Fikret Bila (p)
Küfür ve hakaret dilinin siyasi hedefi
Türkiye’de siyasetin dili giderek ağırlaşıyor. Her seçim kampanyasında bir öncekine göre, daha fazla hakaret, daha fazla küfür, daha fazla tehdit işitiliyor.
Çatışmacı dil, bir siyaset yapma yöntemi olarak var olmakla birlikte, Türkiye’de kullanılan üslup, bu tanımın çok ötesinde, çok ağır bir dile dönüştü.
Özellikli bu yerel seçim kampanyasında, “hakaret dili”nin daha yoğun kullanıldığı gözleniyor.
Bir dizi örnek
Son dönemde bazıları doğrudan küfür niteliği taşıyan, aralarında mahkeme kayıtlarına geçmiş ve cezalandırılmış olanları da bulunan hakaret dilinden örnekler sunalım:
“Edepsiz, şirret, sahtekâr, düzenbaz, yalancı, şerefsiz, alçak, kâfir, illet, zillet, terörist, vatan haini, öküz”
Son olarak Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, Amasya’da halka hitap ederken, “Bu adilere sandıkta cevap verecek misiniz” diyerek, muhalefete “adi” sıfatını da yakıştırdı!
CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve muhalefet sözcüleri de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastederek, “ulusunun çıkarlarını korumayan haindir, diktatör, faşist diktatör firavun” gibi ifadeler kullandılar ve bu ifadeler de davalık oldu.
İktidar kanadında hakaret dilinin yanı sıra “tehdit” yüklü üslup da giderek belirgin olmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in seçimden sonra cezaevine girebileceklerini ima eden konuşmaları dikkat çekiciydi. Keza yine iktidar kanadından, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş’ın seçilse bile görevden alınacağı mesajı içeren açıklamalar yapıldı.
Tehdit üslubu bir muhabirin darağacı önünden yaptığı televizyon yayınında, halkın idam edilmesini görmek istedikleri arasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun da bulunduğunu söylemesine kadar vardı.
Suçlu ve gayrimeşru gösterme
Türkiye’de en ağır örneklerini gördüğümüz hakaret dili, muhalefeti “suçlu ve gayri meşru” göstererek, toplumla, seçmenle bağını zayıflatmayı, giderek koparmayı hedefliyor. Böylece toplum dışına itilmelerini, korkmalarını, sinmelerini, hak ve eşitlik arayışları için fırsat ve alan bulamamalarını sağlamaya çalışıyor. Bu yolla, suçlu ve gayrimeşru ilân ettiği muhalefetin sandık desteğini azaltmayı amaçlıyor.
İktidarın bu yöntemi, Doç. Dr. Zeynep Gambetti’nin m.bianet.org’ta yer alan “Siyasette Küfür ve Üslup Sorunu” başlıklı makalesinde tanımladığı hedeflerle uyumlu görünüyor. Buna göre, kamusal alanda kullanılan hakaret dilinin amaçları arasında “Bir grubun gücünü azaltmak; bir grubu gayri-meşru olarak göstermek; toplumdaki bir gruba ait kimlik kategorisinin dışlanması için olumsuz özellikler atfetmek” bulunuyor.
İktidar sözcüleri bu yöntemle muhalefete yükleniyor.
Catonizm siyaseti
İktidarın siyaset tarzı ve söyleminde çağlar öncesinde kalmış olan “Catonizm”in izlerini bulmak da mümkün.
Roma İmparatorluğu döneminde sansür yüksek memurluğu yapan, agresif üsluba sahip etkileyici bir hatip olarak tanınan Marcus Porcius Caton’dan alan bu yaklaşım, “gelenekçi, ahlakçı ve dini taassup” temeline dayalı bir siyaset anlayışını ifade ediyor. Catonist siyaset, yoksul halk yığınlarına “gelenekten, ahlakçılıktan, dini taassuptan” uzaklaşmamalarını, bütün sorunların bu uzaklaşmadan kaynaklandığı anlatıyor. Bu nedenle elitlere ve entellektüellere karşı aşağılayan bir dil kullanıyor. Doç. Dr. Bülent Şener’in, 21. Yüzyıl Enstitüsü’nün sitesinde yer alan “Bölünmüş ve Kararsız Ülke” başlıklı makalesindeki saptamasına göre iktidarın siyaset tarzı Catonizmin günümüz koşullarına uyarlanmış bir örneğini oluşturuyor.
Ecevit nazeketi
Türkiye hemen her yıl bir seçim yapmaktan, diyaloğa kapalı, tartışmadan daha çok ağız dalaşı ve hakaretle yürütülen gergin siyaset ortamından yoruldu.
Türkiye bu siyaset tarzını terk etmelidir.
Halk, rahmetli Bülent Ecevit’in siyasete kazandırdığı saygın ve nazik üslubu, liderlerin televizyonlarda açık oturumlarda diyalog içinde tartıştıkları bir ortamı çok özledi.