Can Kakışım
“O Oylar Size Emanettir, Emanete Hıyanet Edecek misiniz?”
AKP iktidara geldiğinden beri duymaktan artık usandığımız “yeni anayasa” tartışması, seçim sonrası ve yeni bir seçimin hemen arifesinde yine konuşulmaya başlandı. Cumhur İttifakı üyeleri, hazırlayacakları anayasanın parlamentoda kabulü ya da en azından referanduma götürülmesi için önümüzdeki günlerde muhalefet partilerinden de destek almaya çalışacak.
Türkiye’ye yeni ve daha modern bir anayasanın gerekli olduğu konusunda uzmanlar hemfikir. Ama esas sorunun mevcut anayasa değil, “darbe anayasası” olarak bilinen bu anayasayı bile uygulamaktan imtina eden AKP iktidarı olduğunu da herkes görüyor. Sözgelimi, Türkiye’de anayasanın sadece iki maddesi; ifade özgürlüğünü düzenleyen 26. Maddesi ve uluslararası sözleşmelerin amir hüküm olmasını öngören 90. Maddesi hakkıyla uygulansa ülkedeki adalet sorunlarının önemli kısmının çözüleceği ortada.
Peki AKP bunu neden yapmıyor? Çünkü amacı hiçbir zaman demokratikleşme olmadı. Demokrasi AKP için, Erdoğan’ın yıllar önce söylediği gibi gidecekleri yere kadar kendilerini götüren, işleri bittiğinde inecekleri bir araç oldu. Yönetimde bulunduğu 21 sene içinde Türkiye’yi demokrasi, insan hakları, özgürlük endekslerinde dibe vurduran bir hükümetin çağa uygun, özgürlüklerin önünü açan bir anayasa hazırlaması akla ve mantığa aykırı.
Bugün de anayasa tartışmasının AKP açısından somut bazı getirileri var. Bu sayede hem kamuoyunda bunu tartıştırarak ülkenin reel gündemini gözden kaçırmayı hem de seçime gidilen süreçte kendi kitlelerini konsolide etmeyi amaçlıyorlar. Aynı zamanda, hazırlayacakları metnin ülkenin seküler yapısını daha da tahrip edecek ve müstakbel hukuksuzluklarına kanuni kılıf kazandıracak nitelikte olması da gayet olası.
Üstelik AKP bu anayasayı hazırlarken muhalefetle istişare görüntüsü vererek yurtdışında meşruiyetini artırmaya ve kendisine çoğulcu bir imaj kazandırmaya da çalışacak. Zaten başta da belirttiğimiz gibi anayasanın kabulü ya da referanduma sunulması için bu tasarıya muhalefetin de destek vermesi şart.
Bu konuda CHP-İyi Parti hattının net bir duruşa sahip olması gerekiyor. AKP gibi demokratik hukuk devleti ilkelerinden kopuşu simgeleyen bir iktidarla anayasa çalışması yapmayı kategorik olarak reddetmek bu kapsamda verilecek en iyi cevaptır. Nitekim iki büyük muhalefet partisinin lideri de AKP iktidarının anayasa hazırlama meşruiyetine sahip bir hükümet olmadığını zaman zaman dile getirmiştir. Muhalif kitlelerin ezici bir çoğunluğu da bu düşüncededir.
Fakat muhalefetin diğer kanadından gelen açıklamalar endişelenmemizi gerektiriyor. Örneğin Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turundan hemen sonra “Cumhur İttifakı beraber çalışalım derse çalışmaya hazırız” demişti. Parti sözcüsü İdris Şahin ise henüz birkaç gün önce anayasayla ilgili “samimi bir girişim” olursa katkı sağlayacaklarını açıkladı.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ise geçen hafta Halk TV’de Kürşad Oğuz ve Şule Aydın’ın programında “Aileyi korumak için gelecek her türlü anayasa teklifine destek veririz” derken, ondan iki gün sonra da sosyal medya hesabından “Kimseye kapıyı kapatmayız” notuyla bir video paylaştı.
Altılı Masanın adil olmayan yapısı sayesinde 25 vekil kazanan bu partilere, parlamentoya 10 vekil sokan ve mecliste Gelecek Partisi’yle ortak grubu olan Saadet Partisi’ni de eklemek gerekiyor. Zira bu partiler öyle ya da böyle siyasal İslam geleneğinden geliyor ve devletin seküler yapısının daha da esnetilmesi, İslami değerler ya da en azından Davutoğlu’nun söylediği gibi “aileyi korumak” gibi gerekçeler üzerinden AKP ile bir araya gelmeleri uzak bir ihtimal değil. Muhafazakâr tabanlarıyla ayrı düşmek istemeyen bu partiler AKP ile ortak anayasa çalışmasında bulunarak üzerlerindeki “CHP ile yol yürüme” imajından soyutlanmayı deneyebilirler.
Muhalefetin iki ağır topu CHP ve İyi Parti’den bu konuda bu partilere dönük güçlü bir uyarı ya da eleştiri henüz gelmedi. Oysaki bu partiler, Altılı Masa kurgusu sayesinde önem kazandı ve parlamentoya da CHP’lilerin oyu sayesinde girebildi. Dolayısıyla kendilerine oy veren muhalif/seküler kitlelere borçlu durumdalar. Onlara bu borcu hatırlatacak ve “O oylar size emanettir, emanete hıyanet edecek misiniz?” diye soracak bir muhalefet aklına ihtiyaç var.
28 Mayıs’tan beri muhalif/seküler kitleler kendilerini daha da yalnız ve dışlanmış hissediyor. İktidarın yabancılaştırdığı bu insanlar en azından muhalefet partilerinden artık kendi hassasiyetlerine ve yaşam tarzlarına sahip çıkmasını bekliyor. Bunun için de her şeyden önce, oy vererek meclise gönderdiği vekillerden sadakat talep ediyorlar. Bunu mevkidaşlarına hatırlatmak ve AKP ile anayasa konuşmanın “kuzuyu kurda emanet etmek” olduğunu anlatmak ise iki büyük muhalefet partisinin yetkililerine düşüyor.