Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Her şeyin tadı kaçmış değil/ Edebiyatın tadını Ecinniler’den alın

Yıl 82 falan ama 12 Eylül faşist cuntasının baskılarının tüm hızıyla devam ettiği dönemler. Özal’ın Anavatan Partisi cunta şeflerinin izin verdiği çerçevede sözüm ona politika yaptığı için "demokrasiye geçiyoruz" diye kimilerinin sevindirik olunan zamanlar. Edebiyat Fakültesi’nde felsefe öğrencisiyim. Üzerinden buldozer geçmiş kuşağımızın devrimci heyecanını yitirmiş değiliz tüm yaşananlara rağmen. Bir şeyler yapmalıyız.

Ne olabilir ki? Babıali’de gazetecilik yaptığım için bu işlerden de anlar sanıldığımdan, benim öncülüğümde bir dergi çıkarmamızın uygun olacağını düşündü arkadaşlar. İyi bir matbaayla anlaşıp, aramızda topladığımız parayla, Edebiyat Gençliği adını verdiğimiz dergimizi çıkardık. İlk sayısında bir daha çıkmayacağını ilan eden tek dergi olarak herhalde tarihe de geçmişizdir. Çünkü daha hazırlığı sırasında ikincisini çıkaramayacağımızı anlamıştık. Küçük boy, kapağının tam ortasında (tasarımcısı matbaacı olursa olacağı buydu tabii) sadece Edebiyat Gençliği yazan tuhaf görünümlü bir dergiydi.

Sıkı yazılardı

Kimlerden yazı almamıştık ki. Bizim yazılarımızın dışında, büyük felsefeci, kısa bir dönem de olsa öğrencisi olmaktan hep onur duyduğum Uluğ Nutku, büyük sosyalist yazar Hasan Kıyafet, yazılarıyla onurlandırmışlardı dergimizi. Öğrenci arkadaşlarımızın yazıları da çok iyiydi. Dergiyi birlikte çıkardığımız arkadaşlarım arasında aklımda sosyolojiden Ziya (Osmanağaoğlu), antropolojiden, sonradan bölüm değiştirmişti, şimdi Boğaziçi’nde sanırım profesör Muazzez (Yavuz), bir de öyküleriyle bir zamanlar hayli ses getirmiş olan Nuray (Tekin) kalmış aklımda.

Laleli’deki fakültemizin karşısında bulunan ara sokaktaki Huzur Kıraathanesi mekanımız. Arkadaşım Sunay Akın başta olmak üzere, şimdi kültür dünyamızın tanınmış birçok isminin beraber zaman geçirdiği bir kafeydi. Huzur. Derginin ilk sayısı okulda da heyecan ama daha çok merak uyandırmıştı. Çıkaranların başına bir hal gelecek mi diye? Biz de aynı endişe ile Huzur’un kapısına gözlerimizi dikmiş bizi gözaltına alacak polisleri beklemedeyiz. Tuhaftır, olmadı bir şey.

12 Eylül’den sonra yayınlanan ilk gençlik dergisi olduğu, tek sayı yayınlandığı için unutulmuştur maalesef. Daha sonra çıkan dergilere, “çıkarılabileceği” inancını aşılayan bir dergi idi Edebiyat Gençliği. Mayın eşeğiydik yani. İyi ki yapmışız diye çok gururlanmışımdır. Daha sonra başka deneyimlerim olduğu için bilirim, zor, emek, sabır isteyen bir iştir dergi çıkarmak.

Ecinniler: Edebiyat evi

Tüm bunları aklıma getiren, harika bir dergi oldu. Çok ama çok genç insanların (hem de kızlı erkekli :) ) çıkardıkları Ecinniler dergisi yani. Arkadaşlarımla benden daha akıllı olduklarına kuşku yok. Adını Dostoyevski’nin şaheseri Ecinniler’den alan şiir ağırlıklı dergi kültür/sanat dünyamızda ciddi bir işleve sahip. Sadece şiir değil birbirinden güzel incelemelere de yer verilen dergide arşivlik yazılar, söyleşiler var.

İlk sayısında (2020) bile farkını belli ediyor dergi. Edebiyatın, sanatın önde gelenleriyle yapılan söyleşilerden, incelemelerden kolayca anlaşılıyor bu. İlk sayı sadece kapağının albenisiyle değil, çok akıl çelici bir başlıkla da çekiyor kendine okuru; Edebiyatın İnternetle İmtihanı başlıklı yazıda bilgiye erişimin kolaylığının yanı sıra üretimde ucuzluğa düşülebileceğini de vurgu yapılıyor konunun ele alındığı yazılarda. Olumlu/olumsuz yanları aynı ciddiyetle ele alınmış örneğin. Bu derginin sonraki sayılarında da kapsayıcılığı, titizliği konusunda bir ipucu aslında.

Fazlasıyla haksızlık ettiğimiz bir dönemin gençleri bunlar. Bu hakkı nereden bulduk kendimize bilemem ama bizi mahçup eden harika işler yaptılar aslında. Gezi bunların en onurlusuydu. Kalem işine girişmek de hem onurlu hem de en sorumluluk isteyeni bu yaptıkları işler arasında. Kullanmasını beceremeyene vuran bir silaha dönüşebilir kalem. Ecinniler’de zevkle okuduğum tüm sayılarında hem kaleme yakışır düzey korunmuş hem de o kahrolası, tepeden bakan didaktik tutum çukuruna düşülmemiş.

Popüler olduğu için, böyle olmalarına uygun bir çizgileri olan, dolayısıyla, emeklerine saygı duymakla beraber pek muhabbet beslemediğim kimi farklı adlardaki “aynı” dergilerin yanında Ecinniler, kendilerini de eğiten yazarların, şairlerin olduğu bir okul gibi göründü gözüme. Okulun kimi tatsız çağrışımları var elbette Ecinniler’de, “müfredat” çeşitliliği var, bu nedenle “okul” benzetmesi bilgiyi bulma, paylaşma konusundaki işlevine vurgu yapma amaçlı.

Harika dosyalar

Dokuzuncu sayıda (Mayıs-Haziran 2021) çok ama çok güzel bir Füruzan incelemesi var. O kadar çeşitli açılardan değerlendirilmiş ki hayran kaldım okuduğumda. Dergiyi çıkaranlar ne der bilemem ama dosya çalışmak berbat bir iştir. Konu/figür ilgi çekmezse okutamazsınız dergiyi. O nedenle çok ama çok sık elenip dokunulur dosya konusuna karar verilirken. Kolay değil tabii, sayfaların çoğu tek bir konuya/figüre ayrılmıştır, her sayfayı okutmak zorundasınızdır. Ama Ecinniler bunu başarmış tüm dosyalarında. Tomris Uyar’ın incelendiği Tomris’in Masası (sayı:2- Mart-Nisan 2020), edebiyatta yalnızlığın/yalnızların/geri çekilmişliğin ele alındığı Edebiyatın Münzevileri (sayı:8- Mart-Nisan 2021) sadece iki örnek.

Hayat zor, ekmek almak bile kolay değil. Ama edebiyat da gerekli. Zorluklar içinde kültür/sanat dünyamızda önemli bir “ev” (öyle tanımlıyorlar kendilerini, çok da isabetli) olan Ecinniler abone olunmayı hak ediyor. Yazarlarının bağışladıkları teliflerle çıkan bir dergiye katkıda bulunmanın en iyi yolu bu.

Biz, Huzur’un kapısına bakıp polis ne zaman gelecek acaba diye beklerdik dergimiz çıktığında. Beklemek nedir bilirim.

Ecinniler’i çıkaran gençlerin bekledikleri tek şey, yeni sayıların çıkış tarihinin heyecanı olsun diliyorum. O nedenle tabii ki abone olacağım.

Siz de olmak isterseniz şuraya bir sorun bakalım şartları: [email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi