Müsavat Dervişoğlu'ndan Sinan Ateş'in katledildiği yerden hodri meydan
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Ülkü Ocakları'ndan gelen tehditlere Sinan Ateş'in öldürüldüğü yerde basın açıklamasıyla yanıt verdi.
16 saattir yetkililerden ses çıkmadığını vurgulayan Dervişoğlu, "Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı nerede?" diye sordu.
"KİMDEN KORKUYORSUNUZ?"
Dervişoğlu, "Bir tweet'ten insanları evinden alanlar bugün neden sessiz?" diyerek yetkilileri göreve çağırdı. "Korkuyorlar mı? Kimden korkuyorlar? Bu katillerin hamilerinden mi?" sorularını yönelten Dervişoğlu, anayasal hakkı olan siyaset yapma hakkının engellenmeye çalışıldığını belirtti.
Dervişoğlu, "Bazı insanların suç işleme imtiyazları mı var?" diye sorarak devleti yönetenlerin vatandaşların can ve mal güvenliğinden sorumlu olduğunu hatırlattı.
"ÖCALAN MECLİS'E GELECEK BEN ANKARA'DA GEZEMEYECEK MİYİM? HADİ ORADAN"
Saldırıların, 22 Ekim'de terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan'ın Meclis'te konuşturulması talebine karşı çıkmasının ardından başladığını belirten Dervişoğlu, "Öcalan Meclis'e gelecek, konuşacak, ben Ankara sokaklarında gezemeyecek miyim? Havanızı alırsınız" dedi.
"Yaratmak istedikleri Türkiye Yüzyılı bu mu?" diyen Dervişoğlu, İYİ Parti'nin MHP'nin zaafiyetinden beslenmek gibi bir niyeti olmadığını, merkez siyasetin inşası için çalıştıklarını ifade etti.
Müsavat Dervişoğlu'nu tehdit eden Ülkü Ocakları başkanına Ayşe Ateş'ten olay cevap
Dervişoğlu, "Siyasi yolculuğuma başladığımdan beri adaletin peşindeyim." diyerek tehditlerden korkmadığını söyledi.
Koruma polislerinin geri çekilmesini isteyen Dervişoğlu, "Şehit analarının duaları bana yeter." dedi.
22 Ekim'den bu yana artan saldırıların, İYİ Parti'nin tek milli cephe olarak görülmesinden kaynaklandığını belirten Dervişoğlu, "Bizi yıldırmak, korkutmak istiyorlar ama biz teslim olmayacağız." şeklinde konuştu.
Dervişoğlu'unu konuşmayı şöyle:
"Müsavat Dervişoğlu'nun bazı kişilere cevap vermek üzere basın toplantısı tertip ettiğine dair paylaşımlar yapıldı.
"SİYASİ MUHATAPLARIM BELLİDİR"
Burada herhangi bir kimseye cevap vermek için bulunmuyorum. Çünkü her ahlaksızlığa cevap verirsem, her ahlaksıza cevap verirsem o zaman ahlaksızlığa paye vermiş olurum.
Siyasi muhataplarım bellidir. Dolayısıyla mütekabiliyet sınırında kalarak onlara cevap vermeyi demokrasinin şahsıma yüklediği bir sorumluluk olarak addediyorum.
Neden bu basın toplantısını yapıyorum? Mademki ahlaksızlara cevap vermeyeceğim. Sorumlulukları olanlara sorumluluklarını hatırlatmak üzere buradayım.
"SAĞDA SOLDA ARAMAYIN"
Onun için bu açıklamayı yapıyorum. Peki neden buradayım? Biliyorsunuz bir tehditle karşı karşıya bırakıldım. Adresimi bilemeyebilirler.
Beni sağda solda aramalara aramalarına ihtiyaç bırakmaksızın onların en iyi bildikleri yerde bu basın toplantısını gerçekleştiriyorum.
Bir tehdit ve hakaretinin muhatabı oldum. Üzerinden tam 16 saat geçti. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan bir siyasi partinin genel başkanıyım.
Dolayısıyla bir hakaretinin ve tehdidin muhatabı olduğumda bu hakaret ve tehdide karşı durumda vazife çıkarması icap eden kurumlar bulunmaktadır.
Bunların başında Cumhurbaşkanı gelmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı gelmektedir. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı gelmektedir.
Üzerinden 16 saat geçmiş olmasına rağmen şu ana kadar bu bahsettiğim kişiler tarafından yapılmış herhangi bir işlem, atılmış herhangi bir adım yoktur.
"BİR DİL SÜRÇMESİNDEN GÖZALTINA ALANLAR..."
Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Meclis Başkanı, Sayın Adalet ve İçişleri Bakanı bir siyasi partinin genel başkanı tehditlerin muhatabı olduğunda acaba nerededirler?
Bir tweet'ten bir televizyon programındaki dil sürçmesinden bir köşe yazısından insanları sabaha karşı evinden alarak ters kelepçeye vurarak karakola götüren savcılığa götüren bu sorumlular acaba bugün neden vaziyet almamaktadırlar?
Bunun cevaplanmasını istiyorum ve bu vesileyle de kendilerini görevlerini doğru bir biçimde yapmaya davet ediyorum.
"KORKUYOR MUSUNUZ?"
Korkuyorlar mı? Sayın Cumhurbaşkanı Sayın Adalet Bakanı Sayın Meclis Başkanı korkuyorlar mı? Korkuyorlarsa kimden korkuyorlar?
Bu katillerin bu tehditkarların hamilerinden mi çekiniyorlar? Bu soruların cevap bulmasını istiyorum. Ben bir anayasal hakkı kullanıyorum.
Siyaset yapmak bir anayasal haktır. Partimize mensup arkadaşlarım da aynı haktan yararlanarak siyaset yapıyorlar. Bu tehditler sıradan tehditler değil. Bu suçlar sıradan adi suçlar değil.
Anayasanın bana tanıdığı bir hakkın gasbı için uğraşıyorlar. Dolayısıyla bu hak gasbına bu devleti yönetenlerin seyirci kalması asla kabul edilebilir değildir.
Yoksa öyle bir düzenden geçiyoruz ki bazı insanların suç işleme imtiyazları mı vardır? Ya da bazı insanların başkalarını suça azmettirme özgürlükleri mi vardır?
"BU SESSİZLİK NEDEN KAYNAKLANMAKTADIR"
Bu kayıtsızlık, bu sessizlik nereden kaynaklanmalıdır? Acaba arkasında suç işleyenlerin cezasız kalmasını temin etmeye birtakım adımlar atan bunu temin etmeyi sağlayan cezasızlığı bu ülkede genel geçer kural haline getirenler mi bu ortamı sağlamaktadır?
Bu sorular da cevap bulmalıdır. Can ve mal güvenliğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki sıfatlarımızdan kaynaklanmıyor.
Can ve mal güvenliğimiz vatandaşlık haklarımızdan kaynaklanıyor. Bu devleti yönetenler vatandaşın can ve mal güvenliğini temin etmek mecburiyetindeler.
Özgürlüklerini korumak mecburiyetindeler. Şimdi buradan söylüyorum, bu şahsıma yöneltilmiş saldırılar ne zaman başlamıştır?
Her şeyin miladı 22 Ekim'dir. Abdullah Öcalan'a Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kürsüde söz hakkı verilmesinin talep edildiği noktada İYİ Parti Genel Başkanı olarak ona karşı duruşumdan kaynaklı bir saldırının bir tehdidin muhatabı olmuş durumdayım.
"HAVANIZI ALIRSINIZ"
Yani Abdullah Öcalan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelecek, konuşacak. Ona umut, hak vaat edilecek ve hatta affedilebilmesinin zemini hazırlanacak ama Musavat Dervişoğlu Ankara'nın sokaklarında gezemeyecek. Öyle mi? Havanızı alırsınız.
Yaratmak istedikleri Türkiye yüzyılı bu mu acaba? Türkiye'yi nereye sürüklemek istiyorlar? Biz siyaset sahnesine çıktığımız andan itibaren hep konuşan Türkiye çağrısı yaptık.
Her fırsatta demokrasi çağrısı yaptık. Her fırsatta cumhuriyetin ve onun değerlerinin savunulması gerektiğinin altını çizerek düşüncelerimizi milletimizle paylaştık.
Hayalimiz olan konuşan Türkiye'de vatandaşlarını susturmak isteyen bir devlet yönetimi anlayışıyla karşı karşıya bırakılıyoruz.
"İSTİBDAT REJİMİNE ADIMLAR..."
Dolayısıyla biz bir taraftan konuşan Türkiye isterken, bir taraftan demokrasi isterken, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkarken bazıları bu ülkede istibdat rejiminin inşasına zemin teşkil edebilecek adımlar atmaya kalkışıyorlar.
Devletin tüm unsurlarını, devletin tüm kurumlarını çıkmış oldukları bu kötü yolculuktan geri dönmeye davet ediyorum.
Demokrasi çağrısını da tekrarlıyorum. Bakın, altını çizerek ifade ediyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi'nin karşı karşıya bulunduğu zafiyetten beslenmek niyetinde olan bir siyasi parti değiliz.
Biz Türkiye'de merkez siyasetin inşa edilebilmesi, cumhuriyetin değerlerinin korunabilmesi, hakkın, hukukun, adaletin temin ve tesis edilmesi için siyaset yapıyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi herhangi bir alana talip olmadığı için, iktidar istemediği için, iktidara payanda olmakla yetindiği için neresinden bakarsanız bakın bizim siyasi rakibimiz ve muhatabımız bile değildir.
Kendilerini bugün karşı karşıya bulundukları panik halinden uyanmaya davet ediyorum. Burada her zaman söylüyorum.
Her zaman söylüyorum. Ben siyasi yolculuğuma başladığım andan itibaren hep adalet peşinde koştum Sayın basın mensupları.
Dolayısıyla benim hakkımın hukukumun çiğnenmesi şahsımın tehdit edilmesi hiç umurumda değildir. Ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının hak ve hukukunu sonuna kadar savunmaya devam edeceğimi, cumhuriyetin değerlerine, milletimizin birliğine, üniter devlet yapımıza halel getirecek her adıma dün olduğu gibi bugün de yarın da karşı çıkacağıma milletime söz veriyorum.
Bunun sözünü bir taahhüt olarak kabul etmesini istiyorum milletimin. Ayrıca bu cüret nereden kaynaklanmaktadır? Bu cüreti nereden bulmaktadırlar? Nereden beslenmektedirler? Bu sistem, bu ucube rejim, bu tek adamlık anlayışı eğer tetikçileri içeri yollayıp azmettiricileri sokakta gezdiriyorsa yazıklar olsun böyle adalet nizamına.
Şimdi devletin memurları tarafından korunuyorum. Buraya gelirken de yine İçişleri Bakanlığı'nın tarafıma tahsis ettiği polis memuru arkadaşlarımızla birlikte geldim.
"İÇİŞLERİ BAKANI'NA SESLENİYORUM"
Siz vatandaşın hakkını savunamayacaksanız, hukukunu savunamayacaksanız bir genel başkanın siyaset yapma hakkını savunmaktan aciz duruma şayet düşürüldüyseniz o zaman bana yapacak tek şey kalıyor. O da vatandaş gibi yaşamak. İçişleri Bakanı'na buradan sesleniyorum.
Bana tahsis edilmiş koruma polislerini derhal geri çekin. Ben hiç kimseden korkmuyorum. Ben bu ülkenin hakkını ve hukukunu savunuyorum.
Bu milletin geleceğini savunuyorum. O sebeple diyorum ki sizin bana gönderdiğiniz korumalara ihtiyacım yok. Şehit analarının duaları bana yeter de artar diyorum.
Şeyi tekraren anlatayım bakın. Bu 22 Ekim tarihinden itibaren hem partimize hem şahsımıza yönelik tehditler ve saldırılar artmıştır.
Bunun arkasında olan şey Türkiye'nin geleceğinin hilafına yapılmış atılmış adımlara karşı tek milli cephenin İyi Parti olarak gösterilmesidir.
O sebeple bizi yıldırmak istiyorlar. Bizi korkutmak istiyorlar. Biz ilk kez tehdit ve saldırıyla karşılaşmadık. Burada bulunan arkadaşlarımız bilirler.
"DEFALARCA SALDIRIYA UĞRADIK"
Defalarca saldırıya uğradık. Defalarca yolumuzdan döndürülmeye çalışıldık. Ama hiçbirimiz teslim olmadık. Çünkü biz kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet diye yola çıkmış ve demokrasi mücadelesinden zerre taviz vermeyerek Türk milletinin geleceğine dair söylenmesi icap eden ne varsa onu söylemeye devam ederek bu yolculuğumuzu sürdürdük.
Bu bundan sonra da böyle olacaktır. Hayal ettikleri yeni Türkiye yüzyılı eğer istibdat içerisinde yaşayan bir gelecek hayaliyle teşekkül ettirildiyse buradan tekraren ifade ediyorum.
Açık ve net olarak da söylüyorum. Türkiye'de istismara asla geçit vermeyeceğiz ve yolculuğumuzu adalet için, hürriyet için, eşitlik için sürdürmeye devam edeceğiz.