Mustafa K. Erdemol
Kitaplar arasında üç gün
İyi bir rastlantıydı. Gidişimin Londra Kitap Fuarı’na denk gelişinden çok memnun kaldım tabii ki. 1971’de Londra’nın ünlü caddelerinden Oxford Street’teki bir otelde Yayıncılar Sergisi olarak başlayan etkinlik 1977’de uluslararası kitap ticaretinin de yapıldığı Londra Kitap Fuarı adını aldı.
İngiltere’de yaşadığım yıllarda her yıl değilse de sık sık giderdim. Şimdi neredeyse 20 yıllık bir aranın ardından gidip görme şansına kavuştum yeniden. Şans diyorum, çünkü iki yıldır pandemi nedeniyle yapılamayan fuarın bu yıl da kapılarını açmayacağı beklentisi vardı. O nedenle benim için de sürpriz oldu açılması. Ancak, A7’nin sahibi, sevgili arkadaşım Arzu (Sandal), ben oradayken fuara geleceğini, benim de kitaplarımı sergileyeceğini söyleyince çok mutlu oldum tabii. Yayın dünyamızda sayıları az ama son derece başarılı kadın yayıncılarımız var, malum. Arzu da onlardan biri. Fuarda yayınevi için çok sayıda yabancı yayıneviyle görüştü, güzel kitaplar seçti. Türkçe okurlarıyla buluşturacağı güzel kitaplar. Bu fuarlar, özellikle Londra Kitap Fuarı, bu işe yarıyor işte. Yazarların imza günü falan yok aslında ama Arzu Türkiye standında kendisine ayrılan hoş bölümde bana imza günü düzenledi. Ziyarete gelen Türk okurlara imzaladım birkaç kitap.
Dijital çağda da önemli
Kitaba tutkun olanlar için burası adeta bir mabet. Dijital çağda hala bu tür bir fuar gerekli mi diyenler vardır kuşkusuz. Haklı olabilirler. Dünya her alanda olduğu gibi fuarlar açısından da gittikçe “küçüldü”. Ama yine de yüz yüze temas gibisi yok. Dünyanın çeşitli ülkelerinden yayınevlerinin birbirleriyle ticari anlamda “kitap alışverişi” yaptığı yerler olmayı sürdürüyor fuarlar. Arzu’nun bu tür görüşmelerinden birkaçına katıldım ben de. Yeni bir kitabın dilimize kazandırılma süreci nasılmış gördüm.
İlginçti gerçekten. Suudi Arabistan standında meşhur “çöl dansını” izledim. Tabii ki sadece erkeklerin dansı bu. İzleyince bizim folklorun gelişkinliğini, güzelliğini bir kez daha anımsadım. İleri geri tek düze hareketlerden oluşmuş bir danstı izlediğim. Belki hepsi böyle değildir ama Suudilerin bu tür danslarına birçok yerde karşılaştığım için, başkası olsa onu da hatırlardım dedim kendi kendime. Ama stantta, Suriye’de tadıp tutkunu haline geldiğim kakuleli kahve içtim ki çok mutlu oldum, hurma eşliğinde tabii. Suudi standında bir prensin yazdığı çok güzel İngilizce kitaplar vardı, Körfez’le, Ortadoğu’yla ilgili. Param yetmediği için alamadım, içime dert oldu. Arzu’dan isteseydim alırdı bana ama söylemeye yüzüm tutmadı. Güzel kitaplardı gerçekten.
Kurkov’u dinledim
Fuardaki en güzel sürpriz dostum, kardeşim yazar Burhan Sönmez’le karşılaşmam oldu. Burhan, malum, eserleri çeşitli dillere çevrilen gurur duyduğumuz bir yazar. Aynı zamanda Uluslararası Pen Yazarlar Birliği’nin (PEN International) Başkanı. Kendisinin de katıldığı, Ukrayna konulu bir paneli ben de izledim. “Gel, ilgini çeker, Andrey Kurkov konuşacak tanışırsın” da demişti. Kurkov’u bilirim. Death and The Penquine adlı kitabını okumuş, beğenmiştim. Ukrayna’nın dünya çapında tanınmış yazarlarından biridir. İlginç laflar etti. Ne düşündüğüm bana kalsın şimdilik. Yalnız Belaruslu bir kadın yazarın, Kurkov’a “ektiğinizi biçiyorsunuz” çıkışı bana çok anlamlı geldi. Pek yaptığım bir şey değildir ama sonuna kadar dinlemedim Kurkov’u. Burhan’a da ayıp oldu muhtemelen.
Jefrrey Archer ünlü bir İngiliz siyasetçi. Muhafazakâr. Yıllar önce sanırım Yahudi Soykırımı’nı reddetme ayıbı başta olmak üzere birkaç suçlamayla hapse atılmıştı diye anımsıyorum. Temsilcisi Arzu’nun standına gelmiş meğer, ben Kurkov’u dinlerken. Archer’in kitaplarının Türk okurunun dikkatini çekeceğini söylemiş temsilci. Karşılaşmayı, Archer hakkında konuşmayı çok isterdim.
Türkiye standı güzeldi
Türkiye standı güzeldi. İkramları özellikle çok hoştu. Nazım Hikmet’ten Necip Fazıl’a çok sayıda İngilizce Türk kitabı vardı. Kabul etmeliyim bu konuda eşit davranılmış her düşünce sahibine. Başta Misbah Demircan olmak üzere Kültür Bakanlığı yetkilileri de vardı. Demircan’ın beni tanımasına çok şaşırdım. Toplu fotoğraf çekimine çağırınca geri de çeviremedim, nazik bir davetti çünkü. Öyle durdum ben de fotoğrafın kıyısında.
Fuarda Kültür Bakanlığı Yayınları başta olmak üzere, İTO, A7 Kitap, Akademi Artı Yayıncılık (Elma Publising), Büyük Doğu Yayınları, Damla Yayınevi, Edam Publishing, Hümanist Yayıncılık, Istanbul Convention & Bureau, İnsan Yayınları, Nemesis Yayıncılık, Sigma Publishing, Timaş Yayınları vardı. İlgi de azımsanmayacak kadar çoktu Türkiye standına.
Büyük Doğu Yayınları’ndan Emrah Kısakürek’le de tanıştık. Dedesine pek muhabbet beslemesem de onunla iyi anlaştık. Çok güzel anılar anlattı hem dedesiyle hem de Nazım’la ilgili olarak. Keşke bir kitapta toplasa bunları.
Dolu dolu, çok keyifli bir üç gün geçirdim Londra Kitap Fuarı’nda. Özlemişim gerçekten. Şu pandemi belasını atlatıyoruz madem, umarım TÜYAP’la da buluşuruz yakında.
Dileğim şudur; kimse kitapsız kalmasın.
Memleketin başına ne geldiyse “kitapsızlardan” geldi çünkü.