MHP'li Erkan Akçay: Türkiye'nin bekası için her şeyi...
Irak-Suriye Tezkeresi gündemiyle olağanüstü toplanan Meclis Genel Kurulda MHP adına söz alan Grup Başkanvekili Erkan Akçay, kabul oyu vereceklerini ifade ederek, konuşmasını yaptı.
Erkan Akçay'ın konuşmasının tam metni şöyle:
"Güney sınırlarımızda yaşanan gelişmeler ve yaşanan çatışma ortamı milli güvenliğimizi tehdit etmektedir.
Yaşanan bu gelişmelere karşı uluslararası hukuktan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması için çıkarılan tezkerenin süresi 30 Ekim 2017 tarihinde dolmaktadır. Bu tezkere ile süre bir yıl daha uzatılmaktadır.
Hükümet tezkeresinin gerekçesinde son derece önemli tespitler yer almaktadır.
Tezkerede; Türkiye'nin güney sınırları boyunca ulusal güvenliğine dönük risk ve tehditlerin arttığı belirtilmekte, buralarda yaşanan ve hiçbir meşruiyeti olmayan tek taraflı bölücü girişimlerin ülkemizin geleceği açısından ciddi riskler ve tehditler oluşturduğu ifade edilmektedir.
Türkiye’nin, Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne, birliğinin ve istikrarının korunmasına önem verdiği belirtilerek, Irak ve Suriye’de PKK, PYD ve DAEŞ ’ın varlığının devam etmesinin, etnik ayrılıkçı girişimlerin; bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine tehdit oluşturduğu ifade edilmektedir.
Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmaya ve gayri meşru oldu bittiler oluşturmaya yönelik, milli güvenliğimize tehlike oluşturan her türlü eylemlere karşı uluslararası hukuktan ve ikili anlaşmalardan doğan haklarımız doğrultusunda gerekli önlemlerin alınması milli güvenliğimiz açısından hayati önem arz etmektedir.
Söz konusu olan Türkiye'nin güvenliği, hak ve menfaatleri ile bölgemizin huzur, barış ve güvenliğidir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin, Türk devletinin, Türk vatanının kardeşlik hukukunun kutsal bir emanet olarak savunulmasını şart görmektedir.
MHP her zaman Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden unsurların ortadan kaldırılması ve milli hak ve menfaatlerin korunması ilkesiyle hareket etmiştir.
Ikinci husus ise Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bölgede yaşanan kargaşa ve çatışmaların sona erdirilmesidir. Sorunların çözümü için bölge ülkeleriyle birlikte hareket edilmelidir.
Diğer önemli bir husus da yaşanan çatışmaların yol açtığı insani dramı sona erdirmek; evini, yurdunu terk edip mülteci konumuna düşen insanların kendi vatanlarında rahat ve huzur içinde yaşamalarını temin etmektir.
Bize göre PKK, PYD, DAEŞ küresel projelerin taşeronu olan terör örgütleridir. Hepsi Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmektedir. Tehdit, doğrudan Türk milletine yöneliktir. Türkiye, sınırlarımız boyunca sahnelenen fitne kampanyasına karşı tüm millî güç unsurlarıyla göğüs germelidir.
Değerli Milletvekilleri;
Irak’ın işgali sonrasında ülkenin etnik ve mezhep olarak parçalara ayrılma projesinin bir benzeri 2011 yılından bu yana Suriye’de sahnelenmektedir. Bugün, komşumuz olan iki ülke bölünmenin eşiğine gelmiştir.
Suriye ve Irak’ta yaşanan bu iç savaşlar sadece kendilerini değil çevresindeki komşu ülkeleri de derinden etkilemiştir.
Suriye’de milyonlarca insan yerinden yurdundan olmuş, Türkiye üç milyonu aşkın mülteciyi kabul etmiş, Suriye’nin toprak bütünlüğü ciddi zarar görmüş, Suriye toprakları DAEŞ, PKK, PYD, Rejim ve ÖSO tarafından paylaşılmaktadır.
Irak özerk bölgelere ayrılmış, hergün etnik ve mezhebi çatışmaların yaşandığı bir ülke haline gelmiş, Irak neredeyse yok olmanın eşiğine gelmiştir.
Irak’ın kuzeyi Barzani tarafından yönetilirken Musul, Kerkük ve Tuzhurmatu’da yaşayan Türkmenler adeta yok edilme sürecine girmiştir.
Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PYD/YPG’ye açılan kulvar sınırlarımız açısından büyük bir güvenlik ve beka tehdidi haline gelmiştir.
Suriye’deki iç savaş büyük bir hızla etnik ve mezhebi çatışmalara dönüşmüştür. Suriye, PYD DAEŞ gibi terör örgütleriyle Rejim arasındaki kavgada yine olan masum Suriye halkına ve Humus’ta Halep’te Türkmendağındaki Türkmenlere olmuştur.
Suriye’de DAEŞ’la mücadele ettiğini söyleyen koalisyon güçleri PYD ile müttefik olmuş, her türlü silah yardımı yaparak PYD’nin bölgede palazlanmasına yol açmıştır.
Perde önünde kendilerini bizimle müttefik gibi gösteren bazı ülkeler güneyimizdeki terör örgütlerinin hamisi, tedarikçisi konumundadır.
Türkiye’ye parasıyla silah vermeyen sözde dost ve müttefiklerimiz teröristlere son teknoloji silahları hibe etmektedir. ABD’nin YPG’ye, yani PKK’ya vermiş olduğu silah ve mühimmat desteği milli güvenlik sorunu haline gelmiştir.
İşte bu tezkere sadece terör örgütlerine karşı değil terör örgütlerini destekleyen, onları besleyen, semirten ülkelere karşı da Türk milletinin Gazi Meclisten yüksek uyarısı olacaktır.
Yaşanlar gösteriyor ki, Ortadoğu’da kendi göbeğimizi kendi elimizle kesmemiz gerekecektir. İşte bu tezkerenin bir boyutu da budur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır ısrarla üzerine basarak yaptığımız uyarılar Ortadoğu’daki bu kirli ilişkilere yöneliktir.
6 Ağustos 2012 tarihinde Ortadoğu’da yeni devletler kurmak isteyen çevrelere, silah ve terör baronlarına karşı uyarılarda bulunarak “Ülkemize yönelen tehditleri en aza indirmek amacıyla batı ucu Afrin’i doğu ucu Kandil’i içine alacak biçimde tesis edilecek hilal şeklindeki güvenlik kuşağı bir an önce sağlanmalı ve icra edilmelidir.” önerisinde bulunmuştuk.
26 Şubat 2013 tarihinde “ Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki gayri meşru yapılanmanın devlet statüsüne kavuşması için” emperyal güçlerin durmaksızın çalıştıklarını ifade etmiştik.
Bu görüşlerimiz ve Hükümetin aldığı kararlar doğrultusunda 24 Ağustos 2016’da TSK Fırat Kalkanı Operasyonunu başlatmıştır.
Suriye sınırımıza yönelik bu operasyon 30 Mart 2017 tarihinde başarıyla tamamlanmış, ülkemize Suriye’nin kuzeyinden gelecek saldırılara yönelik önlemler bir nebze olsun alınmıştır.
Ancak bilindiği üzere Türkiye’nin güney sınırı güvenliği ve bekasına yönelik tehdit sadece Suriye’nin kuzeyinden gelmemektedir.
Sevr hayalini gerçekleştirmek isteyenler Irak’ın kuzeyinde Peşmerge Başı Barzani’yle yüzyıllık oyunu yeniden sahnelemektedir.
25 Eylül’de yapılmak istenen korsan bağımsızlık Referandum kararı emperyalistlerin Sevr rüyasını yeniden hortlatmıştır.
Bu aslında yüzyıllık bir hesaplaşmadır. Bu tezkerenin en önemli yanı da budur.. Bu tezkere sadece güney sınırlarımızdaki tehlikeye değil Türkiye düşmanı bütün güçlere karşı yüksek sesle bir karşı duruş olacaktır.
Bugün buradan ülkemizin bekasını ve bütünlüğünü tehdit eden 25 Eylül 2017 tarihli korsan referandum girişimine karşı güçlü ve kararlı bir ses çıkacaktır.
Gayri meşru ve kabul edilemez bu korsan referandum iş işten geçmeden iptal edilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
Barzani’nin 7 Haziran’da “Bağımsızlığa giden yolun önünü açacak 25 Eylül’de Referandum yapacağız,” dediği andan itibaren Milliyetçi Hareket Partisi tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak “ Referanduma izin verilemeyeceğini, Irak’ın toprak bütünlüğünün bozulmasının en ağır yankısının Türkiye’de hissedileceğini, referandum ateşiyle oynayanların kendilerinin yanacağını,” ifade etmiştik.
İşte bugün TBMM’de bu tezkereyle Ankara’dan Erbil’e “ateşle oynama, yanarsın” mesajı en güçlü şekilde verilecektir.
Bu tezkere Türk Milletinin milli gücünü sonuna kadar kullanacağının kararlılık ifadesidir.
Biz bu tezkereyle bir gece ansızın görünebileceğimiz hususunda şaka yapmadığımızı, oyun oynamadığımızı Türkiye’nin bekası için her şeyi göze alabileceğimizi kesin bir şekilde söylüyoruz.
Açıkça ifade ediyoruz ki, Irak ve Suriye’de yaşayan Türkmen varlığı hiçbir şekilde oldu bittiye getirilerek bastırılamaz, horlanamaz, topraklarından yurtlarından sökülüp atılamaz.
Soydaşlarımızın hayat alanlarına göz diken, referandum yoluyla daha önce başlattıkları etnik tasfiyenin çıtasını yükseltmeyi amaçlayanlar Türk milletinin sabrını daha fazla zorlamaktan vazgeçmelidir.
Bu provokasyon miadı dolmuş Barzani’nin hayrına olmayacaktır. Rüzgâr eken fırtına biçecektir.
Erbil oradaysa Ankara buradadır.
Irak ve Suriye’nin kuzeyinde gayri meşru ve düşmanca her hamleyi Türkiye korkusuzca kesmeli, sınırlarımız tüm imkânlarımız kullanılarak emniyete alınmalıdır. Artık başka yol kalmamıştır.
Biz biliyoruz ki, Eğer ki, milli bekamıza yönelmiş tehditler odağında yok edilmezse, yurdumuzu savunma güçlükleri peyderpey karşımıza çıkacaktır.
Ankara güvende olacaksa, Diyarbakır huzurlu kalacaksa; Kerkük’ün, Musul’un, Halep’in dirlik içinde olması tarih ve jeopolitiğin bize uyarısıdır.
Değerli Milletvekilleri,
Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul’un statüsü , Türkiye-Irak sınırının nasıl belirleneceği Lozan Barış Andlaşması’nın 3’üncü maddesiyle düzenlenmiştir.
Bu madde hükmünün gereği olarak yapılan ve Lozan’ın tamamlayıcısı niteliğinde bir belge olan 5 Haziran 1926 tarihli İyi Komşuluk Andlaşması ile Irak’ın statüsü tespit edilmiştir.
Aynı anlaşmada bu topraklar üzerinde ilhak, istiklal veya herhangi bir idare şekli hakkında esas kabul edilen veya edilecek olan bütün kararlar konusunda, Türkiye’nin söz hakkına sahip olacağı saklı tutulmuştur.
Ayrıca, Irak ile 1946 yılında yapılan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması ve 1983 yılındaki Sınır Güvenliği Antlaşması ile BM’nin üye ülkelerin sınırlarının bölünemezliği ilkesi Türkiye’nin tezlerindeki haklılığını ortaya koyan hukuki alt yapıyı kuvvetlendirmektedir.
Bu nedenle Barzani'nin, Türkmen kentlerini de kapsayan korsan referandum hazırlığının tarihten ve hukuktan gelen haklarımız doğrultusunda sonuna kadar karşısındayız. Bu referandum sinsi bir ön çalışma, karanlık bir öncü hamledir. Bu referandum Türkmenlerin, Türkiye'nin, bölge ülkelerinin ve bu coğrafyanın tamamen aleyhinedir
Bu korsan referandum gayri meşrudur, kabul edilemez, vahim sonuçlara gebe bir girişimdir. Türkiye’ye doğrudan bir tehdittir.
Türkiye’nin uluslararası ve ikili anlaşmalardan doğan hakları güçlüdür. Bu nedenledir ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bekasını yakından tehdit eden, egemenlik haklarını doğrudan hedef alan, varlık ve birliğini riske sokan her türlü eylem, hazırlık, kurgu, tertip, teşebbüs ve mütecaviz emellere karşı meşru müdafaa ve müdahale hakkını kullanmakla mükelleftir.
Türkiye’ye hiçbir güç yön tayin edemez. Türkiye Cumhuriyeti’ne kimse parmak sallayamaz. Bize parmak sallayanların parmağını kırarız.
Değerli Milletvekilleri,
Ne zaman devletimizin egemenliği, milletimizin geleceği tehdit ve tehlike altına girme riskiyle karşı karşıya kalmışsa Milliyetçi Hareket Partisi bu mücadeleyi yapacak devlet kurumlarına desteğini vermiştir, vermeye de devam edecektir. Çünkü ülkemize bir saldırı ihtimali varsa, terör örgütleri tarafından milli güvenliğimiz tehdit altındaysa tüm imkânlarımızla buna karşı koymak herşeyden önce bir vatan savunmasıdır, milli bir görevdir.
Bu duygu ve düşüncelerle MHP Grubu olarak Hükümet Tezkeresine KABUL oyu vereceğimizi ifade ediyor, muhterem heyetinizi saygılarımı sunuyorum."