Türkeş: Yerde milletvekilinin kanı var, bununla mı dünya barışını sağlayacağız?

AK Parti Ankara Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Delegasyonu Başkanı Tuğrul Türkeş, Gezi Parkı Davası’ndaki mahkumiyetin bozulması ve beş kişinin tahliyesi için en çok çabalayan siyasetçi.

Ne var ki Türkeş, gıda zehirlenmesi yaşadığı için, 16 Ağustos’ta TBMM’de yapılan Can Atalay oturumuna katılamadı. Türkiye İşçi Partisi İstanbul Milletvekili Ahmet Şık’ın saldırıya uğradığı kavgalı oturumu televizyonda izledi.

Türkeş, Şık’ı provokasyon çıkarmakla suçlarken, şiddet görüntülerden ötürü “TBMM açısından çok kötü oldu. Bir gün önce Mahmut Abbas’ı getiriyorsun. Dünyaya mesaj veriyorsun. Ertesi gün yerde milletvekilinin kanı var. Bununla mı barışı sağlayacağız?” diye konuştu.

Türkeş, ziyaret ettiği Gezi Parkı sanıkları için “Bende bir örgüt intibası vermiyor” dedi.

İşte, Tuğrul Türkeş’le söyleşimiz:

TBMM’deki Can Atalay oturumuna neden katılmadınız?

İki gün önce büroma getirdikleri yemekten zehirlendik. Ayakta geçirdik ama hastanede serum taktırdık.

Bu nedenle mi gidemediniz?

Evet. Oturumu televizyondan üzülerek izledim.

Manzarayı nasıl yorumluyorsunuz?

Ahmet Şık’ınki provokatif bir konuşmaydı. Kürsüye gelip hakaretamiz ifadeleri kullanırsa öbür tarafın elini bağlayıp seni seyretmesini beklemiyorsunuz. Yapılmaması lazımdı. Şık da amacına ulaştı. Bana göre üzgün değildir olanlardan.

TBMM açısından çok kötü oldu. Bir gün önce Mahmut Abbas'ı getiriyorsun, olağanüstü toplantıya çağırıyorsun, dünyaya mesaj veriyorsun. Ertesi günü yerde milletvekilinin kanı var. Hangi yerde? Bir gün önce Mahmut Abbas’ın ayağının bastığı yerde. Bununla mı biz barışı sağlayacağız? Bununla mı dünya barışına katkı sunacağız?

Milletvekili dediğin insanlarda asgari kültür, asgari feraset, bir bilinç olmasını insanlar arzu ediyor. Bunu parti ayrımı yapmaksızın söylüyorum.

Bir de kürsü dokunulmazlığı var. Alpay Özalan yumruk attı…

İşin hiç oraya gelmemesi lazımdı. Bu saatten sonra kim haklı, kim haksız; konuşmanın faydası yok. Kötü bir şey oldu.

Benim 2-3 ay önceden toplumun dikkatini çekmeye çalıştığım şey tam da bu nokta. “Türkiye'de demokrasi var, hürriyetler var, hukuk var, hukuk iyi işliyor” densin diye biz gayret ederken, vandalizm gene çıktı su yüzüne.

Hakimlerin bile okuyup okumadığını bilmediğimiz dosyalarda bütün siyasiler yüksek fikir sahibi. Fenerbahçelilik ve Beşiktaşlık gibi siyaset 21. yüzyılda Türkiye'ye yakışmıyor.

CHP ikinci kez çağrı yapıyor. Ne düşünüyorsunuz?
Netice alamayacaklarsa yapmasalar daha iyi olur.

Niçin?

Netice alınmayacaksa bu tip kavgaların Türkiye’ye de faydası yok. Kimseye faydası yok.

Ayrı bir şey formüle ettiler de diğer partilerle uzlaşma olduysa tabii ki meclis toplantıya çağrılabilir. Eğer olmayacaksa bir kavgaya daha ihtiyacımız yok.

Gezi Parkı için çok uğraştınız. Devam edecek misiniz? Bakalım, önümüzdeki süreci bir gözleyelim. Şu an yeni yorum yapmayı gerektirecek bir şey yok. Eylül ayında Avrupa Parlamentosu çalışmaya başlıyor. Türkiye, NATO’da birtakım toplantılara iştirak ediyor. Kendimiz aynaya baktığımızda ne görüyoruz ayrı, dışarıdan nasıl görünüyoruz’u bilahare ele almak lazım.

Kapıyı kapatmadınız tamamen.

Ben hiçbir zaman kapatmamışım. Türkiye’de hep hukuk hakim olsun, hürriyetler artsın, demokrasi daha iyi işlesin diye mücadele ettim.

Meclisteki kavga içeridekilerin durumuna nasıl etki etti?

Dosya muhtevasını bilmeyen herkes hala ahkam kesiyor. Bu tip kavgalar işi kamplaştırıyor. Casusluk diye bir dava açılmış ve topyekun beraat etmişler. Bu böyleyken bir kısmı benim de arkadaşlarım olmak üzere birçok siyasi “Oranın buranın casusu” diyor. Yüce Türk mahkemelerini otorite kabul etmiyor muyuz hiç birimiz? Benim üzüldüğüm nokta o. Kavala’ya üzüldüğüm kadar buna da üzülüyorum. Mahkeme karar vermiş, casusluktan beraat ettirmiş. Ee? TBMM çatısı altındaki en az 3-4 siyasi partinin üyeleri kararlara saygı göstermiyor. Hala adama casus diyor. Peki, nasıl ikna edeceğiz sizleri? Diyor ki “Her ne kadar berat etmiş olsa dahi, işte oranın adamı, buranın adamı…” Allah Allah!

Hukukun durumu ortada. Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay’ın kararları çelişiyor. Bu kaos birilerinde memnuniyet yaratıyor. Üst mahkemeyi nihai otorite olarak kabul etmiyoruz. Diğer taraftan, ekimde meclis açılınca yeni anayasa yapacağız. Peki nasıl olacak o? Anayasa Mahkemesi’ni dinlemiyorsak, anayasa, rahmetli Özal’ın tabiriyle bir kere, üç kere ezilmeyle zarar görmüyorsa o zaman niye anayasa yapıyoruz? Oraya kavşağı koymuşsun, “Bunu dinlemem, geçerim.” (diyorsun) Ne koydun oraya? Masraf etmeyeydin bari kırmızı ışığa!

Gezi Parkı sanıklarını ziyaretiniz nasıl geçti?
Moralli buldum. Kendileriyle aynı siyasi görüşe sahip olmayan birinin bu işe ilgi gösteriyor olmasından memnunlar. Son bir hafta içinde bir iletişimsizlik oldu Adalet Bakanlığı ile. O gecikmeye hayret etmişler.

Osman Kavala sizde nasıl bir intiba bıraktı?

Çok dingin. Bu kadar süredir bir nevi beyhude tutukluluğunun içinde olan insan açısından çok aklı başında. Eğitimli insan olmanın farkı diye değerlendirdim. Medeni, aklı başında insan ve çok dingin bakıyor meselelere. İnancı yükselmiş bir şahsiyet gözledim.
Ben Tayfun (Kahraman) Bey’in de o kadar genç olduğunu bilmiyordum.

Aileleri de çok aklı başında davranıyor.

Bir örgüt intibası vermiyorlar.

Tüm Gezi Parkı için tutukluları için diyorsunuz değil mi?

Beş kişinin ziyareti sonucunda; Osman Kavala, Can Atalay ve Tayfın Kahraman ile hanımefendiler (Çiğdem Mater, Mine Özerden) de öyle.

Diyelim ki üç PKK’lıyı, üç tane İşçi Partiliyi veya üç MHP'liyi görseydim farklı olurdu. Ama bunlara baktığında içinde farklılıklar olduğunu gözlemliyorsunuz. Bu tabi çok subjektif. Ama benim gözlemimde yok öyle bir şey.

Can Atalay nasıl geçti görüşmeniz?

Genel konuları konuştuk. Oturup dosya dosya konuşmuyorsunuz. Genel bir sohbet oluyor.

Görüşmelerden sonra Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanı bilgi istedi mi?

Yok, böyle bir fırsat doğmadı.

Başka bir ziyaret daha düşünüyor musunuz?

Şimdilik bu kadar. Zaten bu ziyaret kapsamın dışındaydı. Biz işin hukuk boyutuna dikkat çekmeye çalışırken, böyle bir ziyaret ihtimali çıktı. Hem onların arzu ettiğini duyduk. Çiğdem Hanım da diğer hanım da öyle. Onlarla da çok güzel geçti.

Nasıldı sohbetiniz?
İyi geçti. Dört kızdan sonraki erkek çocuğuyum. Dört ablam vardı ben büyürken, onun için. (Gülüyor)

Metin Özkan mağduru kadın iftiradan yargılanmış

“Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” atasözünü bilirsiniz.

Türk Dil Kurumu’na göre “bir kişi suçunu, zarar verdiği kişiye yüklediğinde” söylenir.

Eğer bu atasözü ile somut bir olay kastedilmiş olsaydı herhalde Metin Özkan’ın Ufuk Enginler’e açtığı iftira davasından başkası olamazdı.

Bahçeli’nin Eski Danışmanı

Özkan, üç yıl öncesine kadar tartışma programlarında muhalefetin en nefret ettiği simaydı.

Televizyonlardaki ‘yandaş’ konuk koltuklarının kombinesi Özkan’daydı. Bir akşam CNN Türk’te ise ertesi gün Habertürk’teydi.

Özkan, aslında MHP’liydi.

Bir ara MHP’nin kanalı BengiTürk TV’yi yönetti.

Bahçeli’nin danışmanlığına getirildi.

MHP’nin muhalefet ettiği 2016’dan önce Özkan azılı AK Parti karşıtıydı. MHP ile birlikte o da yüzünü Cumhur İttifakı’na çevirdi. Cumhur’un yanlışlarını bile savunacak kadar ileri gidiyor; muhalifleri teröristlikle, vatana ihanetle ve casuslukla suçluyordu.

‘Puro kutumu aldım’ dedi

Özkan yine tartışma programından çıktığı bir akşam, 23 Aralık

2023’te, İstanbul’da bir yemeğe katıldı.

Aynı masada bulunan Ufuk Enginler, ertesi gün çantasını yoklayınca 700 dolarının kaybolduğunu fark etti. Bir gece önce gittiği restoranın görüntüleri istedi. Görüntüleri incelendiğinde Özkan’ın elini çantasının içine soktuğunu ve avucundaki cismi cebine attığını gördü.

Görüntüler olaydan iki ay sonra Sedat Peker aracılığıyla basına ulaştırıldı.

Özkan, ekranlardan çekildi.

İfadesinde, “Masadaki puro kutumu aldım” dedi.

Hırsızlıktan soruşturma başlatıldı.

Yapılan incelemede, mekanın kamera kayıtlarının silindiği anlaşıldı. Eldeki kaydın, bilgisayar ekranından cep telefonuyla çekildiği belirlendi.

Bilirkişi incelemesinde şöyle deniyor:

“Erkek şahsın elini cisimlere uzattığı, 15 saniye boyunca elinin cisimlerin arasında olduğu, kaydın 38. saniyesinde elini çıkardığı, görüntünün net olmaması sebebiyle elinde ne olduğu anlaşılamayan bir cismin olduğu, cismi paltosunun sağ dış cebine koyduğu…”

‘Görüntü net değil’ diye kurtuldu

İddiaya göre savcı bu rapor üzerine iddianame hazırladı. Ancak başsavcı vekili iddianameyi geri göndererek, savcıdan takipsizlik kararı vermesini istedi.

Savcı reddetti.

Dosya el değiştirdi.

Nihayet 13 Haziran 2022’de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi.

Kararda Özkan’ın elinde ne olduğunun tespit edilemediği ifade edildi. Hırsızlıktan yargılanmaktan kurtulan Özkan, “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali iftiradan şikayetçi oldu.

Savcılık, iftiradan söz edebilmek için Özkan’ın hakkında ‘suçu işlemediği sabit olduğu’ için takipsizlik verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Kararın delil yetersizliğinden verildiğini, iddiaların doğru olup olmadığı kanıtlanamadığından iftira olup olmadığının da kanıtlanamayacağını kaydetti. Yani, iftira suçunun oluşmadığını vurguladı ve Enginler hakkında takipsizlik kararı verdi.

İftiradan dava

Özkan, itiraz etti.

İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği, itirazı kabul etti.

Kararda makul bir şüpheye dayanmayan şikayetin iftira olduğu savunuldu.

Yine savcı değiştirildi.

Enginler’e İstanbul 46. Asliye Ceza Mahkemesi’nde iftira suçundan dava açıldı.

Enginler, savunmasında şunları söyledi:

“Benim eylemim iftira değildir. Olayı kamera görüntülerinden gördüm. Görüntülerde çantama elini uzattığı, bir şeyler alıp cebine götürdüğü görünmektedir. Özkan’ı tanımam. Olay akşamı ortak tanıdığımız aracılığıyla aynı masada oturduk. Bu kişi mekan sahibidir ve görüntüleri bana bilgisayardan gösterdi. O dönem şikayetçi olmamıştım. Ancak görüntüler sızdırılmış. Şikayetçi olmama sebebim, Özkan’ın gazeteci olup MHP’ye danışmanlık yapmasıdır. Ne kendisinin ne de partisinin bu şekilde anılmasını istememiştim.”

Son duruşma 3 Temmuz 2024’te görüldü.

Mahkeme beraate hükmetti.

Beraat etti ancak…

Gerekçeli kararda, Özkan’ın çantadan bir şeyler aldığının sabit olduğu ancak aldığı cismin para olup olmadığının tespit edilememesi nedeniyle delil yetersizliğinden kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği kaydediliyor. Dolayısıyla bu eylemin iftira olarak değerlendirilemeyeceği ve anayasal şikayet hakkı kapsamına kaldığı vurgulanıyor.

Özkan, beraat kararına itiraz etti.

Dosya şimdi Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşınıyor.

Özkan, bir vakitler sahip olduğu siyasi ilişkileri kullanarak, bu kararı belki bozdurabilir.

Enginler’i mahkum da ettirebilir.

Ancak hiçbir mahkeme kararı kamu vicdanında kesinleşmiş bir hükmü değiştiremez.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırabilir.

Ama bütün mahalleyi susturamaz.

‘Şimşek istifaya niyetlendi, Yılmaz vazgeçirdi’

Türkiye, günlerdir Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in istifa ettiği iddiasını konuşuyor.

Şimşek, sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada, iddiaları yalanladı.

Ancak kamuoyu ikna olmuş değil.

Çünkü Şimşek politikaları, öngörülen şekilde sonuç vermiyor. Enflasyon ve hayat pahalılığı beklenen hızda düşmüyor.

Şimşek’in uyguladığı tasarruf tedbirleri işçileri, memurları ve emeklileri vuruyor.

AK Parti, toparlanamıyor ve oy kaybediyor.

Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’na geri döneceği ileri sürülüyor.

Erdoğan’ın iş görme şekli, bu ihtimalin mümkün olabileceğini düşündürüyor.

Neyse, konuya döneyim.

Şimşek, gerçekten istifa etti mi?

Şimşek’e yakın olduğunu bildiğim bir kaynağım bana “İstifaya niyetlendi. Fakat Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz vazgeçirdi” dedi. Kaynağım, Şimşek’in, kimi kararları AK Parti yönetimi tarafından engellendiği için istifaya niyetlendiğini vurguladı.

Şimşek, bugün istifa aşamasına gelmiş ve vazgeçirilmişse yarın pekala dilekçesini yazıp gidebilir.

O gün ne olur?

Bu sorununun yanıtını yaşayarak öğreneceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi