Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

İçerisi dışarısından daha karışık

Bir dış haberci için zor zamanlar tabii ki. İçeride halk “anayasal hakkı”nı kullanarak demokratik talepler için sokağa çıkmışken, “dışarıda” kıyamet kopsa ne yazsanız ilgilenmez kimse. Anlaşılır bir durum. Memleket sorunları yakıcı, bir anlamda “hayat-memat meselesi” yaşadıklarımız.

Özgürlük alanlarımız daraltılıyor, tek bir adamın ağzından çıkan sözlerle yaşamımıza yön veriliyor. Savcı, hakim, tek kişi. Yani derdimiz başımızdan aşkın. Dünya felakete gidiyormuş, Trump, Putin işleri karıştırıyormuş diye yazıp, konuşmak çoğunluğun, öncelikleri farklı olduğu için, bir anlam ifade etmiyor.

Türkiye de başka ülkelerin dış habercilerinin konusu elbette. Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı andan itibaren dünya medyasında Türkiye analizlerinden geçilmez oldu. Hepsinin ortak noktası Türkiye’nin otoriter bir yönetime sahip oluşu. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim kazanma yeteneğini gittikçe kaybettiğinden tutun, İmamoğlu’nun ülkede ciddi bir toplumsal değişime önderlik edeceğine kadar birçok yorum var. Putinleşen bir Erdoğan’dan söz edenlerin sayısı da az değil.

20 Mart tarihli The Christian Science Monitor’daki bir analizde hem İstanbul Belediye Başkanı'nın tutuklanmasının hem de Türk otokrasisinin 'yeni modelinin' yükselişinin meselenin İmamoğlu'ndan daha büyük olduğunu gösterdiği belirtiliyor. Doğru tabii.

24 Mart tarihli Daily Mirror’ın konuyla ilgili yorumunda “Erdoğan nefreti kaynama noktasına ulaştı” ifadesi dikkat çekici. Ülkede yaşananları “Erdoğan nefreti” gibi gerçekçi olmayan bir nedene bağlamak gazetenin halt yemesi. Kimse birilerinden nefret ettiği için sokaklara dökülmedi oysa. Yabancı meslektaşlarımıza da bunu anlatıyoruz. İran, Azerbaycan ile Suudi Arabistan medyasından bana ulaşan meslektaşlara protestoların gerçek nedenini anlatırken işin içinde “kişisel duyguların” olmadığını vurguluyorum hep.

Dış gelişmeleri izleyen biri olarak Erdoğan’ın sertleşmesinin Avrupa-ABD gerilimine denk geldiğini söyleyebilirim rahatlıkla. Erdoğan’ın bu gerilimden Türkiye’ye de olumlu bir rol çıkacağı inancıyla tutumunu sertleştirdiğine inanıyorum. Avrupa’dan baskı gelmeyeceğini düşünerek tabii. Ama yanıldığı ortada. AB’nin en büyüğü Almanya “son gelişmeler Türkiye'deki demokrasi için olduğu kadar AB ile ilişkilerin gelecekteki gelişimi için de kötü bir işarettir” deyiverdi. Tabii hala bir demokrasinin olduğuna inanması da ilginç Almanya’nın.

Dış basında mesele genellikle doğru ele alınıyor değil. Yaşananların sadece Erdoğan’a karşıtlık üzerinden gerçekleşen gösteriler olduğu inancı yaygın. Erdoğan’ın kurduğu sisteme karşıtlıktan söz edilmiyor pek. Bunun basit bir iktidar karşıtlığı olmadığını da, “tek adam rejimi”nin kalıcılığına karşı bir itiraz olduğunu da anlamıyorlar. Ülkeye yerleştirilmeye çalışılan otoriter rejimin kimseye özgürlük alanı bırakmadığını kavrayamıyorlar.

Meselenin sadece İmamoğlu olmadığını, demokrasi, ekonomi, eğitim, sağlık sistemleriyle ilgili kaygıların da olduğunu bunların her birinin mücadele alanına dönüştüğünü Avrupa anlayabilmiş değil henüz.

Tüm kentlere yayılan gösterilere binlerce kişi İmamoğlu’nun uğradığı haksızlıklarda kendilerinden bir parça bulduğu için katılıyor.

Erdoğan yönetimi o kadar çok hayata olumsuz anlamda dokundu ki, herkes “en acıyan tarafıyla” katılıyor gösterilere. İşinden, üniversitesinden, okulundan atılan var bu gösterilerde. Hakları budanmış işçilerle, açlığa mahkum edilmiş emekliler var. Ormanlarını çetelere peşkeş çekilenler de.

Dışarıda olup bitenleri yazamayışımız bundan.

Ayrıca dışarıda olanlardan daha çarpıcı gelişmeler bizde yaşanıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi

Suriye’de binlerce Alevi öldürüldü

10 Mart 2025 Pazartesi 05:00

Trump rejimi değiştirdi mi?

12 Şubat 2025 Çarşamba 05:00