Prof. Görür: Adana ve Kıbrıs’a dikkat

Prof. Dr. Naci Görür, üç yıl önceki Elazığ Depremi'nden sonra Doğu Anadolu Fayı üzerindeki Kahramanmaraş’a dikkat çekmişti. Öngörüsü doğru çıktı ve 6 Şubat’ta 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydan geldi. Tam 11 şehir yıkıldı, 41 bini aşkın yurttaş hayatını kaybetti.

Görür, 6 Şubat’ın ardından Hatay ve Adana için uyarı yaptı. Ve o da dün gerçekleşti. Hatay’da, 6.4 büyüklüğünde deprem yaşandı.

Bu gelişme üzerine dün gece Prof. Görür’ü aradım.

Hem Hatay Depremi’nin olası sonuçlarını…

Hem de Görür’ün bundan sonra nerede bir deprem beklediğini sordum.

Bu sizin öngördüğünüz deprem miydi?

Evet. Kahramanmaraş depremleri olunca “Hatay’a ve Adana havzasına dikkat” dedik. Onu dememizin nedeni, Kahramanmaraş’ta deprem olunca enerjinin bir kısmını güneye, bir kısmını kuzeye transfer eder. Şimdi Hatay’da 6.4 olunca bizim beklediğimiz buydu. Ben bundan sonra Kahramanmaraş-Hatay arasında daha büyük bir deprem beklemiyorum. Kırılacak bir şey kalmadı. Enerji büyük ölçüde boşaldı. Ufak tefek olur.

Bu bağımsız bir deprem mi, Kahmanmaraş’ın tetiklediği bir deprem mi?

Sismologlar çalışma yapıp diyebilirler ki “Bu artçı deprem” ya da “bağımsız.” Vallahi beni de ilgilendirmiyor. İster artçı olsun, ister bağımsız; bu akademik bir konu. Bilim dünyasında tartışılsın.

Nerede deprem olacak, hangi fay kırılacak, o fay mı var, bu fay mı var; bu tartışmaların milletin gündeminden kalkmasını istiyorum. Hangisi olursa olsun, fark etmez, deprem bir gerçekliktir. Ülkenin beka sorunudur. En önemli sorunudur. 13 milyon senedir deprem üreten mekanizma bu coğrafyada oluşmuştur. Daha milyonlarca sene de devam edecektir. Biz de depremleri durduramayacağıma göre zararını azaltacak deprem dirençli kentler oluşturmaya yönelmeli, enerjimizi buraya vermeliyiz.

Bu deprem başka bir depremi tetikler mi?

Kahramanmaraş - Hatay arasında tetiklenecek bir şey kalmadı. Ufak ufak artçılar olacak. Daha büyük deprem yok. Ama Adana havzasında fay sistemleri var. Doğu Anadolu Fayı’nın devamı. Onlarda deprem olabilir, bekliyoruz. Bir de Kıbrıs’ta. Çünkü Anadolu, kimisine göre üç, kimisine göre yedi metre, Doğu Anadolu Fayı boyunca güneye kayıyor. Bu kayma sırasında saat ibresi yönünde döndü. Öyle olduğu için Kıbrıs’ta fayları yükledi. Bir de Kıbrıs’ın güneyinde Helen-Kıbrıs yayı var. Anadolu bir anlamda Afrika levhasının üzerine tırmandı. Kıbrıs’ta faylarda bir gerilme muhakkak olmuştur. Bir hareket olursa şaşırmayacağız. Orayı da uyarıyoruz.

Siz şu an Adana ve Kıbrıs’ı uyarıyorsunuz.

Evet. Niye? Kahramanmaraş depremleri oralara enerji transfer etmiş olabileceği için.

Tsunami ihtimali?

Ben olacağını sanmıyorum. Doğrultu atımlı faylarda denizde hacim değişiliğine neden olacak hareketler beklemiyorum.

Hatay dün muhtemelen orta hasarlılar da yıkılmış olmalı. Hatay’a ne öneriyorsunuz?

Hükümet diyor ki, “Biz bir ayda hazırlığımızı yapacağız, bir senede ev yapacağız.” İtiraz ettim. “Sakın, bunu yapmayın, önce mikro bölgeleme çalışması yapın, kent verilerini ona göre seçin” dedim. Ben bütün kentlerin mikro bölgeleme çalışmalarını yapıp ondan sonra deprem dirençli kent olmayı onun üzerine bina etmelerini istedim.

Mikro bölgeleme nedir?

Bir kentin doğasının tüm özelliklerini bilip kentin yönetimini, mekan kullanımını o verilere dayandırmak. Bir belediye başkanı mikro bölgeleme verileri olmadan karar vermemeli. Mikro bölgelemede deprem açısından tehdit unsurları nelerdir? Mesela faylar. Hangi faylar kenti tehdit ediyor? Eni ne, boyu ne, derinliği ne. Deprem üretme periyodu ne? En büyük deprem kapasitesi ne? Tarihi depremler ne? Bunları bilecek ki, kent kaç büyüklüğünde bir deprem tehdidi altında, onu bilsin. Mikro bölgelemede zemin etütleri yapılır. Neresi sağlam, neresi çürük, nerede sıvılaşma oluyor… Belediye başkanı bunu bilecek ki, “Şuralara bina yapmayın, yeşil alan olmak zorunda. Bu bölgede iki kattan fazla yaparsanız canınızı okurum. Şurada daha yüksek yapabilirsiniz, çünkü zemin müsaittir” diyecek.

Bunlar çalışma yapılıyor, kaldırıp atıyorlar. Okuma yok, vizyon yok, bana anlattırma.

Hatay’a geldiğimiz zaman, bunlar diyor ki, “Bir ayda hemen başlayacağız, bir senede bitireceğiz.” Ya mikro bölgeleme yapmadan olmaz. Hatta Twitter’da dedim ki “İnşallah sesimi duyururum.” Bir gün sonra bana bilgi geldi. Şöyle: “Hocam biz ayrıntılı mikro bölgeleme yaparak, yer tespiti yapıyoruz.” Buradan anlaşılıyor ki, mikro bölgelemeyi de bilmiyorlar. Zannediyorlar ki mikrop bölgeleme anında yapılır. Bir seneden önce mikro bölgeleme yapamazsın. Öyle ucuz da bir iş değil. 1999-2000’da İstanbul’da kimi semtlerde mikro bölgeleme yaparken, 25 milyon dolara ihaleler yapılıyor. Bu çok yönlü bir çalışma. Öyle bir ayda, beş ayda olacak bir iş değil.

Bana bu bilgiyi veriyorlar ki sus gibi olsun. Biz susarız, ederiz ama işin esası bu değil. Yıkılmış bölgede yıllarca bekler mi insanlar, elbette birşey olacak. Bu iş bilimin ışığı altında olmalı.

Enkazın kaldırılması doğru bir karar mı?

Artık insanlar yaşamıyorsa tabi ki kaldırılacak. Bunların usulüne ve uluslararası kaidelere göre bertaraf edilmesi lazım. Aksi halde çok büyük çevre kirliliğine neden olurlar. Başka ülkelerde geri dönüşüme tabi tutulur. Önemli miktarda kazanç elde edilir. Depremde verilen hasarın önemli bir kısmı geri dönüşümle sağlanır. Götürüp bir yere gömer, üzerini kapatırsınız, biyokimyasal ve fizikokimyasal reaksiyon başlar ve zehirli ağır metal, toksik maddeler olur. Bunlar toprağa, akarsuya, deniz suyuna yayılır. Depremin fiziki öldürdüklerinin yanında bir o kadar da uzun dönemde kanser ve salgın hastalık olur. Kafanıza göre götürüp derelere, kuyulara koyup üzerini örtemezsiniz. Yeraltı suyuyla ve havayla ilişkisini keseceksiniz. Aksi halde denize gidecek, balık yiyeceksiniz balıkla size gelecek besin zinciri vasıtasıyla. Şaka değil, çocuk işi değil bunlar.

Meğer depremde Hatay Adliyesi’nde duruşma görülüyormuş!

Hatay, dün 6.4 ve 5.8 büyüklüğündeki iki depremle sarsılınca herkes şu soruyu sordu:

“Acaba binalarda kimse var mıydı?”

Neyse ki birkaç bina hariç, Hatay’daki binalara tamamı boştu. Devlet yetkililerinin günlerdir yaptığı binalara girilmemesi uyarısına Hataylılar büyük ölçüde uymuştu.

Uymayanlar olmuş muydu?

Olmuştu!

Onlardan biri de meğer Hatay Adliyesiymiş!

Birkaç gün öncesine dek avlusunda kurulan çadırlarda hizmet veren Hatay Adliyesi, nedense binasına geri dönmüş. Ve deprem sırasında binada duruşmalar görülüyormuş.

Avukat Bülent Akbay, dün gittiği bir soruşturma için adliyeye gittiğini ve binaya geçildiğini gördüğünü anlatıyor. İçeride duruşma görülürken depreme yakalandıklarını anlatan Akbay, elektriklerin kesildiğini, sarsıntı olduğunu, sıvaların döküldüğünü, içeriyi toz bulutunun kapladığını, polislerin telefon ışığı sayesinde dışarıya çıkabildiklerini söylüyor.

Akbay anlatıyor:

“Antakya’da adliyeye gittim. Birinci, ikinci ve üçüncü katının açık olduğunu gördüm ve çok şaşırdım. Daha önce çadırdaydılar. Adliyede savcıların, adliye personelinden bazılarının ve polislerin orada olduğunu gördüm. Hakimlerin dışındaki herkes neredeyse şehir dışından görevlendirilmişti. Saat sekiz civarında duruşma salonundayken, tam hakim karar verecekken, birden elektrik kesildi, müthiş bir sarsıntı olmaya başladı, duvarlardan sıvalar dökülmeye, çatırtılar gelmeye başladı. Adliye binası altı katlı olduğu için birinci depremin sallantısı devam ederken, ikinci deprem geldi. 4-5 dakika yerimizden kalkamadık. Toz bulutuna döndü. Karanlıkta polislerin telefon ışıklarıyla dışarı çıktık. O adliyeye adam sokmak cinayet gibi bir şey.”

Gerçekten de bir cinayeti kolaylaştırmak, bu.

Aklıma almıyor.

Ya adliye binası çökseydi?

Ya hakimler, savcılar, avukatlar, polisler ve vatandaşlar enkaz altında kalsaydı?

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Binalara girmeyin” uyarısını, evine adım atmayan vatandaşa değil, yargı personelini adliye binasına sokan sorumsuzlara yapmalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi