Fikret Bila (p)
Türkiye'nin karanlıktan medet umma huyu
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırının araştırılmasına ilişkin önerge, TBMM’de, AK Parti ve MHP oylarıyla reddedildi.
Şaşırtıcı değil ama üzücücü ve düşündürücü…
Böyle bir önergenin reddedileceği iktidar partisi ve ortağı MHP’nin saldırıya ilişkin sözlerinden belliydi. Bu nedenle şaşırtıcı değildi…
Anamuhalefet Lideri’nin canına kast eden bir linç girişiminin araştırılmasını iktidar partileri neden istemez ? Olayın aydınlatılması, sorumluların saptanması ve yargı önüne çıkarılması neden istenmez ? Bir siyasetçi diğer siyasetçiye yapılan saldırının aydınlatılmasından neden kaçınır ? Anamuhalefet Lideri’nin güvenliğini de sağlamakla görevli iktidar, sorumluluğu altındaki bir olayın açığa çıkarılmasına yönelik bir önergeyi neden reddeder ?
Demokratik hukuk devletinde yaşanmaması gereken bir linç girişimi neden haklı gösterilmeye çalışılır ?
Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun dememek, araştırma önergesini Meclis’te reddetmek, ortak değerleri yok saymak, çok hem de çok üzücüdür.
Ve düşündürücüdür…
Karanlıkta kalmış her saldırının demokrasiye indirilen ağır bir darbe olduğunu tarihinden bilen Türkiye için, iktidarın Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırıyı araştırmaya gerek duymaması düşündürücüdür.
Olayı meşru göstermeye çalışan; yumrukla, tekmeyle, taşla, demir sopayla linç edilmeye çalışılan Kılıçdaroğlu’nu mağdur değil de fail gibi göstermeye anlayış; hak, hukuk, adalet, açıklık, aydınlık rejimi olan demokratik hukuk devleti açısından düşündürücüdür.
Böyle bir olayın araştırılmasını reddetmek bir yana, aydınlığa kavuşturmak, sorumlularını bulmak ve yargı önüne çıkarmak devletin ve onu yöneten hükümetin görevi ve sorumluluğudur.
İktidarın bu görevden kaçması onu sorumluluktan kurtarmaz.
Başta yaşam hakkı olmak üzere insan hakları, kişi hak ve özgürlükleri, siyasal haklar Anayasa’nın güvencesidir. Bu güvenceyi sağlamak, yaşama geçirmek ve korumak da devletin ve onu yöneten hükümetin temel sorumluluğudur.
Bu sorumluluktan kaçmak, Anayasa’ya aykırı bir tutumdur.
ORTAK ÇABA GEREKLİ
Tarihinde aydınlığa kavuşturulmamış, karanlıkta kalmış ne kadar olay varsa, ne kadar faili meçhul saldırı varsa, bundan en büyük zararı insan hakları ve demokrasi görmüştür.
Tarihe “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçen 1 Mayıs 1977’de Taksim meydanında gerçekleştirilen katliam gibi… 34 vatandaşımızın, patlayan silahlar ve yaratılan panikte ezilmeleri sonucu yaşamlarını yitirdikleri karanlık 1 Mayıs…
Kahramanmaraş, Sivas, Çorum katliamları gibi….
Abdi İpekçi. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Çetin Emeç, Gaffar Okkan suikastleri gibi…
Türk demokrasisi karanlıkta kalan bu olaylar nedeniyle çok ağır darbeler almış, binlerce gencini kurban vermiş, Türkiye çok zaman, kaynak ve enerji yitirmiştir.
Karanlıkta kalan olaylar, Türkiye’yi karanlığa gömen yolun kilometre taşları olmuştur.
Türkiye, sırf kısa vadeli siyasi fayda uğruna aynı hataya bir kez daha düşmemeli, ister iktidardan ister muhalefetten kime yapılmış olursa olsun, her saldırı, her organize suç, iktidar ve muhalefetin ortak çabasıyla tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılmalı; demokratik hukuk devleti mutlaka işletilmelidir.
ZONGULDAK’TAN BİLİRİM
Bugün 1 Mayıs işçi bayramı…
Emekçiler, Türkiye’nin çeşitli illerinde 1 Mayıs’ı kutlayacaklar, meydanlarda olacaklar…
Emekçilerin kutlamalarını düzenleyecek sendika yöneticileri, düzenleme komiteleri, mülki amirler, güvenlik yetkilileri ve görevlileri sorumluluklarının bilincinde olmalı, herhangi bir karanlık olaya, kargaşaya, tahrike, provokasyona izin ve imkân vermemelidir.
Ben işçileri tanırım.
Hele maden işçilerini daha iyi tanırım.
Zonguldak’tan bilirim.
Eğer yürüyorlarsa, ekmeklerinin, emeklerinin peşinden yürürler.
“Aşağıda ölüm, yukarıda açlık var. Aşağıda ölüm ihtimal, yukarıda açlık kesin” demesinden bilirim.
Ambulansta sedye kirlenmesin diye çizmelerini çıkarmaya çalışmalarından, servis otobüsünde koltuklar kirlenmesin diye ayakta yolculuk etmelerinden bilirim…
Hepsi aydınlığa hasrettir….
Hepsinin bayramını içtenlikle kutlarım.