İktidarın PKK ve HDP konusundaki tutarsızlığı

Sondan başlayalım…
 
İçişleri Bakanlığı, 31 Mart 2019’da seçilen Diyarbakır, Mardin ve Van belediye başkanlarını görevden uzaklaştırdı ve yerlerine o illerin valilerini kayyım olarak atadı.
 
Bakanlığın görevden uzaklaştırma gerekçesi, bu başkanların terör örgütüyle ilgili ve ilişkili olmaları. Ayrıca bazı iktidar sözcülerine göre de başında bulundukları belediyelerden terör örgütü PKK’ya kaynak aktarılması.
 
Bu karardaki tutarsızlık görevden uzaklaştırılan belediye başkanlarının aday yapılmalarından başlıyor. Eğer bu başkanlar, terör örgütü ile ilgi ve ilişki içinde iseler Yüksek Seçim Kurulu (YSK) adaylıklarında neden bir sakınca görmedi ve onayladı? Madem 4,5 ay sonra görevden uzaklaştıracaktınız neden aday olmalarına izin verdiniz? 
Kaldı ki, görevden uzaklaştırılan üç belediye başkanı Adnan Selçuk Mızraklı (Diyarbakır), Ahmet Türk (Mardin) , Bedia Özgökçe Ertan (Van) siyasete 31 Mart yerel seçimleriyle girmiş isimler değil. Ahmet Türk 40 yıldır siyasetin içinde bir isim, diğer isimler de yeni siyaset yapıyor değiller. Dolayısıyla bu isimlerle terör örgütü PKK arasında organik bir bağlantı varsa, bunun çok önceden saptanmış olması ve adaylıklarına da YSK tarafından izin verilmemiş olması gerekirdi.
 
SANDIK TUTARSIZLIĞI
 
İktidarın bu kararı sandık konusunda da bir tutarsızlık barındırıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan dahil tüm iktidar sözcüleri en üst düzey meşruiyet kaynağı olarak sandığı görüyor ve gösteriyorlar. Demokrasiyi sandığa indirgeyen ve sandık sonucunu her normdan daha üstün gören bir yaklaşıma sahipler. Seçmen iradesinin milli irade olarak kabul edilmesi gerektiğini savunan ve  her türlü hukuk normu ve kurumunun üzerinde gören bu anlayışla, sandıktan yüzde 60’ın, yüzde  50’in üzerinde oy olarak seçilen başkanları, bir yargı kararı olmadan görevden almaları çelişiyor.
 
DENETİM TUTARSIZLIĞI
 
İktidarın bir tutarsızlığı da denetim konusundadır. Yerel yönetimler merkezi hükümetin denetimi altındadır. Belediyeler iki etkili kurum tarafından her yönüyle denetlenirler. İçişleri Bakanlığı bünyesinde Mülkiye müfettişleri, belediyelerin mali olanlar dahil her türlü işleminin yasalara uygun olup olmadığını denetler. Ayrıca TBMM adına Sayıştay da belediyelerin gelir, gider ve mallarını denetler. Eğer Mülkiye müfettişleri veya Sayıştay denetçilerinin saptığı yasalara aykırı bir işlem varsa ve bu işlem suç oluşturuyorsa bunun raporlanması ve savcılığa suç duyurusunda bulunması gerekir. Böylece konu yargıya taşınmış olur. 
Örneğin bu belediyelerden PKK’ya, Kandil’e, PKK’lı teröristlere kaynak aktarılmışsa veya istihdam sağlanmışsa, bunun denetim raporlarında belgelenmiş ve yargıya intikal ettirilmiş olması gerekir.
 
Belediye kaynaklarının terör örgütü PKK’ya aktarılması büyük suçtur ve gereğinin çoktan yapılmış olması gerekir. Terör örgütüne kaynak aktarma suçlaması iktidar sözcülerinin demeçleriyle değil, Mülkiye müfettişleri ve Sayıştay denetçilerinin denetimi ile belgelenmiş ve savcılığa verilmiş olmalıdır.
 
POLİTİK TUTARSIZLIK
 
İktidar PKK ve HDP konusunda politik açıdan da tutarsızlık içinde görünüyor. 23 Haziran 2019 İstanbul yenileme seçimleri öncesinde, HDP’li seçmenin oyunu alabilmek için terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’dan bir mektup alıp basına veren iktidar, şimdi belediye başkanlarını terör örgütü ile ilgili ve ilişkili diye görevden uzaklaştırıyor. Abdullah Öcalan’ın kardeşi, elinde Mehmetçiliğin, bebekler dahil masum sivillerin kanı bulunan Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkaran iktidar, belediye imkanlarından teröristleri yararlandırdığı gerekçesiyle kayyım atıyor. Bu da fena bir tutarsızlıktır.
 
İktidarın politik tutarsızlığı daha büyük çapta ve eskilere de gidiyor.
 
Üç yıla yakın süren çözüm süreci boyunca, Türkiye’nin dört bir yanına “akil” insanlar salan, valililere, garnizon komutanlıklarına talimat veren, belediyelerden, valiliklerden, üniversitelerden T.C ibaresini kaldıran, muhalefet partilerini şehit cenazelerinden beslenmekle suçlayan, Dolmabahçe’de mutabakat açıklayan, Diyarbakır’da Öcalan’ın Nevruz mesajını Türkçe ve Kürtçe okutan, 7 Haziran 2015 seçimlerinde bu politikası nedeniyle tek başına Meclis çoğunluğunu kaybettikten sonra, tam tersi politikaya sarılan iktidar, çözüm sürecinde sağladığı olanakla ve destekle inisiyatif alan HDP’lileri cezaevine gönderen ve belediye başkanlarını görevden uzaklaştıran yine aynı iktidar.
 
Terörle bir insanlık suçudur ve terörle mücadele partiler üstü olması gereken bir konudur. Terörle silahlı ve siyasi mücadelenin oy hesabıyla yapılması büyük hatadır. Bu mücadelenin partiler üstü bir anlayışla  yapılması ve ulusal bir politikaya dayanması gerekir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi