Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Tanrı ile yaptığı anlaşmaya aykırı Kraliçe Elizabeth tahttan feragat edemez

Parlamenter Krallık ya da Anayasal Monarşi olarak adlandırılır Büyük Britanya’nın siyasal sistemi. Bu, devletin başında olmasına karşın, hükümdarın yasa yapma başta olmak üzere birçok yetkisinin parlamentoya ait olduğu anlamına gelir. Yani hükümdar (Kraliçe) siyasi ya da idari bir role sahip değildir Birleşik Krallık’ta. Böyledir ama bu sembolik hükümdar Britanya halkının yaşamında inanılamayacak derecede önemli rol oynamayı sürdürür. Tahta çıkışının kutlandığı törenlere gösterilen ilgiden de kolayca anlaşılır bu.

2012’deki Elmas Yıldönümü’nde, yani Kraliçe II. Elizabeth’in tahttaki 60. yılında 1 buçuk milyona yakın insan Thames nehri kıyılarına dizilerek törenleri izlemişti. Londra nüfusunun yaklaşık yüzde 15’i demektir bu. Törenleri televizyonlardan izleyenlerin sayısı da 10 milyonu bulmuştu o yıl. Dün başlayan II. Elizabeth’in tahttaki 70. yılının kutlandığı Platin Yıldönümü’nde de aynı manzaralara tanık olundu. Ülkede dört gün ulusal tatil de ilan edildi. Törenlere katılımın milyonları bulduğu söyleniyor.

Halk memnun

Tüm bunların gösterdiği şudur; halk monarşiden memnun. İngiliz kamuoyu araştırma şirketi Ipsos Mori’nin yakın zamanda yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre halkın yüzde 80’i monarşinin varlığını sürdürmesinden yana. Yüzde 18’lük bir kesim ise kalkmasını istiyor. Demokrasi çağında halkın büyük bir çoğunluğu neden monarşiden yana? En yaygın neden olarak turistik açıdan getirisinin fazla olması gösteriliyor. Ancak hükümete bağlı resmi turizm ofisi Visit England, kraliyet konutlarının hiçbirinin İngiltere'nin en iyi 20 turistik yeri listesinde olmadığını açıklamıştı yakınlarda. En çok ziyaret edilen London Tower ise uzun zamandan beri Kraliyet’e ait değil. Yani monarşi lağvedilse ekonomisi pek zarar görecek gibi durmuyor Britanya’nın. Monarşik figürler (Prensler, prensesler) ilgi çekiyor olsa da bu sanıldığı kadar ciddi bir gelir kaynağı oldukları anlamına gelmiyor. Dil okullarının ülkeye kazandırdıkları “monarşi turizmi”nin getirdiklerinden kat kat fazla.

O halde soru hala geçerli; neden destekleniyor monarşi? Varlığını savunanlar demokrasinin sanıldığı gibi “işlediğini” düşünmüyorlar. Seçimlere katılım oranlarının azlığını anımsatarak “siyasi ilgisizliğin” yükseldiğini ileri sürüyorlar. Ülke başbakanının sadece iki partiden birinden seçildiği, başka bir partiden seçilmesinin olanaksız olduğunu da belirtiyorlar. Bunun monarşinin değil, büyük sermaye sınıfının tercihi olduğunu da ekliyorlar tabii. “Monarşisiz demokraside de durum aynı olacaksa neden kaldırılsın” diyorlar. Bu tür gerekçelerin yanı sıra Kraliçe'nin büyük ölçüde "siyasi süreçle ilgisiz" olduğunu anımsatıp bunun iyi olduğunu vurguluyorlar. Çünkü onlara göre Kraliçe Birleşik Krallık’ı temsil ediyor, Birleşik Krallık siyasetini değil. Dolayısıyla varlığı, bir aradalığı sağladığı için önemli.

Feragat edemez

Artık 96 yaşında biri Kraliçe. Bazı görevlerini yerine getiremediğini biliyoruz. Önemli bazı törenlerde yer alamadı örneğin. O zaman görevini bırakması, oğlu Galler Prensi Charles’a devretmesi gerekmez mi? Tabii gerekir de olmaz. Kraliçe’nin emekli olması da, tahttan feragat etmesi de olası değil. Hugo Vickers adında bir Kraliyet Tarihçisi vardır. “Kraliçe Elizabeth 1953'te tahta çıktığında Tanrı ile yaptığı anlaşmaya aykırı olduğu için tahtından feragat etmesi düşünülemez” diyor örneğin. “Tanrıyla anlaşma” taç giyme töreninde Anglikan Başpiskoposu tarafından ettirilen yeminin bir parçası. Kraliçe Anglikan Kilisesi’nin de başı aynı zamanda, yeminini çiğneyemez.

Bir yolu var

Ama şu olabilir: Kraliçe tahttan çekilmek zorunda kalmadan yetkilerini Galler Prensi’ne (yani Charles’a) devretmek isterse naiplik yoluyla bunu yapabilir. Bu kurum Galler Prensi, Anglikan Başpiskoposu, Başbakan, Avam Kamarası Başkanı, Lordlar Kamarası Başkanı, Kraliyet Başsavcısı gibi önemli pozisyon sahiplerinden oluşturulur. Naipler, Kraliçe’nin görevlerini yerine getiremediğine karar verirse taht el değiştirir. Bir doktor raporu gerekecek bunun için de tabii. Ama onca yaşına rağmen Kraliçe Elizabeth’in ciddi bir sağlık sorunu yok. Yani son nefesini verinceye kadar, eğer akli melekelerini yitirmezse, tahtta kalmaya devam edecek demektir bu. Tahta çok düşkün müdür bilemem ama istese de bırakamayacağını bildiğim için, Kraliçeliği çok istediği için sürdürdüğünü düşünmüyorum tabii. Gerçekten yorgunsa, karar alamaz ya da veremez durumda olursa “ettiği yemini” bozmanın bir yolunu bulurlar herhalde.

Nasıl bulurlar? Bilmem, ama bulurlar. Çünkü Fransa’ya, Almanya’ya benzemez İngiltere. Adı geçen ülkelerin soyluları Katolik Kilisesi’yle birleşip köylüleri ezmişti. Kilisenin kuralları hala baskındır oralarda. İngiltere de ise soylular köylülerle birleşip Katolik Kilisesi’ni ezdiler. Katolik Kilisesi’ni de kurallarını da takmazlar o yüzden İngilizler. O kadar katı değillerdir yine aynı gerekçeyle. Kendi kiliseleri (Anglikan) var zaten, daha ılımlıdır Katoliklerden falan. Laik bir ülke olmamasına rağmen halkı son derece seküler, (laiklikle aynı anlama gelmez bu kavram bu arada, hatırlatırım) kiliseden uzak bir halktır. Yeminin bozulmasını değil, verilen bir sözün tutulmayışını mesele yapabilirler en çok.

Bu nedenle Kraliçe eğer yeminini bozacaksa bunu yine kendi kilisesi aracılığıyla kılıfına uydurarak yapar.

O noktaya gelsin iş. O da olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi