Barış Terkoğlu: Halk için yeniden Cumhuriyet
Cumhuriyet gazetesi yazarı Barış Terkoğlu, bugünkü yazısında şunları yazdı:
"Çocukluğumun geçtiği mahallede yürüyorum. Evlerin penceresinden Türk bayrakları sarkıyor. Belli ki çoğunluk Cumhuriyeti kutluyor.
“Çocukluğumun geçtiği” dedim. Zira biz aslında aşağı mahallede oturuyorduk. Oynayacağımız zaman topumuzu alır giderdik. Okuduğumuz okullar da oradaydı.
Derken her şey zamanla değişti. “Dedeme zamanında bedava parasına vermişler de ‘kim gider oraya’ demiş de almamış” diye anlatılan hikâyelerin arasından lüks binalar yükseldi. Biz oyun oynayacak arsayı artık o kadar bulamıyorduk. Şişman Chevrolet dolmuşlar da çağdışı sayıldıkları mahalleye bizim gibi uğramaz olmuştu.
Mahallenin ortasındaki olaylı bina
AKP iktidarı, en çok okulların kaderini değiştirdi. Kâh binaları alınarak kâh adları değiştirilerek imam hatip yapıldı. Geçen yıllarda eski semtime bir söyleşi için gittiğimde tanıdık bir amca ayağa kalktı. “Bizim mahallede laiklik parayla satılıyor” dedi. “Nasıl” dedim. Çocuklarını imam hatibe göndermek istemeyen ailelerin paraları yoksa kilometrelerce ötedeki okullara çocuklarını götürdüğünü anlattıktan sonra devam etti. “Ama paranız varsa bedelini öder ‘alternatif eğitim’ veren şu okula gönderirsiniz” dedi.
Yürürken bambaşka bir bina gözüme çarptı. “Meşhur bina işte burası” dedim. Eskiden orası apartmanların arasında nefes alınacak bir yeşil araziden ibaretti. TİBAŞ Vakfı Parkı diye biliyorduk. İş Bankası emeklileri için kurulan vakıf, bölgeye bir site yapmış, araziyi de park olarak kullanılmak şartıyla belediyeye terk etmişti.
Üsküdar Belediyesi önce 2003 yılında bir imar değişikliği yaptı. Plan, parkın bir bölümünde inşaata izin veriyordu. Mahallelinin itirazlarının ardından proje mahkemeden dönünce park bir süre daha inşaattan korundu. Ancak 2017 yılında AKP’li belediye parka yeniden el attı.
Ruhsatlar sökülerek, “yapmayın” diye sokağa çıkan vatandaşlar ezilerek, mahkeme kararları hiçe sayılarak koca bir bina dikildi. Öyle ki bir ara “yeni İBB” ile Üsküdar Belediyesi zabıtaları inşaat için karşı karşıya geldi. İşte karşımda duran, 400 metrekare diye başlayıp 1500 metrekare biten dev yapı, parkını korumaya çalışan mahallelinin eylemleriyle sık sık haber olan o binaydı.
Adı solcudan gelen mescit
Peki, bu beton yığını kimindi?
“Sahibi” demeyelim. Kendi sitesinde de yazdığı gibi Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, bu araziyi 49 yıllığına kiralamıştı. Vakıf, Erenköy cemaati olarak bilinen tarikata aitti. “Sosyal kültürel tesis” olarak görünen bölgeye yapılan binayı, “kültür ve gençlik merkezi, mescit ve öğrenci yurdu” yapacağını söyleyerek inşa etmiş, işi böylece kitabına uydurmuştu.
Sahiden de gördüğüm binanın mütevazı girişinde “Şehit Mete Sertbaş Mescidi” yazıyordu. Mete Sertbaş, 15 Temmuz gecesi darbecilerin karşısına dikilerek şehit edilen, Acıbadem Mahallesi’nin solcu muhtarıydı. Belli ki adı binaya verilerek yasaların, ahlakın, vicdanın kabul etmediği işe dokunulmazlık kazandırılmıştı.
Market hangi cemaatin?
Bütün bunları düşünerek yürürken gözüme başka bir şey takıldı. Binanın en değerli, caddeye bakan kısmında bölgenin en büyük marketi vardı. Eğer cemaatleri biraz tanıyorsam bu market tahmin ettiğim gibi olmalıydı.
İçeri girdim. A101, BİM, ŞOK gibi ucuzluk marketlerini pek de andırmıyordu. Jumbo karidesin seçildiği reyonun yanından geçerek glutensiz beslenme ürünlerine ulaşılabiliyordu. Belli ki orta sınıf mahalleli, önünde otomobil parkı da bulunan bu markette, aradığı her şeyi bulabiliyordu.
“Tahmin ettiğim”in peşine düşerek birkaç öteberi alıp kasaya gittim. Hak ettiğinden daha az maaş aldığına emin olduğum kasiyerin elinden fişi alıp cebime koydum. Kapıya çıkınca elimdeki telefona üzerindeki bilgileri yazdım.
Tam da tahmin ettiği gibiydi...
“Üst segmente hitap ediyor” denen marketin yönetim kurulu başkanı Latif Topbaş’tı. Market, BİM’in de sahibi olan Topbaş ailesine aitti. Daha yüksek gelir grubuna hitap etmeye karar verdiğinde, BİM’den başka bir markalaşmaya gitmeye karar vermişti.
Evet, Türkiye’nin en zenginler listesindeki Topbaşlar, Erenköy cemaatinin ana finansörüydü. Hatta adını Erenköy semtinden alan cemaati kuran da Topbaş ailesinin önceki kuşağıydı. Vakfın kondurduğu binanın altında ilgisiz görünen market cemaatindi.
Cemaatin market oyunu
Kısacası...
Mahalleli park alanına yapılan cemaat yurdunu tartışıyordu, solcu muhtarın adının verildiği mescidi konuşuyordu, park alanı olsun diye mahalleliye terk edilen bölgeye cemaatin etkinlik düzenleyeceği merkez yapılmasını eleştiriyordu. Ancak görmediğimiz asıl mesele binanın öbür tarafındaydı. Orada, cemaatin üst tüketime hizmet veren koca süpermarketi şıkır şıkır kasayı dolduruyordu.
Belli ki bu kadar kavganın, bunca ısrarın, “kültür merkezi ve yurt” sevdasının altında Acıbadem Caddesi’nde altın yumurtlayan marketi 49 yıl boyunca yok pahasına elde tutmak vardı. Öyle ya birçok camisi olan Acıbadem’de ne göstermelik bir mescide ne bir öğrenci yurduna ne de cemaat etkinliklerinin yapılacağı merkeze talep vardı.
Belediyeye park olsun diye verilen arazide en değerli alan kültür merkezine ayrılmış, orasına görüntüde bir kültür merkezi yapılırken en kritik bölgesine de çok kıymetli bir market yerleştirilmişti. 15 Temmuz şehidinin adı da bu işe alet edilmişti.
Eminim, tanıyanların da söylediği gibi, Mete Sertbaş yaşasaydı ticaret-siyaset-din sömürüsü üçgeninde dikilen bu menfaat binasına ilk itiraz eden kişi olurdu.
Halk için yeniden Cumhuriyet
Ay yıldızlı güzel bayrağımıza bakarak yürürken, marketteki elleri nasırlı emekçiler aklıma geldi. Vardiya bittiğinde, tüm gün beyaz ışıklarla aydınlatılan o kapalı dünyadan kaçarak evlerine dönüyorlardı. “97 yaşındaki Cumhuriyetimizi delik deşik eden sembol mü arıyoruz, işte bu bina” dedim. Elleri nasırlı emekçileri sömürmek için dini kullanan, siyaseti millet için değil, cemaatler için yapan, çıkarlarına her türlü değeri örtü eden anlayış sanki bu yapıya harç olmuştu.
Bugün değil ama yarın yeniden yaparız...
Cumhuriyetimiz de bayrağımız da milletimiz de daha hür, daha eşit, daha kardeş olur. O gün çocuklarımız da basacağı toprağı binaların arasında aramaktan kurtulur."