Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

“Karı Gibi Değil
Arı Gibi Lider”

AKP’nin İstanbul mitinginde bir grup “erkeğin” açtığı “Karı gibi mutfaktan çıkmayan değil, arı gibi çalışan lider istiyoruz” pankartı ülkede “lumpen siyaset”in geldiği yeri göstermesi açısından son derece trajik.

Komik de bir yandan. Ne bileyim, biz ilkokuldayken “Ayhan Işık yüzü kırışık“ der katıla katıla gülerdik söylediğimize. Çocuktuk nihayetinde, önemli bir buluş sanıyorduk demek ki “Işık ile kırışık“ı bir araya getirmeyi. Bunlar da konuşmayı yeni sökmüş çocuklar gibi “karı ile arı“yı aynı cümlede kullanınca pek bir gururlanmışlar kendileriyle. Bir de şuna bayılırım bakın, Vakit gazetesinde biri vardı, attılar sonra, “idrar yolları yerine idrak yolları kapalı olan“ diye başlayan bir yazısı vardı. Gerçekten tuhaflar.

İlk densizlik değil

Erkekliğe aşırı anlamlar yükleyip her fırsatta karşı cinsi küçümseyerek ya da maçoluğun en iğrenç vurgulu örneklerini sergileyerek siyasi değerlendirmeler yaptığını sanma budalalığı yeni bir olgu değil. Bir kaç yıl önce de bir AKP mitinginde aralarında Mehmet Özhaseki adlı Bakan’ın da bulunduğu bir “erkek” topluluğu, küçük bir oğlan çocuğunun eline “siz benim donumu bile indiremezsiniz” pankartı tutuşturarak sözümona muhalefetin beceriksizliğini vurguluyordu.

O pankarta o iğrenç cümleyi yazdıranlar bir çocuğun donunu ancak anne babasının, - o da belli bir yaşa kadar - indirebileceğini düşünemeyecek denli gözü dönmüş “lumpen fanatikler”di. Bir sperm azizliği sonucu erkek doğmuş olmalarını abartan “tehlikeli ergenler” yani.

“Karı gibi mutfaktan çıkmayan değil, arı gibi çalışan lider istiyoruz” cümlesi elbette cinsiyetçi bir ifade. Malum, bir kişinin cinsiyetine veya toplumsal cinsiyetine dayalı önyargı ya da ayrımcılığa Cinsiyetçilik diyoruz. Yeri gelmişken cinsiyet ile toplumsal cinsiyetin birbirinden çok farklı kavramlar olduğunu da anımsatayım. Cinsiyet biyolojik fiziksel farklılıkları ifade eder, toplumsal cinsiyet ise insanların kendilerini tanımladıkları cinsiyettir. Yani kişi kendisini doğuştan taşıdığının dışında farklı cinsiyetlerle ya da tamamen cinsiyetsiz olarak tanımlayabilir. Hayli mayınlı bir alan, konuşmak zor üzerinde.

Toksik erkeğin korkusu

Hangi türü olursa olsun cinsiyetçilik hem kötü hem de zararlı elbette. Toplum üzerinde olumsuz bir etkisi olduğu da malum. En çok zararı kadınların gördüğü de ortada. Mutfakta evin erkeklerine yemek hazırlayan kadın o pankartı tutan lumpenlerin başka erkeklerle kıyasladığı “kötü örnek” oluyor durup dururken, görüyoruz işte. Çünkü lumpen toksik erkek, erkekliğini her fırsatta kanıtlamak ihtiyacını duyan tuhaf bir türdür gerçekten. Neden hep kanıtlamak ihtiyacını duyar, anlamak da zor tabii. “Karı gibi” lider istememelerinin erkekliklerine halel gelecek korkusuyla bir ilgisi olmalı. Kolay değil tabii “karı gibi” bir lider tarafından yönetilmek.

Türlü türlü cinsiyetçilik

Şimdi o pankartı açan lumpenlerin bu cinsiyetçi tutumlarını hangi kategoriye koymalı? Düşmanca Cinsiyetçilik (Hostile Sexism) denebilir sanki yedikleri halta. Bu cinsiyetçilik türü cinsiyetleri ya da toplumsal cinsiyetleri üzerinden bir grup insana açıkça nefret duyma ya da onları küçümseme demektir.

Her türü kötü dedim, örnekleyeyim bari. Kimileri vardır, bir kadının değerini anne, eş, kız arkadaş olmasıyla ölçer. Kadınları düşündükleri (!) için onların ağır işlerde çalışmamasını isterler örneğin. Çevrelerinde böyle bir erkek varsa kadınlar bilsinler ki Benevolent Sexism (Yardımsever Cinsiyetçilik) mağdurudur o arkadaş. Yani onun kadınların yardımına ihtiyacı vardır aslında ama farkında değildir bunun. Şunu demek istiyorum; Yardımsever Cinsiyetçilik kadınları daha ikincil bir rol benimsemeleri karşılığında koruma tutumudur. Düşmanca Cinsiyetçilik ise işte bu ikincil rollerden uzaklaşan kadınları hedef alır.

En tehlikeli türünü de söyleyeyim o halde. Düşmanca Cinsiyetçilik ile Yardımsever Cinsiyetçilik’in bir karışımı olan Ambivalent Sexism (İkircikli Cinsiyetçilik). Bu en berbatıdır. Şu “kararsız seçmen” gibi sevimsiz bir türdür de aynı zamanda. İkircikli cinsiyetçilik yapan kişiler, duruma bağlı olarak kadınları iyi, saf ya da masum olarak görmek ile manipülatif veya hilekar olarak görmek arasında gidip gelirler. Ağır bir “hastalık” yani.

En açık cinsiyetçilik türü ise Interpersonal Sexism’dir (Kişilerarası Cinsiyetçilik) tabii. Her yerde en sık rastlanılanı budur cinsiyetçiliğin. Birine daha hanımefendi/beyefendi olmasını söylemek, ya da bir kadını kadınlık erkeği erkeklik stereotiplerine uymadığı için yargılamak, birinin görünüşü hakkında uygunsuz yorumlar yapmak, cinsiyetiyle ilgili varsayımlara dayanarak biriyle aşağılayıcı şekilde konuşmak. Bunlar hep bu cinsiyetçiliğin örnekleridir. Yapan da çoktur. (Biliyorum ukalaca bulunabilir yazdıklarım, bu nedenle söylememe izin verin. Cinsiyet-Toplumsal Cinsiyet Politikaları diye bir dersimiz vardı fakültede. Aklımda bunlar kalmış işte. Sadece bir anımsatma sayılsın aktardıklarım).

Cinsiyetçiliiğin o rezil pankartta yazılanlardan ibaret olmadığını biliyoruz. Bir pankartta yazılı halde göremeyiz belki ama yukarıda birazına değindiğim sayısız türüne tanığız. Medyada, siyasette, akademide, iş dünyasında, her yerde.

Kadınlar kimin ne tür bir cinsiyetçi olduğunu anlarlar elbette. Her gün, her saniye sayısız örneğiyle karşılaşıyorlar çünkü. Devletlunun bir kadına, hem de eşinin yanında “ne işin var kariyerle, çocuk yap“ dediğine tanık oluyorlar örneğin.

O pankartı taşıyan “lumpen toksik erkekler“in eskisinden daha fazla görünür olmalarına uygun bir ortam yarattı AKP iktidarı. Asıl facia bu. Cinsiyet ayrımcılığını bir insani kusur olmaktan çıkarıp, politik bir tutum haline getirme cesaretini onlara veren birileri var çünkü.

14 Mayıs’tan sonra dilerim olmazlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi