunu kanıtlamak için de buna ihtiyacı var. Rusya, eğer doğalgazı keserse, ardından da üst üste iki hafta dondurucu soğuklar gündeme gelirse, şu sıralarda doğalgaz depolarındaki kritik eşiğin (yüzde 40) çoktan aşıldığı Almanya'da her şey altüst olur. ABD'nin artık Avrupa'da borusu ötmüyor. Rusya, Macron-Scholz hattında bunu bir kez daha görmüş oldu” ifadelerini kullandı.
'Putin'in eli çocuklaşmış bir Biden'dan daha güçlü'
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in elinin "çocuklaşmış bir Biden'dan" daha güçlü olduğunu ifade eden Çutsay, "Yaygaralara aldanılmasın, sonuçta 'makul bir AB', daha doğru bir ifadeyle 'Almanya Avrupası' bu Ukrayna macerasında hiçbir risk alamaz. Savaş türü provokasyonlara, şu anki koşullar itibarıyla, onay veremez. ABD ise hiçbir şey yapabilecek güçte değil. Berlin bunu biliyor. Demek ki, Putin'in eli, çocuklaşmış bir Joe Biden ve ondan bir şeyler uman Doğu Avrupa'nın kişiliksiz ve dar kafalı, çürümüş siyaset sınıflarının elinden daha güçlü" diye konuştu.
‘ABD yardıma muhtaç bir dede’
Çutsay şöyle devam etti: “Alman İkinci Kanalı ZDF'in 1 Şubat tarihli kapsamlı bir kamuoyu araştırmasında, Alman halkı içinde bir Rus istilası bekleyenlerin oranı yüzde sadece 29 çıkmıştı. Üstelik bu oran ortam gerginleştikçe azalıyor. Bu sözünü ettiğim ankette halkın sadece yüzde 20'sinin Almanya'nın Ukrayna'ya silah satmasını uygun bulduğu da ortaya çıkmıştı. Yani halk bir maceraya karşı, çalışanlar karşı, hatta Avrasya'da büyük yatırımları olan büyük sermaye grupları da karşı. Berlin, Avrupa'da sıcak savaş istemiyor. Daha doğru bir ifadeyle, Avrupa'nın yönlendirici ‘jeoekonomik gücü’ Almanya, Rusya ile Ukrayna bahanesiyle bir çatışmaya girmek istemiyor. Bu sadece bütün bir bölgenin mahvına yol açmakla kalmaz, en önemli enerji kaynaklarıyla Alman ekonomisi arasındaki bağların tamamen kopması anlamına da gelir. Dünyanın dördüncü büyük sanayi gücünün böyle bir boşluğu kaldırması mümkün değil. ABD, kendisi yardıma muhtaç bir dede. Berlin, böyle bir riski almaz."
‘Stoltenberg barış için sokaklara çıkardı şimdi tam bir şahin’
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in gençken barış gösterilerine katıldığını ancak şimdiler de ‘savaş kışkırtıcısı bir şahin’ olduğunu ifade eden Çutsay, “Trajik olan şu: Askeri çatışmaya meyilli kesimlerin başında medyada etkili ‘eski solcu’ ve her zaman bir ‘Rus ve komünizm alerjisi olan çevreler’ geliyor. Tıpkı bir savaş ekicisi NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg gibi. Bu adam pek gençken sokaklarda barış için ‘gösterilere’ katılırdı. Vietnam savaşına karşı çıkar, gösterilerde ‘taş atardı’. Bugün tam bir şahin. Almanya'daki ruh ikizleri, etkili oldukları yayın organlarında Rus karşıtlığını çeşitli renklere bezeyip yangına körükle gitmeyi seçiyorlar. Fakat etkileri görece dar” dedi.
‘Kuzey Akım 2 Avrupa’nın acı gerçeğidir’
Çutsay şöyle devam etti: "Kuzey Akımı 2 hattı Avrupa'nın acı gerçeğidir: Rusya olmazsa, olamazlar. ABD ve onun Avrupa'daki Almanya-Rusya karşıtı küçük birkaç ortağı bu gerçeği algılamak istemeyebilir, ama bu hattın Avrupa'daki çatışmasızlığın, isteyen “barış” da diyebilir, garantisi olduğunu, Kuzey Akımı 1 ile birlikte, başından beri en iyi bilenler arasında Almanya'nın eski sosyal demokrat başbakanı Gerhard Schröder'dir. Gazprom'da yöneticilik, denetmenlik yapıyor, malum. Putin, hazreti paraya boğdu. Schröder de iyi biliyor: Sıcak bir çatışma, Almanya ve onun Avrupa'daki patronajını yerle bir edebilir, hiç hesapta olmayan merkezkaç kuvvetlerin sahne almasına yol açabilir. Federal Almanya, Angela Merkel gibi Olaf Scholz da, bir bütün olarak bu çatışma macerasının dışında kalacaktır. Tabii normal koşullarda ve eğer korkunç bir provokasyonla Avrupa'yı ateşe vermek isteyenler bir çılgınlık yapmaya kalkmazsa... Ama bu doğrultuda bir işaret de yok. ABD tüm kurumlarıyla çaresiz ve çok bağıran bir zavallıdır artık. Bunu Moskova ve Pekin görmemiş olabilir mi? Berlin de görmüştür. Olaf Scholz, zaten o tipik ketum haliyle her şeyin farkında olduğunu gösteriyor. Öyle. Bu hattın hayati bir önemi var. Yoksa 9.5 milyar euroluk böyle bir yatırımı, üstelik ikinci bir enerji hattını yıllara yayarak neden yapsınlar? Joe Biden ve Amerikan siyaset sınıfının da, en az Trump ve “AKP Ankarası” kadar gerçeklerin dışında yaşadığını düşünmek durumundayız. Dikkat ettiniz mi, Olimpiyatlar nedeniyle Çin-Rusya işbirliği yeni bir aşamaya girdi: ‘Mega Doğu Bloku’ kurulmuş durumda. Tehlikeli oyunlar oynamamakta yarar gören çevrelerin hiç olmadığını söyleyebilir miyiz?"
'AB parça pinçik olur'
ABD ve onun likit doğalgaz (LNG) alternatifinin Avrupa ve Almanya nezdinde ciddiye alınabilecek bir yanı olmadığını ifade eden Çutsay, "Kuzey Akım 2 konusunda AB'nin patronu Federal Almanya ile birlikte çıkarlarının likit doğalgaz (kayagazı) girişimlerinin, bu arada bir bütün olarak ABD'nin çıkarlarıyla çeliştiği çok açık. Putin, “Orban Macaristanı” gibi, anti-Rus ve antikomünist bir histerinin elindeki ülkelerde bile destek bulacağını biliyor. Budapeşte ve Moskova kısa bir süre önce oturup anlaştılar enerji meselesinde. Hırvatistan'daki duruma, Cumhurbaşkanı Zoran Milanoviç'in, Ukrayna'da savaş çıkması halinde NATO'dan çıkacakları feryadına ve kendisine hükümetten gelen zılgıta dikkat çekmek gerekir. Tipiktir: AB parça pinçik olur" ifadelerini kullandı.
Almanya ve ‘komik lojistik desteği’ konusu
Ukrayna'ya askeri ve silah anlamında batı ülkelerinin desteği sürüyor. Almanya'nın silah göndermeme politikası ise eleştirilere maruz kalıyor. En son beş bin miğfer göndermesi alay konusu olmuş ve sonrasında ise Almanya Litvanya'ya 350 asker göndereceğini açıklamıştı. “Bu bağlamda ABD görüşmesi sonrası değerlendirmek gerekirse Biden'ın baskısı Scholz'u politikasını değiştirme konusunda zorlamış olabilir mi?” diye sorduğumuz Çutsay: “Almanya'nın savunma bakanlığı üzerinden dalga geçer gibi ilan ettiği 5 bin miğfer ve çelik yedek yardımları türünden destekler gerçi alay konusu oldu. Ama tersinden baktığımızda bunun bir mesaj olduğunu da söyleyebiliriz. Derin Berlin, açıkça sağ ve 'sol gösteren sağ' çevrelerin zorlamasına rağmen, Moskova ile ipleri koparmayacağının mesajını bu 'komik lojistik destekle' göstermiş kabul edilebilir. Böyle maceralara kuşkuyla baktığını 'derin Berlin' başka nasıl gösterebilirdi ki? Boris Johnson ne kadar ciddi ifade ederse etsin, içten içe bir İngiliz burnu büyüklüğüyle Almanya'yı aşağılamış oluyordu bu 'yardımlara' yönelik değerlendirmesiyle. Kendi dar kafalılığıdır” dedi.