Fikret Bila
Düzen Değişikliği
AK Parti iktidarının kurduğu düzen Türkiye ekonomisini ve dış politikasını
çıkmasa soktuğu gibi halkı yoksullaştırdı, yarattığı yandaş sermayeyi daha da
zenginleştirdi.
Orta sınıfı yok etti.
Türkiye’yi “zengin ve yoksul” olarak iki kesimli bir ülke haline getirdi.
Yetkilerin tek elde toplandığı bir parti-devlet düzeni kurdu.
Bu düzende devlet organları da iktidar partisinin kurumları gibi çalışmaya
başladı.
Güçler ayrılığı ilkesi yok edildi, yasama etkisizleştirildi, yargı bağımsızlığı
ortadan kaldırıldı. Anayasanın güvencesinde olan ifade, toplantı, gösteri
yürüyüşü ve basın özgürlüğü de kullanılamaz hale getirildi. Her türlü tehdide,
gözdağına, ağır cezalara karşın bu özgürlükleri kullanmaya devam eden kişi ve
kurumlar sayesinde demokrasi nefes almaya çalışıyor.
AK Parti’nin kurduğu düzen demokratik, laik, hukuk devleti düzeni değil.
Bu nedenle 14 Mayıs’ta yapılacak seçim bir “düzen değişikliği” oylaması
olacak. Seçmen AK Parti’nin sermayeden yana, emek karşıtı, parti-devleti
düzeninin devam etmesine veya bu düzenin değişmesine karar verecek.
Düzen değişikliği CHP lideriyken Bülent Ecevit’in kullandığı iddialı bir
slogandı.
Bugünlerde bu slogana yine ihtiyaç var.
Ecevit, 1977 seçimlerine “bu düzeni değiştireceğiz” iddiasıyla, “ne ezen ne
ezilen, insanca, hakça bir düzen” sloganıyla girmiş ve her kesimden gördüğü
destekle, yüzde 42 oyla CHP’yi birinci parti yapmıştı.
Aynı sloganı CHP Lideri ve Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal
Kılıçdaroğlu, Ecevit’in seçim bölgesi olan Zonguldak’taki
kullandı ve coşkulu kalabalıktan büyük destek aldı.
Millet İttifakı, AK Parti düzenini değiştirmek için yürüttüğü ortak çalışmayı
cumhuriyet tarihinin en kapsamlı hükümet programına dönüştürdü. Bu
programda 2 bin 300 madde var ve bunların uygulanmasının yaratacağı sonuç
çok köklü bir düzen değişikliği olacaktır.
Türkiye’nin bütün kamu kaynakları, toplanan vergiler, yabancı ülkelerden alınan
borçlar, özelleştirmeden elde edilen paralar zenginleri daha zenginleştirmek ve
iktidara bağlı yeni zenginler yaratmak için kullanıldı.
Bu iktidar döneminde işçiden, memurdan, emekliden, esnaftan, zenginlere çok
büyük bir servet aktarıldı. Bu aktarma düzeni devam ediyor ve ilerideki yıllarda
da devam etmesi için Hazine garantileri verilmiş durumda.
Bu düzen bozulmasın diye vatandaşın düzeni bozuldu. Her kesim yoksullaştı.
İşsizlik rekor kırıyor. Enflasyon rekor düzeyde. Fiyatlar aldı başını gidiyor. Dar
ve sabit bir gelirle borçlanmadan aybaşını getirebilmek geniş kitleler için
imkansız hale geldi.
Vatandaş patatesi, soğanı bile çuvalla değil tane hesabıyla almaya çalışıyor.
Kıyma ve etin kilosu ortalama 350 lirayı buldu, bazı yerlerde 500 liraya kadar
çıkıyor. Asgari ücret ortalama ücret haline geldi. Artık asgari ücretlinin,
emeklinin et alması çok zor. Ücretli, dar gelirli kesim yaşam tarzını,
alışkanlıklarını terk etmek, fiyatlar karşısında daha düşük düzeyde geçimini
sağlamak zorunda. Bunun yollarını arıyor. Ekmek için, yağ için, kıyma için
kuyruğa girip saatlerce bekliyor.
Türkiye’nin yeni kaynaklar bulması ve yaratabilmesi için de parti-devlet
düzeninin değişmesi gerekiyor.
Bu düzen sadece ekonomiyi bozmakla kalmadı, hukuk devletini de ortadan
kaldırdığı için Türkiye dış kaynak bulmakta zorlanıyor. Sadece Türkiye’de değil
yabancı ülkelerde de hukuka, yargıya güven yok. Bu nedenle yabancı
yatırımcılar da Türkiye’de kalıcı yatırım yapmaktan kaçınıyorlar.
Bunun sağlanabilmesi için Türkiye’nin yeniden hukuk devleti niteliğine
kavuşması ve yargının bağımsız hale gelmesi gerekli.
Bu nedenle düzen değişikliğinin ekonomiyle sınırlı kalmaması gerekiyor. Bu
düzenin her yönüyle değişmesi sağlanmadan Türkiye’nin düze çıkması mümkün
değil.
Bu gerçek Türkiye’de demokrasinin ve laik cumhuriyetin yeniden inşa edilmesi
gerektiğini gösteriyor.
Böyle bir yeniden inşanın ise Millet İttifakı’nın gerçekleştirdiği, toplumun tüm
kesimlerinin katıldığı en geniş uzlaşmayla, birleşerek ve birlikte hareket ederek
başarılacağı artık anlaşıldı.
Düzen değişikliği artık kaçınılmaz görünüyor.