Mustafa K. Erdemol
Muhammed bin Salman Türkiye’de: Sevmeyen de katil diyen de gözünün içine bakıyor
Kimileri katil, kimileri ülkesini “çağdaşlaştıracak” büyük bir reformist olarak adlandırıyor onu. Hakkında iyi düşünenler de kötü düşünenler de ya ayağına gidiyor ya da ülkesinde ağırlıyor. Özellikle Cemal Kaşıkçı cinayetinden sonra daha da görmezden gelmesine rağmen ABD Başkanı Joe Biden bile yakında Suudi Arabistan’a giderek, aslında “fiili kral” olan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’la (MbS) görüşecek.
'Biden bile gidiyor' deyip AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan’ın onca ağır hakaretler savurduktan sonra MsB’yi ağırlamasını normal karşılayanlara anımsatırım; Biden, sevmediğini belli ettiği MsB için hiçbir zaman hakaret içeren nitelemelerde bulunmadı. Dolayısıyla Biden’inkinden çok Erdoğan’ınki keskin bir “u dönüşüdür”. Benzeri dönüşlerine daha önce de rastlandığı için Erdoğan’dan söz etmenin anlamı yok şimdi. Biz MsB’ye bakalım? Kimdir Veliaht Prens? Nasıl bir anda tüm dünyanın önemsediği biri durumuna geldi?
Rakiplerini mali olarak sıfırladı
Kral Selman’ın birçok oğlundan biriydi MsB. En az tanınan oğullarından biri üstelik. 2015 yılında henüz 33 yaşındayken veliaht ilan edilmesine hanedanın önemli prenslerinin şaşırdığını, itraz ettiğini biliyoruz. İtirazlarda haklılık payı da vardı çünkü bu “adı az duyulan” Prens’in ülkesindeki tüm kilit karar alma merkezlerini kontrol etmeye yönelik gizli girişimleri olduğu biliniyordu. Veliaht olduktan sonra rakiplerini yolsuzluk suçlamalarıyla safdışı bırakması zor olmadı. En önemli rakipleri Turki Ben Naser ile Valid Ben Talal'ı mali anlamda çökerterek, gelecekte para güçlerini kendisine karşı kullanmalarının önüne geçti.
Çok ama çok kısa bir süre içinde Veliaht Prens’in, “fiili Kral” olduğuna tanık olduk. 2017’de tam 35 yıl süren sinema yasağını kaldırması, 2018’de kadınların otomobil kullanmalarına izin vermesi, yine kadınlara yönelik stadyum yasağını sona erdirmesi, daha da önemlisi ülke sokaklarında dini kuralları kontrol eden Din Polisi’nin yetkilerini azaltması gibi çok önemli uygulamalara imza attı MsB.
En önemlisi şu
Veliaht Prens’in tüm bu reform benzeri uygulamalardan daha da önemli olan girişimi Suudi Arabistan ekonomisini çeşitlendirmek, fiyatları sürekli değişkenlik gösteren petrole olan bağımlılığı azaltmak amacıyla 2030 Vizyonu’nu planlamasıydı. 200-300 trilyon dolarlık devasa yatırımları içeren iddialı bir ekonomik plandır bu. Amaç Suudi Arabistan'ı bir altyapı merkezi haline getirerek, dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri yapmak. Petrole bağımlılıktan kurtulma girişimleri aslında Kral Abdullah döneminden itibaren başlamıştı. Kral Abdullah da İslam'ı ılımlı, bilimsel bir güç olarak yeniden diriltmeye çalıştı. Kral Abdullah Teknoloji Üniversitesi bu amaçla kurulmuştu.
Çok önceden başlatılmış bu atılımı daha da ileriye götürmek bu genç prense nasip oldu. Çünkü bunu uygulamak için koşulları, - rakiplerini tasfiye dahil - bir çok müdahaleyle lehine çevirebildi. En cesur girişimlerinden biri muhafazakâr Vahhabi din adamlarının klasik yapısına karşı bir tür “Ilımlı İslam” oluşturmaya çalışması. Aslında bunda etken İran’dan duyduğu korkudur. MbS’nin ilginç bir değerlendirmesi var: “Suudi Arabistan'daki aşırı dinci yöntem, İran Devrimi ile Mescid-i Haram'ın Mekke'deki aşırılık yanlıları tarafından kuşatılmasının bir sonucudur. Ben gencim, vatandaşlarımızın yaklaşık yüzde 70'i de genç. İran Devrimi nedeniyle hayatımızı böyle bir bataklığa asla sokmak istemiyoruz. Artık bu dönemi ortadan kaldırmak, dinimizi, geleneklerimizi güvende tutmanın yanı sıra toplumumuzun gelişimine odaklanmak istiyoruz. 1979'dan sonra yaratılan yaşam tarzımıza devam etmeyeceğiz. O dönem kapandı”.
Zor ama imkânsız değil
Cesur ifadeler. Ülkenin nüfusunun gerçekten de yüzde 70’i 35 yaşın altında. Twitter’ın en aktif kulanıcıları da bu kesim. Dolayısıyla reformların genç savunucuları için de hatta patrimonyal siyasi rejimin muhalifleri için bile Suudi Arabistan'da değişiklik MbS ile mümkün olabilir. Buna inanç hayli yaygın ülkede.
Reformlarında başarılı olabilirse MbS, hem ülkesinin hem de vahhabiliğin olumsuz izlerini silebilir. Ülkede ılımlı İslam’a kapı açacak hiçbir teoloji ya da sistem mevcut değil. Dış politikası kesinlikle mezhepçi, bu nedenle çok kapsayıcı olamıyor Arap/İslam coğrafyasında. Gerçekleştirlecek reformlar bunu ortadan kaldırabilir.
Peki kolay mı reformların başarılı olması? Kolay değil elbette. İmkansız da değil ama zor. Şeriatla yönetilen bir ülke olarak ekonomik özgürlüğün de faiz ekonomisinin de ülkede uygulanabilirliği yok. Toplumun kültürel normlarında ciddi bir değişiklik şart yani. Ancak Veliaht Prens, zorlukların farkında, bu nedenle de “üstten, jakoben tarzda bir reform” dayatıyor topluma.
Bunları yaparken son derece tartışmalı, hatta korkunç uygulamalara da imza atıyor MbS. Kaşıkçı cinayeti ya da 2015’te Yemen iç savaşına, savaşı daha da kötüleştirecek müdahalesi, Lübnan Başbakanı Saad Al-Harari'yi bir ziyaretinde Riyad’da rehin alması gibi uygulamalara yani.
Sadece bölgede değil tüm dünyada yaptıklarıyla dikkat çeken, Suudi Arabistan’ı ekonomik bir çekim merkezi yapacak olan 2030 Vizyonu ile de en azılı düşmanlarını bile (Biden gibi) ayağına getiren ya da kendisine “katil” diyen (Erdoğan gibi) liderlerce “dostlukla” karşılanan biri Muhammed bin Selman.
Dostluğunu, desteğini, parasını almak için “katil” diyenler bile “sevgiyle” karşılıyorlar ülkelerinde onu. Bir zamanlar ettiği hakaretleri unutanlar bu genç Prens’in müttefiki olmak için yarışıyorlar.
Bazılarının ki stratejik tabii. Bazıların ki ise “tamamen duygusal”.