Çağın hastalığı genç nüfusu tehdit ediyor: Uzmanlardan korkutan uyarı
İSTAHED Bilim Komisyonu Üyesi Uzm. Dr. Ayşe Seda Demirel, son yıllarda adı sıkça duyulan metabolik sendrom hakkında bilgi verdi.
Hastalığın ilk kez 1988'de Reaven tarafından tanımlandığını söyleyen Dr. Demirel, ”Metabolik sendrom aslında birden fazla kalp damar hastalığı risk faktörünün kümelendiği hastalıklar grubudur. Damar sertliği, damar tıkanıklıkları, diyabete neden olan obezite, hipertansiyon, kandaki yağ oranının yükselmesi, karaciğer yağlanması, polikistik over sendromu, uyku apne sendromu, safra taşı, gastroözofageal reflü, depresyon, astım, gizli şeker problemleri veya insülin direnci gibi birçok faktörün birbiri ile ilişkili olarak aynı çatı altında değerlendirilip ilişkilendirildiği ciddi bir sağlık problemleri grubudur. Metabolik sendromlu hastalarda kan damarlarındaki sertleşmeler ve tıkanmalar inme ve kalp krizi riskini yükseltmektedir. Ülkemizde 60-69 yaş grubundaki insanların yüzde 62’sinde metabolik sendrom görülmektedir ve bu hastalar tedavi olmak için birden çok doktora başvurup her gün çok sayıda ilaç almak zorundadırlar” diye konuştu.
YAŞLA BİRLİKTE RİSK DE ARTIYOR
“Türkiye'de 20 yaş üstü nüfusun 3’de birine yakını metabolik sendromludur” diyen Demirel, ”Metabolik sendromun temel bileşenlerini abdominal, yani karın çevresinde yoğunlaşan elma tipi obezite, insülin direnci, artmış kan basıncı ve kan yağı bozuklukları oluşturmaktadır. Bu tabloda insülin direncinin merkezi bir rolü olduğu da ileri sürülmektedir. Özellikle bu sendroma neden olan obezite ve beraberinde gelişen insülin direnci ve tip 2 diyabet de yine birçok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Yaşla birlikte metabolik sendrom riski artarken sağlıklı bireylere oranla metabolik sendrom hastalarında kalp ve damar hastalıkları 2-4 kat, diyabet ise 4-6 kat daha fazla görülmektedir ve ölüm riski artmaktadır. Kan şeker düzeyi diyabet sınırında değilse bile bu bireylerin ileride şeker hastalığı gelişme riski çok fazladır. Türkiye Metabolik Sendrom Araştırma Grubunun (METSAR) yaptığı çalışmaya göre ülkemizde kentsel yerleşimlerde metabolik sendrom sıklığı ortalama yüzde 33,82'dir. METSAR'ın verilerine göre Türkiye'de 20 yaş üstü nüfusun 3’de birine yakını metabolik sendromludur. Bu durum Avrupa ve ABD verileriyle paralel bir sonuç göstermektedir. Araştırmadaki diğer önemli bir sonuç ise kadın nüfusun erkek nüfusa oranla daha fazla risk altında bulunmasıdır. Türkiye geneli ortalaması metabolik sendroma yakalanma sıklığı oranı erkeklerde yüzde 28,8 iken, kadınlarda yüzde 41,1 olduğu saptanmıştır” şeklinde konuştu.
"SU İÇSE YARIYOR"
Metabolik sendrom’un daha çok insülin direnci olan kişilerde çıktığına vurgu yapan Demirel, “Her gün gençler arasında daha da sık görülmeye başlayan metabolik sendrom daha çok insülin duyarlılığı bozulmuş bireylerde ortaya çıkar. Gençlerde kan şekerini hızla yükselten yiyecek ve içeceklerin aşırı şekilde tüketilmesinin sonucu olarak erken yaşlarda şişmanlık, diyabet, koroner kalp hastalığı, hipertansiyon, felç, ülser, kronik yorgunluk sendromu, kanser ve osteoporoz gibi son yıllarda artış gösteren çok sayıda kronik-dejeneratif hastalığın ortaya çıktığı görülmektedir. Metabolik sendromda bulguların hemen hepsi çeşitli dokulardaki insülin reseptörlerinin iyi çalışmamasına bağlıdır. Son yıllarda şişmanlığın insülin direncine neden olmasından çok, insülin direncinin şişmanlığa neden olduğu üzerinde de durulmaktadır. Çünkü yağ dokusu dışındaki dokularda, özellikle de beyin dokusunda insülin etkisi azalınca, organizma aldığı enerjiyi kullanmaktan çok yağ dokusunda depolama yönünde çalışmaktadır. Halk arasında su içse yarıyor denen durumda insanlar az enerji alsalar bile alınan enerji yağ dokusuna dönüştürülmektedir. Yağ dokusu, özellikle karın bölgesindeki yağ dokusu artınca insülin direnci daha da artmaktadır. Bu hastalarda dikkat edilmesi gereken dört önemli belirti. Bel çevresinde genişleme, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, kan şekerinde sınırda yüksekliktir. Metabolik sendromun hem tedavisinde hem de önlenmesinde en etkili yaklaşım yaşam biçimi değişikliğidir. Yaşam tarzı değişikliği ise sağlıklı ve düzenli beslenme ve spor yapmayı kapsar. Yapacağınız yaşam biçimi değişikliğinin sürekli ve kalıcı olması, düzenli egzersiz yapılması, hareketli bir yaşam geçirilmeye çalışılması, kilo verilmesi, mevcut şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği ve tansiyon yüksekliği varsa düzgün bir şekilde kontrollerin yapılması ve tedavilerinin asla bırakılmaması, sigara kullanılmaması ve alkol tüketiminin sınırlandırılması metabolik sendromdan koruyucu olacaktır” ifadelerini kullandı.
İHA