Mustafa K. Erdemol
Sinead Doğdu Şuheda Öldü... O’Connor: En Huzursuz Ruh
Kolay değil. Neredeyse tüm ömrü boyunca aklının yarattığı sorunlarla boğuşmuş bir kadındı. En son 17 yaşındaki oğlu Shane'in ölümünün ardından daha da çekilmez hale gelen yaşamdan koptu nihayet. Sadece 56 yaşındaydı.
Sorunlarının kaynağı elbette çeşitliydi Sinead O’Connor’un ama bunların arasında fiziki görünümünün de olması şaşırtıcıdır. Güzelliğinden memnun olmayan ender insanlardan biriydi çünkü. Güzel görünmekten bıktığı için saçlarını tamamen kestiğini söylerler. İzlerdim, ben de herkes gibi çılgınca tutkundum Nothing compares’e. En güzel şarkısıdır.
“Aklının yarattığı sorunlar“ aslında uyumsuzluğuyla ilgilidir. Rahat bir çocukluk geçirmemiştir en azından. Anne babası o sekiz yaşındayken ayrılınca kendisiyle beraber iki kardeşinin velayeti anneye verilmiştir. Babası velayeti Sinead 13 yaşındayken alabilecektir anneden. Annesiyle birlikteyken hem onun hem de diğer kardeşlerinin şiddetine, fiziksel tacizlerine maruz kalması yaşamı boyunca çocuk istismarına karşı verdiği savaşın gerekçelerindendir. Yaşanmasında hiçbir katkısının olmadığı acıların vurduğu bir çocuktu belli ki.
Islah evinde fark edildi
Henüz 15 yaşındayken hırsızlık yaparken yakalandıktan sonra Grianan Eğitim Merkezi adlı bir ıslahevine gönderilmesi, iyi ki hırsızlık yaptı dedirtiyor insana. Tam 18 ayını geçirdiği o ıslahevinde müzikal zekasıyla başbaşakalmış, söz yazarlığını geliştirmiştir denir. İrlandalı ünlü In Tua Nua'nın davulcusu Paul Byrne tarafından fark edilmesi de o döneme denk gelir. Birlikte ilk şarkısı olan 'Take My Hand'i söylerler. Grianan'dan ayrıldıktan sonra Waterford Newtown School'daki İrlandalı öğretmeninin yardımıyla dört şarkıdan oluşan bir demo kaydetmesi bir sonraki başarısıdır.
Ardı gelir. 1984 yılında 'Ton Ton Macoute' adlı bir grubun üyesi olarak işe alınır. Burada şarkı söylerken Ensign Records firmasının dikkatini çeker. İlk albümü 1987’de 'The Lion and the Cobra” 1987'de piyasaya çıkar. Grammy adaylığını kazandığı albümdür bu. 1990'da da ikinci albümü 'I Do Not Want What I Haven't Got' çıkar. Bu albüm onu dünya çapında tanıttığı gibi dört Grammy ödülü de getirir.
Sinatra da sevmezdi
Müziğiyle de çok çok özeldi ama aslında kimi tutumları yüzünden dünya çapında bir fenomen haline geldi. Bir televizyon programında Papa’nın fotoğrafını yırtmıştır örneğin. Savaş karşıtlığıyla da bilinir. Bu yüzden toplumda onu sevenlerle sevmeyenler vardır tabii. ABD konserlerinde ABD milli marşının çalınması halinde sahneye çıkmayacağın söyleyerek tepkileri üzerine çeker. Üzerine çullananlardan biri de mafya kolpası Frank Sinatra’dır.
Müzikte yaptıklarını uzmanları anlatmalı. Ben çok hayran olduğum, bu yüzden izini sürdüğüm bu trajik figure ait bildiklerimi yazıyorum sadece. Bölük pörçük bildiklerimi. Ben isyankar yanıyla da ilgiliyim haliyle. Sistemin canını yaktığı biri olarak sisteme karşı her türlü rahatsızlığı vermis biri olmasıyla daha çok ilgiliyim.
Uymayı denedi
Onca uyumsuzluğuna rağmen sanki bundan kurtulmak istediğine inanışım tam dört kez evlenmiş oluşundandır. Bu evliliklerinden dört çocuğu olmuştur. 2015’te babaanne de olan O’Connor’un yaşadığı en büyük talihsizlik oğlu Shane’in henüz 17 yaşındayken canına kıymasıydı. Sinead O’Connor’un oğlunun ölümünden on sekiz ay sonra, ölümünden bir gün önce sosyal medya hesabından Shane’in fotoğrafıyla paylaştığı son mesajı yürek yakıcıdır: “'O zamandan beri ölümsüz bir gece yaratığı olarak yaşıyorum. O benim hayatımın aşkı, ruhumun ışığıydı. İki yarısı olan tek bir ruh gibiydik. O beni koşulsuz seven tek kişiydi.”
Aralarında çocukları intihar edenlerin de olduğu annelere ithaf ettiği şarkıları tarif edilemeyecek kadar hüzünlüdür bu yüzden. Evlat kaybetmiştir.
Huzuru arama çabası onu 2018’de İslam’la buluşturdu. Ne kadar huzur buldu bilinmez, ancak içinde bulunduğu toplumun tüm kurallarını reddetme tutumunun bir yansıması olduğu açık. İçinde doğduğu kimliğin reddinde son nokta elbette bu. Huzuru bulmuş olmasını diliyorum. Müslümanlığı nasıl anladığı konusunda bir ipucu olabilir belki şu sözleri: “Türbanı istediğim zaman takıyorum. Böyle bir kural yok. Kendimi İslam'ın sufi unsuruyla ilişkilendiriyorum”.
Sinead Marie -Bernarde Aoibheann O’Connor olarak doğan bu ruhu mutsuz kadın, Sadakat Şuheda olarak göçtü dünyadan. Yaşamı boyunca her anlamda insanlar tarafından aldatılmış olan biri olarak içten bağlanma anlamındaki Sadakat ismini almasını anlayabilirim. Şehitler anlamına gelen Şuheda’yı neden seçtiği konusunda bir fikrim yok. Bilerek seçtiyse son derece isabetlidir.
Kendi acılarının “şehididir” çünkü.