İstanbul, Boğaz'a emanet: Nefes almamız tamamen şans

Çevre sorunları gittikçe büyürken Türkiye'nin hava kirliliği ile mücadele planı bulunmuyor. İktidar, uzmanlara değil piyasaya göre attığı adımlarla halkın sağlığını hiçe saymaya devam ediyor.

Haber: İrem Yıldırım / Ali Isıyel

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Teknik Personeli Sedat Durel ile hava kirliliği üzerine konuştuk. Yeni Delhi'de yaşanan hava kirliliği gözler önünde. İnsan yaşamını ciddi anlamda etkileyen bu durum için gerekli önlemlerin ve ölçümlerin yapılmadığını belirten Durel, 365 gün boyunca hiç ölçüm yapılmayan İstanbul'daki illeri açıkladı. Kentsel dönüşüm yıkımlarının ortaya çıkardığı asbest tehlikesini anlattı.

Durel, "Boğaz rüzgarı olmasaydı İstanbul, çok daha önceden Yeni Delhi'den daha kötü bir durumda olacaktı." dedi.

Hindistan'da Yeni Delhi'de hava kirliliği ile ilgili kırmızı alarma geçildi. Bazı yaptırımlar uygulanmaya başlandı. Kentin dev bir gaz odasına dönüştüğü söylendi. İstanbul, Yeni Delhi'ye göre ne durumda?

Hindistan ise ayrıca özel örneklerden bir tanesi. Avrupa'nın, ABD'nin ve Çin'in çöplüğü haline gelmiş bir yerde. Çevre koruma mevzuatları geride olan bir halde. kalkınma planını doğrudan doğruya bunun üzerine kurmuştu ve hepsinin üzerine katmerlenecek bir şekilde karbon yakıtlarına dayanan bir kalkınma biçimi yayınlamışlardı. bunun ilk bilançosu hava kirliliğinin kriz haline gelmesi değil su olmuştu. dünyada ilk defa suyunu kaybeden şehirlere Hindistan'da şahit olmuştuk.

İstanbul ise önemli problemlerden biri  Hindistan'da hava kirliliği problemi gözle görünür hale geldikten sonra artık bir problem haline gelmişti. Aslında havada görmediğimiz bazı parçacıklar ise çok daha ciddi problemler yaratıyor olabilir. Asbest mesela, gözle görme ihtimaliniz yoktur. fakat temas durumunda 5 ile 95 yıl arasında sizi akciğer zarı kanseri yapıp öldürme ihtimali %100'dür. İstanbul'da birçok belediyenin kentsel dönüşüm yıkımları yaptıklarında bunun kontrolünü dahi yapmadıklarını biliyoruz.

Biz İstanbul'da nasıl bir hava soluduğumuzu bilmiyoruz. Elimizde yeterli ve doğru veri olmadığı için Yeni Delhi ile arasında gerçekçi bir kıyaslama yapamıyoruz.

Alınan önlemlere baktığımızda; inşaatlar durduruldu, havai fişekler yasaklandı, trafikten kaynaklanan hava kirliliğini azaltmak için tek-çift plaka uygulamasına geçildi ve bazı iş yerleri personellerin evden çalışmasını istedi. Bu önlemler yeterli mi? Durdurabilir mi bu hava kirliliğini? Bu duruma gelmeden aslında nelere dikkat etmemiz gerekiyor?

Birincisi, bulunla ilgili yapılacak her şey çok anlamlı. İki sebeple bu argümanların hava kirliliği ile mücadeleyi makyajladığını düşünüyorum. Hava kirliliğinin en temel yaratıcılarından bir tanesi karbon kaynaklı yakıt tüketiminin sürdürülmesi. Bu konuda bir değişiklik yapılmadıkça enerji piyasalarının karlılık oranları üzerinden kalkınma planları açığa çıkartıldıkça bu sorunu kolayca atlatamayacağımızı düşünüyorum. İronik bir biçimde çevresel felaketler ki biz buna artık iklim krizi diyoruz, iklim krizinin kendisini bile fırsata çevirmeye çalışan, piyasalaştırmaya kalkan bir sistemle de karşı karşıyayız. Ne demek bu? Hindistan'daki bu düzenlemeler aslında bi taraftan kamunun toplu taşıma sorumluluklarını kısarken öbür taraftan patronların çalışma rejimleri konusunda daha da baskıcı ve daha esnekleştirici yöntemler uygulamaları sonucunu doğuruyor.

Total olarak baktığımızda dünyada bu önlemlerle herhangi bir şeyi daha iyi hale getirmediklerini görüyoruz. Gerçekçi bir çözüm için planlı bir enerji ve sanayi yönetimine geçmemiz gerekiyor bizim.

Türkiye'ye baktığımızda hava kirliliğinin 6 il dışında yüksek oranda var olduğunu görüyoruz. Ankara, İstanbul, Adana, Amasya ve Manisa başı çekiyor bu konuda. Belediyeler bu durumda nasıl bir rol oynamalı? Vatandaş değil de artık devlet ne yapmalı?

Bizim İstanbul'da nefes alıyor olmamız tamamen şans üzerinden gerçekleşen bir şey. Boğaz rüzgarı olmasaydı İstanbul, çok daha önceden Yeni Delhi'den daha kötü bir durumda olacaktı. Bakanlıkla, iktidarla konuştuğumuzda her şey çok iyi gibi davranıyorlar. Dedikleri şey, "Bizim limitlerimiz her geçen yıl Avrupa Birliği'ne yaklaşıyor ve Dünya Sağlık Örgütü'nün limitlerine doğru gidiyor." şeklinde. Bu söylendiğinde inanılmaz gurur var, biz yönetmeliği değiştirdik söylemleri var. Fakat kağıt üzerinde değişiklik yapmanın hiçbir anlamı yok çünkü yasal limitler dünyayı, gezegenimizi korumuyor. 2002'den beri düzenli hava kirliliği artışı görüyoruz. Doğrudan yaptırımlar yapılmalı bu yüzden. Hava kirliliği iktidarın umursadığı bir şey değil. Esas umursadığı şey firmaların kârı.

Hava kirliliği ile ilgili denetimler devlet tarafından mı yapılıyor? Özelleştirme mevcut mu? Yapılan çalışmalarda Mühendiler Odası ile bir iletişime geçiliyor mu? Sürece uzmanlar dahil ediliyor mu?

Hava Kalitesi Denetleme İstasyonları'ndan devlet tarafından yapılıyor. Kâr getiren bir iş olmadığı için özelleştirecek bir şeyi yok. Genel olarak bakanlıkların muhatap olarak gördükleri kişiler uzmanlar değil, piyasa. Ölçüm, raporlama ve çözümü konusunda iki temel kurum var: üniversiteler ve odalar. Fakat maalesef böyle bir iletişim kurulamıyor.