Dervişoğlu: Kendi koltuklarını "devlet aklı" diyerek Sülün Osman gibi pazarlıyorlar
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, bugün (13 Kasım) partisinin Grup Toplantısı'nda konuştu. İYİ Parti Lider Dervişoğlu, AKP iktidarının ortaya attığı terör örgütü elebaşı Öcalan hakkındaki çıkışın altında Büyük Orta Doğu Projesi'nin (BOP) yer aldığını söyledi.
"ABD VE İSRAİL'İN HAMİLİĞİ"
Dervişoğlu, "Bugün ağır ateşte pişirdikleri şeyin özünde ortağı ve eş başkanı olmakla gurur duydukları Büyük Ortadoğu Projesi'nin bu safhasında normalleşmeden yeni anayasaya, devletin ülkesi ve milleti olmaz hadsizliğinden terörist başını meclis kürsüsüne davet eden delirmişliğe kadar olan her şey sınırlarımızın hemen dibinde Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İsrail'in talimatlarıyla iki sipariş devletin hamiliğini yaptırma planlarıyla ilgilidir Türk milleti telafisi mümkün olmayan bir yere doğru sürüklenmek istenmektedir" dedi.
"SAPIKLAR YAKALANSIN DİYORSANIZ BİZE DAHA ÇOK YETKİ"
Dervişoğlu, AKP iktidarının yeni Anasaya'yı toplumsal meşruiyeti sağlamak için, "Katiller hapse girsin diyorsanız, sapıklar yakalansın istiyorsanız bize daha çok yetki verin" diyerek propaganda yapacaklarını söyledi.
SÜPER GÜÇ ATIFI
Dervişoğlu, MHP Lideri Devlet Bahçeli'nin dün (12 Kasım) Türkiye'yi 'süper güç' yapma hedefine de atıf yaparak, "Bir koyup üç alacağız." diyecekler. "Bölgemizin patronu olacağız." diyecekler. "Süper güç olacağız." diyecekler. Dün "Demokrasi getiriyoruz." diyerek demokratik açılımla yapmaya çalıştıkları şeyi "Büyük Türkiye'yi kuruyoruz." diye yapacaklar. Emin olun, o an gelip ete kemiğe büründüğünde biz Türkiye olarak çoktan küçülmüş olacağız. Ne hürriyet kalacak geride ne cumhuriyet. Ne Türk milleti kalacak geride ne de egemenliğimiz" ifadelerini kullandı.
"Devlet aklı" çıkışlarını 'Sülün Osman'a benzeten Dervişoğlu şöyle konuştu.
"MİLYONLARCA SOYU SOPU BELİRSİZ BİZİ VATANIMIZDA ÇIRAK ÇIKARTMAKTADIR"
- Kısa ve öz olarak ifade edeyim. "Büyüyoruz." diyecekler ve bizi küçültecekler. Bakınız, önce sistemi değiştirdiler. Egemenliği Türk milletinin elinden aldılar. Hem de Türk milletinin çoğunluğuna onaylatarak yaptılar bunu.
- Adına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediler. İstikrar dediler. "Büyük devlet böyle olur." dediler. Neticede Türk milletinin kaderi ve iradesi bir faninin kaderi ve iradesine hapsedildi. Türk devletini küçülttüler. Cumhur İttifakı devletini ise her geçen gün büyüttüler.
- Sonra "Türk milletinden egemenliği almak yetmez, onu çoğunluk olmaktan da çıkartmak gerekir." dediler. İşte yıllardır yaptıkları nüfus mühendisliğinin amacı buydu.
- Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını can evinden vurdular. Çünkü hırsız içeriden olunca kapı zaten kilit tutmayacaktı. Sınırları açtılar. "Din kardeşlerimiz." dediler.
- "Türkiye büyük ülkedir, büyük nüfus gerekir." dediler. Şimdi milyonlarca soyu sopu belirsiz insan bizi kendi vatanımızda çırak çıkartmaktadır. 101 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca türlü biçimlerde uygulanmaya çalışılan aynı oyunu tekrar edip oynuyorlar.
"BOP PROJESİ"
- Açıkça Türk'ün vatanını kesip biçmenin en kurnaz yöntemlerini uyguluyorlar. "Bir koyup üç alacağız." diyecekler. "Bölgemizin patronu olacağız." diyecekler. "Süper güç olacağız." diyecekler. Dün "Demokrasi getiriyoruz." diyerek demokratik açılımla yapmaya çalıştıkları şeyi "Büyük Türkiye'yi kuruyoruz." diye yapacaklar. Emin olun, o an gelip ete kemiğe büründüğünde biz Türkiye olarak çoktan küçülmüş olacağız. Ne hürriyet kalacak geride ne cumhuriyet. Ne Türk milleti kalacak geride ne de egemenliğimiz.
- Bugün ağır ateşte pişirdikleri şeyin özünde ortağı ve eş başkanı olmakla gurur duydukları Büyük Ortadoğu Projesi'nin bu safhasında normalleşmeden yeni anayasaya, devletin ülkesi ve milleti olmaz hadsizliğinden terörist başını meclis kürsüsüne davet eden delirmişliğe kadar olan her şey sınırlarımızın hemen dibinde Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve İsrail'in talimatlarıyla iki sipariş devletin hamiliğini yaptırma planlarıyla ilgilidir. İçeriye Misak-ı Milli, dışarıya da tekbir vererek yapacakları değnekçiliği daha şimdiden üstün hizmet madalyası gibi yakalarına takmış anlatıyorlar. İşte bunun adına "Büyük Türkiye" diyorlar.
"BÜYÜK DİYORLARSA BİLİN Kİ TÜRKİYE KÜÇÜKMEKTEDİR"
- Bunların ağzından "büyük" sıfatını duyduğunuz an bilin ki Türkiye küçülmektedir değerli dava arkadaşlarım. 101 yıl önce bize armağan edilmiş ve emanet edilmiş olan istiklal ve cumhuriyetimizi maalesef ve maatteessüf kaybetmek üzereyiz. Oyunun Türkiye'deki oyuncularının kimler olduklarını çok iyi biliyorsunuz. Başrollerde iç cephede dedikleri şey vardır. İktidar adına malum saray mukimi, Türk milliyetçiliğinden sorumlu malum bir devlet bakanı, ana muhalefet adına malum bir genel başkan, Kandil'deki gedikli teröristler, İmralı'daki terörist başı, onların metropol sözcüleri ve malum eş başkanlar. İşte iç cephe ve mahkumları bunlardır.
- Bu eş başkanlar ve yardakçılarına da iki kelam etmeden geçmeyeceğim. En büyük milletinin, bu büyük milletin huzurunu, toplumsal barışını etnik siyasetle zehirlemeyi kendilerine görev sayan, Türkiye'nin menfaatlerinin aleyhine olan her şeyin iş birlikçiliğine teşne olan, kayyum gibi hukuksuz bir süreci seçmen iradesinin gaspını bile özünden kopartıp kirli siyasetlerine ve maksatlarına alet edip cumhuriyete olan bitmeyen kinlerini Türk milletinin anlamına ve birliğine olan düşmanlıklarını, cumhuriyet düşmanlarını kutsamak üzerinden dağda silahla, ovada tehditle her fırsatta dile ve eyleme döken bu alçaklara geçmişte ne yapıldığını, şimdi ve gelecekte neler yapılacağını hatırlattığımızda ses bambaşka bir yerden geldi
"YERLERİ ŞEYH SAİT VE SEYİT RIZA GİBİ SANIK SANDALYESİDİR"
- Bilinsin ki cumhuriyet düşmanları nasıl yargılandılarsa, ne yaşadılarsa cumhuriyet düşmanlarına çanakçılık yapanlar da öyle yargılanacaklardır. Öyle muamele göreceklerdir. Bu devletin anayasasıyla kurulmuş baroların arkasına saklanarak bu ülkeye düşmanlık yapanlara tekraren söyleyeyim. Türk yargısı kararlarını Türk milleti adına verir. Ona hasım olanların mahkemedeki yeri ise bellidir.
- Şeyh Sait gibi sanık sandalyesidir. Seyit Rıza gibi sanık sandalyesidir. Bugün savunduğumuz şey cumhuriyettir. Uğruna öleceğimiz şey de cumhuriyettir. Mahkemedeki sandalyemizin yeri bellidir. Şimdi bana söyleyin, sizin yeriniz neresidir? Yüce Türk milleti yazan imza satırı mı yoksa hükmün verildiği karar satırı mı? Göreceğiz bakalım. Büyük Türk milleti, bugün yaşadığımız elim ve vahim vaziyette iki hususa daha dikkat çekmek isterim. Bu iki husus, direncimizin nasıl kırıldığına, bizi nasıl savunmasız kıldıklarına ilişkindir.
"TANIDIK BİR SENARYO DEĞİL Mİ?"
- Birincisi şudur: Türk vatandaşları devletinden ve milletinden uzaklaştırılmaktadır. Yokluk ve yoksulluk içerisinde bırakılıp anayasal hakları elinden alınmaktadır. Yani ne parasız eğitimden ne de parasız sağlık hizmetinden yararlanabilmektedir. Barınamamaktadır. Can korkusu, namus kaygısı duymaktadır. Bu perişanlık içerisinde de bir cinnet haline itilmektedir. Bilerek ve isteyerek yapılmaktadır bu. Çünkü sonunda kalkıp diyeceklerdir ki: "Katiller hapse girsin diyorsanız, sapıklar yakalansın istiyorsanız bize daha çok yetki verin. Bizi bir kere daha seçin ama önce şu yeni anayasaya 'evet' deyin." diyecekler.
- Ne kadar tanıdık bir senaryo, değil mi? İsimler ve aktörler değişse de 11 Eylül 1980 gecesine kadar kan dökülmesine müsaade edenler de aynı şehilleri yapmıştı bizim nesillerimize. Kimimizi sağa, kimimizi sola dizdiler. Kimimizi mezara, kimimizi ise mapuslara düşürdüler. Onlarsa en büyük makamlara geldiler. Direncimizi kıran ve belki daha tehlikeli olan ikinci husus da şudur: Türk kimliğini, Türk vatandaşlığını etnik bir kimlik gibi yeniden inşa etmek istiyorlar.
"BİZ BAŞIBOŞ GÖÇEBELER DEĞİLİZ"
- Türk milliyetçiliği 200 yıldır verdiği muasırlaşmak mücadelesinde ilk defa bu kadar parçalara ayrılmış haldedir ve bu hal normal değildir. Bu hal ancak onu parçalı, etkisiz ve dirençsiz kılmak isteyenlerce desteklendiği için mümkün olabilecek bir haldir. Bu çok parçalılık, Türk milliyetçiliğinin direncini azaltmaktadır. Propaganda aygıtları eliyle sinerjisi eritilmektedir. Mücadele etmesi gereken tek yer olan saray rejimi yerine saray rejiminin işaretlediği çıkmaz sokaklara doğru sürüklenmektedir. Buradan yüreğinde vatan ve millet sevgisi yatan tüm vatandaşlarıma sesleniyorum. Bilinmelidir ki biz başıboş göçebeler değiliz. Biz dünyanın dört bir yanında binlerce yıldır devletler kurmuş bir milletiz. Biz cumhuriyet nişanını 101 yıl önce kazanmış onur ve akıl sahibi yurttaşlarız.
"SARAY'DAKİ KENDİSİNİ KAYYUM OLARAK ATADI"
- Bizi devletsiz ve vatansız kılmak için durmadan çalışan bu iktidar çetesini alt edemezsek onun yarattığı büyük problemleri çözecek mertebeye de erişemeyiz. Bu yıkım projesi de işte o zaman başarıya ulaşmış olur. Bir önceliklendirme sorunu, bir bilinç sorunu bulunmaktadır. Bu belanın ve milletin başındaki diğer bütün belaların defedilmesinin tek bir yolu ve yöntemi vardır. Türk milletinin başına kendisini kayyum olarak atayan saraydaki zattan Türk devletini kayıtsız ve şartsız geri almaktır. Bu istibdat rejimi başka türlü ortadan kalkmaz.
SÜLÜN OSMAN BENZETMESİ
- Binlerce yıllık devlet aklını ve geleneklerini tekrar o makama taşımak gerekmektedir. Ne Türkiye'yi küçülterek makamlarını büyütenler ne Türklüğü küçülterek onu çocuk oyuncağına çevirenler ne de kendi köhnemiş koltuklarını "devlet aklı" diye Sülün Osman misali pazarlayanlara Türk milletinin feda edecek bir tek ferdi bile yoktur. Hür yaşadık, hür yaşayacağız. Adaleti amaç edineceğiz ve cumhuriyeti payidar kılacağız. Aziz milletim, değerli dava arkadaşlarım, her zaman söylüyoruz, yine söyleyeceğiz. Saray iktidarı başarısızlıklarını yalanla ve riyakarlıkla örtmeye çalışan boş gösterenlerin iktidarıdır. Bu iktidar bu ucube sisteme geçtiği günden beri hiçbir hedefi tutturamamış, hiçbir öngörüsü gerçekleşmemiş, milletimize verdiği hiçbir vaadini yerine getirmemiştir.
"GRAHAM FULLER'DEN ETKİLENİP KONUŞMAYIZ, GÖKALP'İ SÜS OLARAK KOYMAYIZ"
- Biz yazarken, biz yazarken, konuşurken, düşünürken Graham Fuller'lerden esinlenip etkilenmeyiz. Konuşmalarımızın arasına Ziya Gökalp'i, İbn-i Haldun'u süs olarak koymayız. Biz konuşmaların arasına Türklüğü Ziya Gökalp üzerinden, İbn-i Haldun üzerinden nakşedenleriz. Bize, bize kendi töremiz, kendi yasamız ve kendi tarihimiz yeter. Biz kimler miyiz? İşte söylüyoruz. Bizler boyun eğmeyenleriz. Bize kendi töremiz, tarihimiz, yasamız yeter. "Bu dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa. Türk'e boyun eğdirir yalnızca töreyle yasa."