İktidarın tutarsızlık sorunu

Siyasette fırsatçılık (oportunizm) kısa vadede kazandırsa bile uzun vadede kaybettiren yöntemdir. Tutarlılık ise uzun vadede mutlaka kazandırır.
AK Parti, iktidarının birinci döneminde (2003-2007), Avrupa Birliği değerlerine sahip çıkarak iktidarını güçlendirdi. Düşünce ve inanç özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, askeri vesayetin sonlandırılması gibi evrensel değerler üzerinden yürüyerek ve bu çizgide tutarlılık göstererek belli bir başarı sağladı. İçeride ve uluslararası alanda destek gördü. 
İktidarının ikinci döneminden başlayarak (2008), laik Türkiye Cumhuriyeti’ni, dini referanslarla yönetilen bir devlete dönüştürme amacı öne çıktı. Demokratik yöntemlerle, özellikle de sandıktan aldığı güçle “eski” diye tanımladığı sistemi tasfiye etti. Bu tasfiye sürecinde Atatürk’ü silikleştirip yerine Osmanlı padişahlarını koyarak, laik nitelik yerine din referanslı bir yapı kurarak, kendine göre bir sistem kurdu.
“Demokratikleştirme” adı altında yaşanan bu süreç, uzun süre Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere Batı dünyasından da ekonomik ve politik destek gördü. Ancak ortaya çıkan yeni Türkiye, Avrupa Birliği’nin ekonomik ve demokratik değerlerinden çok uzak bir yapı ortaya çıkardı.
Şimdi Avrupa Birliği’nin Maastricht ve Kopenhag kriterlerinden uzağa düşmüş bir Türkiye var.
AK Parti, iktidar için “her yol mubahtır” diye özetlenebilecek Makyavelizme yöneldi.
Siyasette “tutarlılık” gibi bir ilke gözetmedi.  Seçimi kazanmak ve iktidarda kalabilmek uğruna, dün ak dediğine bugün kara diyecek kadar şiddetli bir çelişki içine düştü. 

KILIÇDAROĞLU-İMAMOĞLU DUVARI
Ak Parti ve fiilen koalisyon ortağı olan MHP’nin, kendileriyle çelişme pahasına sürdürdükleri siyaset, 31 Mart yerel seçimlerinde, Kılıçdaroğlu’nin ustalıkla ördüğü duvara çarptı. Kılıçdaroğlu’nun, 15 milletvekili vererek seçime girmesini garantilediği İYİ Parti ile kurduğu ittifak, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş gibi isabetli aday tercihleriyle güçlendi ve iktidar yerel seçimlerden başarılı çıkamadı.

YENİ DEVLETİN GÜCÜ 
İktidar, ilk şokunu atlattıktan sonra, kurduğu ”yeni devlet”in gücüyle İstanbul’da seçimlerin yenilenmesi kararını aldırttı. 
Bu kararı aldırmasından sonra yine hızla oportünist bir politikaya yöneldi.
Tek ölçüsü “nasıl daha fazla oy alırım” oldu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bütün ağırlığını koymasına rağmen, İstanbul’da istediği sonucu elde edemedi. 
İstanbul seçiminin yenilenmesi kararından sonra 31 Mart öncesindeki söylemini terk etti. İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki çoğunluğu, İmamoğlu’nun savunduğu ve önerdiği bütün projeleri kabul edip uygulamaya koymak zorunda kaldı. “Kimin parasını kime veriyorsun” diye eleştirdikleri İmamoğlu’nun, öğrencilere toplu taşım biletinin 85 lira yerine 50 liraya indirilmesi talimatını, 40 liraya düşürerek kabul etti. Keza daha önce su bedelinde yüzde 40 indirime gidilmesini öneren İmamoğlu’nun dediğini yaptı.

PKK İLLETİNDEN ÖCALAN AÇILIMINA
23 Haziran seçiminde bu kez ipi göğüslemek isteyen iktidar koalisyonu, Öcalan konusunda da belirgin bir değişikliğe yönelmiş görünüyor.
Seçim kampanyasını CHP ve İYİ Parti’yi “PKK ile işbirliğine yönelmek”le suçlayan ve bu nedenle “beka sorunu” etrafında propaganda yapan iktidar bloku, muhalefet blokunu ”illet ve zillet” sıfatlarıyla seçmen nezdinde mahkûm etmeye çalıştı.
Buna rağmen sandıktan Ekrem İmamoğlu çıktı.
Bunu görünce de HDP seçmeninin dikkatini çekebilecek mesajlar vermeye başladı. 
“Öcalan avukatlarıyla görüşebilir” sözünden yola çıkıp, İmralı’daki sınırlamaları kaldırdı. 
Anlaşılıyor ki, iktidar bloku siyasette tutarlılık yerine fırsatçılık anlayışıyla hareket ediyor. 
Bakalım, 23 Haziran’da bu yöntemle sonuç alabilecek mi ?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi