Ayşenur Arslan
Medyanın Sefaleti
“Haydutların işi gücü savaş. Ellerinde derme çatma bir ordu. Birkaç tane de düzme kahraman. Dövülüp duruyorlar. Hükümet ölçmüş, biçmiş, uygun görmüş, Sevr Antlaşması’nı imzalamış. Size ne oluyor a zırzoplar? Boş yere kan dökmenin alemi var mı?”
Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabında aktardığı bu sözler, Ali Kemal’e ait. Hani İstanbul işgal ettiğinde neredeyse bayram eden “Mütareke Basını”nın en ünlü ismine..
O ve yandaşları neler yazmamıştı ki!
İzmir fevkalade sakindi mesela. Mustafa Kemal de sonu olmayan bir maceraya atılmış bir “çapulcu”!
Hatta bir yazısında şöyle demişti Ali Kemal:
“Bu zavallı vatanı Mustafa Kemal’in muzaffer olma ihtirasından kurtarmalıyız.”
*. *. *
Bu ve benzeri alçaklıkları tarihi belgelerden, anılardan okuyup öğrendik.
Yarın 44. Yıldönümünde anacağımız 12 Eylül sonrasında ise bizzat tanık olduk.
44 yılın ikinci yarısında başı göğe ermiş ne kadar yazar varsa, darbeyi ve dayatılan neoliberal sistemi, özelleştirmeyi alkışlarla karşılamıştı!
Ah, ne kadar da doğru zamanda harekete geçmişti asker..
12 Eylül olmasaydı kardeş kanı durur muydu..
Evren ve Özal hedefi açıkladı: Özelleştirme ile çağ atlayacağız..
Başta her devrin yazarı Mehmet Barlas, yamacında sağın, en sağın, ortanın kalemleri bir mutlu oldular, bir mutlu oldular.
Sağ siyasetin baştacı Rauf Tamer örneğin, şöyle yazabilmişti:
“Kenan Evren’in söyledikleri, her hukukçunun ve her profesörün başucuna bir MUKADDES KİTAP GİBİ asılacak cinsten sözlerdir.”
*. *. *
Aynı Rauf Tamer, aynı Mehmet Barlas “hadi 12 Eylül ile hesaplaşıyor-muş gibi yapalım” kampanyasında bu kez, Erdoğan için Evren’e karşı kalem oynatmıştı.
Kenan Evren’in sözlerini ezber eden hukukçulardan mı akıl almışlardı, bilmiyorum, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olabileceğine “fetva” vermişlerdi.
Eğer yaşıyor olsalardı bugün de Erdoğan’ın “teğmenleri temizleme” operasyonu için döktürürlerdi herhalde. Maksat Saray’ın -ve elbette kendilerinin- bekasını savunmak değil mi!
Medya da zaten bu işe yaramıyor mu!
*. *. *
12 Eylül’ün yıldönümü yaklaşırken geçenlerde Gökberk Ergenekon aradı. Devlet eski bakanlarından ve DYP milletvekili olarak iktidar labirentinde epey dolaşmış bir isim.
Son 40 küsur yılı “Özal’ın ANAP’ı ve Erdoğan’ın AKP’si 12 Eylül’ün YENİ NESİL MİLLİ GÖRÜŞ iktidarları” diye özetledi.
“Her ikisinin kuruluşları ve fonksiyonları birebir aynıdır” dedi. Ve iki iktidar döneminin “aynılarını” şöyle sıraladı:
Dış alem (ABD ve genel olarak Batı) desteği
İstanbul finans desteği
İstanbul medya desteği
Tarikat - cemaat desteği
Ve sonuç: İlk seçimde tek başına iktidar!
*. *. *
Dünya tatlısı bir evladın, Narin’in katledilmesinde acıya ne eşlik etti, farkında mısınız? Unuttuğumuz gerçekler!
Son dönemin parlak gazetecilerinden Emrullah Erdinç, Narin’in köyünde tanık olduklarını anlatırken gözümüzün önünde duranı gözümüze sokuverdi.
“Köylüler konuşmadı. Çünkü şunu biliyorlar: Polisi, jandarması ile devlet işi bitince gider. Ama aşiret oralıdır, oradadır. Köylü onun kurallarına uymak zorundadır.”
O aşiretin hangi tarikata / cemaate yakın olduğunu ekleyin.. Narin’in cenazesinde AKP milletvekili ile fotoğraf çektirme yarışına giren köylü kadınları hatırlayın.. Tablo tamamlanır. AKP’nin, yakın tarihin en kötü yönetimini sergilemesine rağmen neden 22 yıldır iktidarda kalabildiğini anlatır.
Coğrafya gerçekten de kader! Narin’i katleden de aslında coğrafyamızı “İnanç özgürlüğü” diye diye karanlığa teslim edenler! Medyası, iş dünyası, tarikatları ile o karanlığa çimento taşıyanlar!
Bu ve benzeri yazılardan linç malzemesi çıkaracak.. Beni boşverin “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenlerin “linç edilmesini” meşrulaştıracak alçaklar!
Ne kolay kıyıyorlar evlatlarımıza!!!