Bahçeli'den Kartalkaya çıkışı: Kültür ve Turizm Bakanlığı da hesap versin
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında Bolu Kartalkaya'da 36'sı çocuk 78 kişinin can vermesi ile ilgili konuştu. Bahçeli, ölen çocukların isimlerini sayarken gözyaşlarına boğuldu.
Bahçeli'den terör örgütüne silah bırakma çağrısı
Bahçeli, hem Bolu Belediyesi'nin hem İl Özel İdaresi'nin hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın sorumlu olduğunu söyledi. Bahçeli, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öz eleştiriden kaçmasına da tepki gösterdi.
Bahçeli şunları ifade etti:
Grand Kartal Otel yangını ile ilgili bırakalım yargı görevini yapsın. Hatta Sayın Cumhurbaşkanımız talimat ve temsibiyle Devlet Denetleme Kurulu devreye acilen girerek çok yönlü inceleme ve soruşturmayı bir an evvel ikmal etsin.
Otel sahibinden il özel idaresine, valilikten belediyeye ve ilgili bakanlığa kadar 78 vatandaşımızın vebalini ya kurumsal veya kişisel olarak muhtesinde taşıyanlar millet, hukuk ve tarih önünde hesabını tek tek versinler.
Ne yapacağız? Bu yangının faturasını Köroğlu Dağı'ndaki yaban hayvanlarından mı çıkaracağız? Sosyal medyada servis edilen resmi rapor ve yazışmaları nereye koyacağız? İlgili yönetimi tarafından 12 Aralık 2024 tarihinde Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğüne yapılan başvurunun 16 Aralık'ta bir raporla tespit edilen 8 başlıktaki eksikliğin ve aynı başvurunun ne hikmetse 24 Aralık'ta geri çekilmesinin peşine düşmeyecek miyiz?
Çalışmayan yangın alarmını veya yağmurlama sistemini, olmayan acil durumlarda kullanılacak sesli uyarı sistemini, bulunmayan yangın merdivenlerini, işlemeyen anons ve uyarı sistemini, yetersizliği ayan beyan aleni olan tahliye çıkışları, çıkış sayısı, çıkış yönü ve ulaşımdaki noksanlıkları yine yetersizliği aşikar olan acil aydınlatma ve paratoner sistemini o mu denetlemeliydi, bu mu denetlemeliydi tartışmasının akıbetini otelden ziyade yanmaya her an hazır bir çıra misali olan otelin diğer ehvali kusur ve kuşku çeken eksikliklerini görmek, değerlendirmek ve mutlaka hukuken sonuca bağlamak gerekmektedir. Siyasi ve idari mahiyette olsun müteselsil manada suç ve sorumlu kimlerin üzerlerine gitmek ve yakalarından tutmak adalet ve insanlık borcudur. Aslında Grand Kartal Otel yangını bir facianın daha fazlası tamamı tamamına bir cinayettir.
Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı cinayette parmak izi olanlara bedel ödeyecek kudret ve muktedirlerdedir.
Kan donduran ifadeleri medyaya kadar yansıyan pişkin otel sahibinin suçu ve sorumluluğu alenen sabitken eksikliklerin tespitinden 17 gün sonra oteldeki restorana uygunluk belgesi veren müşahede edilen eksikliklerle ilgili hukuki ihbar görevinden kaçınan Bolu Belediyesi'nin yangını siyasi karambole getirme arayışını, bahse konu belediyenin siyasi sorumlusu olan şahsın gün ve gün polemik çarkı döndürüp orayı burayı hedef alarak çamur atmasını, ilgili bakanlığın hiçbir şey olmamış gibi hareket ederek öz eleştiriden imtina etmesini valiliğin ve il özel idaresinin sorumluluk alanında ısrarla uzak duruşunu isabetli ve doğru bulmadığımızı huzurlarınızda açıklamak mecburiyetindeyim.
İnsan hayatımız ucuz olmamalıdır. Yeni yüzyılda insanı yücelterek devlet ve milleti yükselteceğimizi unutmamak lazımdır. Türkiyemiz bu yaralayıcı ve yürekleri yakan olaylarla anılmamalıdır. Kaybettiğimiz insanlarımızı geri getiremezsek de aynı dram ve trajedileri bir daha yaşamamak hepimizin yegane önceliği ve görevi olmalıdır.
Muhterem arkadaşlarım, yeni yılla beraber iç ve dış siyasetin suretinde artış, seyir ve sürecinde yoğunluk gözlenmektedir. Bu kapsamda özellikle İsrail ile Hamas arasında 19 Ocak'tan itibaren geçerli olan ateşkes kararı müteakiben yapılan rehine takasları memnuniyetimizi ve temkinli iyimserliğimizi tahkim etmiştir. Türkiye'nin kararlı ve tutarlı diploması başarıya ulaşmıştır. Temennimiz iki devletli kalıcı barış ikliminin bir an evvel sağlanmasıdır. Dünya Ekonomik Forumu'nun 20-24 Ocak 2025 tarihlerinde İsviçre Davos kentinde gerçekleşen yıllık toplantısında tema olarak akıllı çağ belirlemesine de ahlakı olmayan bir akıldan bahsetmek cahillik ve saflık değilse biliniz ki art niyetliliktir.
Öyle ki ahlaktan soyutlanmış bir akıl halinin filiz verip yapraklanması imkansız olan kütükten farkı yoktur. Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp diyor ki insan sosyal hayatın dışında beşerdir. Sosyal hayatı yaşayarak mefkure sahip olunca beşerden insana geçiş sağlanmış olacaktır.
Bugün dünya manzarasında beşeriyetin maddi gelişiminin tam aksine ahlak ve manevi kriz içinde kıvrandığı ortadadır. Adil, hakkaniyetli, müreffeh, eşitlik ve paylaşım esasına dayanan daha insancıl bir dünyanın sürgülü kapılarını ancak ve ancak ahlaki kalkınmanın koçbaşı ile açmak mümkündür. Gazze'li mazlumların Mısır ve Ürdün'e sürgün edilmesiyle ilgili sözde proje oldukça sakıncalı ve sancılı bir ezen olarak gündemdedir. Filistinli kardeşlerimizi nerede yaşayacağı hiç kimsenin, hiçbir ülkenin tayin edebileceği bir konu değildir.
ABD Başkanı Trump Rusya ile Ukrayna savaşını bitirme çabasının aynısını İsrail ve Filistin ihtilafında da görmek konuya müdahil ve muhatap herkesin en doğal hakkıdır. Filistin halkını bırakınız topraklarından çıkarmayı veya zorla yerinden edilmesini bunu ifade etmek daha gayri hukuki, gayri insani ve gayri ahlaki bir tutumun özetidir. Amerika Birleşik Devletleri yönetiminden beklentimiz ülkelerin egemenlik haklarına saygı duyması tahakkümcü ve dayatmacı politikaların sonunun ve sonucunun olmayacağını bilmesidir. Hesap hatasının hedef şaşırtmanın siyasi ayak oyunlarının küresel otokrat heveslerinin hiç kimseye bir faydası olmaz, olamaz.
Yine Amerika Birleşik Devletleri yönetimine düşen terör örgütleriyle kesin hatlarla ayrışması ve bağlarını koparmasıdır. 17 Ocak 2025 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığının üst düzey askeri görevlilerle birlikte Suriye'nin Kuzeydoğusunda YPG PKK ile temas kurup terör örgütünden DEAŞ karşıtı ortaklarımız diye bahsetmesi ayıplı bir siyasetin yeni skandalıdır. Teröristler ortaksa Türkiye ile samimi ve sahici müttefikliğe inanacak ve ikna olacak var mıdır?
Suriye'nin yeni yönetiminin silah bırakmasını istediği terör örgütünün buna şimdiye kadar yanaşmaması hatta gündemine dahi almaması bir yönüyle küresel terör baronlarının ve destekçilerinin tembih ve teşvikiyle doğrudan bağlantılıdır. Bölücü terör örgütü silah bırakmıyorsa o silahları elinden alıp teröristlerin kafasında kırmak ve hepsini birden cezalandırmak Türkiye'nin beka ve güvenlik hakkıdır. Hakkımızı çiğnetmeyiz.
Çiğnemeye hazır edenleri de mahrum perişan ederiz. Bildiğiniz gibi bugün Misak-ı Milli'nin 105. yıl dönümüdür. Misak-ı Milli mülki millettir. Millet ise sonuna kadar sonsuza kadar Türktür. Son son Osmanlı Mebusan Meclisi'nin hürmet ve rahmetle andığımız mebusları Türk milletinin meşru ve son direniş hattının hukuki belgesi olan Misak-ı Milli'yi kabul ederek bizlere hem miras hem de emanet olarak tevdi etmişlerdir. Allah hepsinden razı olsun diyorum. Onların kaldırdığı sancak yere inmeyecektir. Misak-ı Milli silinmeyecek ufuk çizgimiz sönmeyecek meşalemizdir.
Asırlara sari savunmamızın varoluş mücadelemizin kilit taşıdır. Tasviri Efkar Gazetesi Başyazarı Velit Ebu Ziya 17 Ekim 1919 tarihinde Mustafa Kemal ile telgraf üzerinden bir mülakat yapmıştır. Bu mülakatında çeşitli sorular sormuştu. Bunlardan birisi de müstakbel hudutlarımızın sizce ne olabilir şeklindeydi. Bu soruyu Mustafa Kemal Paşa bizce 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi aktedildiği günde fiilen sahip kaldığımız huduttur diyerek kararlı bir şekilde cevaplamıştı.
Yalnızca askeri değil sosyolojik, tarihi ve kültürel müktesebatla şehitlerimizin kanıyla ecdadımızın onuruyla ihade edilen Misak-ı Milli sınırlarımızın her karışında önlemle altını çizerim ki bu günlerde hain ve düşmanca planların her gün bir yenisi tedavüle sokulmaktadır. Emperyalizmin taşeronu olan bölücü terör örgütünün tehdit olmaktan çıkarılması milli misakinin Misak-ı Milli'nin Türk milletine yüklediği sorumluluktur. Misaktan gelen dönüş yoktur. Milletten taviz yoktur. Milliyetimize toz konduracak bir müpteza olsa bile omurgası kırılacaktır. Türk ve Kürt kardeşliğine Misak-ı Milli'nin namusu teslim edilmiştir. Bugün değilse yarın, yarın değilse gelecekte velhasıl Türk ve Türkiye yüzyılının kutlu bir döneminde ruhumuzu daraltan, adımlarımızı kısaltan, nefesimizi yarım bırakan bugünkü sınırlarımızın kaynağı ve buluşma noktası esneye esneye Misak-ı Milli'nin son hudut çizgisiyle and olsun kucaklaşacağız. Devir Türk devridir. Yüzyıl barış ve birlik içinde yaşanacak Türkiye yüzyılıdır. Değerli arkadaşlarım varsın akbabalar etrafımızda kanat çırpsın. Varsın kuklacı ve kumandalı mağlubların ve onları kafese koyan iç ve dış ihanet cephesinin sesi çok çıksın. Hiçbirisine bırak bakmayacağız. Hiçbirisine aldırmayacağız. Hiçbirisini ciddiye ve dikkate almayacağız. Bize saldırıp en galiz ifadeleri kullanan meczupları Allah'a havale edip günü geldiğinde kalplerinde yuvalanan yılanların pişmanlık zehri akıtmasına da elhak şahit olacağız. Yüksek ülkelere susamış bir neslin susuzluğunu nabzımızda duyuyoruz. Ülkemizi ayrıştırmanın ve ayrımcılığı tırmandırmanın arzusunda olan sahte demokratları takip ediyoruz. Boykot moykot ezberlerinden sonra sokağa çıkma çağrılarının sivil direniş kışkırtmalarının ya darbeyle ya da isyana davet olduğunun farkındayız.
Sesleniyorum. Hadi yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim. Ateşle ateşle oynama merakınız nüksettidi ise deneyin de boyunuzun ölçüsünü alalım.
Kuyruk acısının ve kulis sancılarının pençesinde ne yapacağınızı ne isteyeceğini bilemez bir halde bir uçtan diğerine sürüklenen Cumhuriyet Halk Partisi'nin 12 Eylül'de yarım kalan hesaplaşmaya dönük bir özlemi varsa kınında beklemekte yorulmuş kılıç gibi burada olduğumuzu hatırlatıyor ve haykırıyoruz. Seçim beklentisi hayali bir beklentidir ve boşa kürek çekmektir.
Çağdaş demokrasinin hiçbir kural ve ilkesiyle yolu kesişmeyen Cumhuriyet Halk Partisi ve yedeklerinin Türkiye'nin siyasi istikrarını bozma teşebbüsü ters tepmeye mahkumdur.
Cumhur İttifakı karanlık emel sahiplerinin alayını ülkemizin her köşesinde karşılamaya hazırdır. Türkiye sahipsiz değildir. Türk ile Kürt, Alevi ile Sünni aynı kökün dalları, aynı milletin evlatları olarak birdir, beraberdir ve kardeştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yaşayacak ve yaşatılacaktır.
Terörsüz Türkiye'nin huzur ve güven dolu mesajının mahşeri vicdanda karşılığını bularak gerçeğe döneceği günlere de az kalmıştır. Kahraman şehitlerimizin ve bir avuç gafil'in ardına saklanıp hilalimize ve dava şerefimize taş atan alçakların kullanışlı aparatlarının ve Türk milletinin içine sızmış ajanlarının rezil rüsva hallerini de göreceğimizi biliyoruz.
Ve bunların ne insan içine çıkacak, yüzlerinin ne de birbirinin yüzüne bakacak hallerinin olmadığını şimdiden fark ediyor, bunun da canlı tanıkları olacağımızdan asla kuşku duymuyoruz. Ne demiş merhum
Ziya Paşa? Ne günlere kaldık ey Gazi Hünkar! Katır mühürdar oldu, eşek defterdar. Huzurunda fiyat etiketleri asılı duran menfaatperestlerin bize saldırmaları beyhudedir.
Çünkü onları satın alacak servet ve şöhret çeki efendilerinden başka hiç kimsede yoktur. Hadim siyasetimizle, haysiyetli duruşumuzla, ilkeli ve ülkücü irademizle insanımızın içindeyiz. Türk milletinin varlığındayız. Türkiye'nin yanındayız.
Milli Birlik ve kardeşliğin de yılmaz müdafileriyiz. Bunun dışındakiler veteriner hekimlere havale etmekten başka düşüncemiz de yoktur. Terörizmin devlet karşısındaki asimetrik etkisi günümüzde bir bölge üzerinde emelleri olan ülkeler tarafından kullanılan stratejik yıkma ve yıldırma oyalama araçları haline gelmiştir.
Bunların mevcudiyetini ve kadrolarını besleyen ana kavram terörizmin sözde hak arama yolu olması. Eline silah almanın haklılığını sömürgeye karşı halk iktidarına ulaşma, kendi devletine sahip olma, dinsizliğe karşı savaş, kafirlerden intikam alma gibi hamasi ve ideolojik ütopyalardır. Yoksulluğun, cahilliğin ve çaresizliğin içinde çırpınan insanları tepkilerini öğütleyerek örgütleyerek küresel çıkarları için sınır aşan vekalet savaşları ve sınırlardan taşan orduları üreten güçler için DEAŞ, Taliban, PKK, PYD ve YPG gibi yapılar büyük küresel paylaşım savaşının maşaları haline gelmiştir.
