Hangi polis tekkelerin arka odalarına girebilir?

Dün Erdoğan’ın gündeminde ‘Arka Sokaklar’ dizisi vardı.

Son bölümünde tarikatlardaki çocuk istismarlarını ele alan dizi Erdoğan’ı çok hiddetlendirmiş.

Grup konuşmasında, 28 Şubat’tan girdi, 15 Temmuz’dan çıktı.

Tek tük örnekler üzerinden dindarlara hakaret edildiğini; tarikatların linçe uğradığını söyledi. “Sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı, cübbeli vatandaşlarımıza ahlaksızca saldırılmakta, itibar suikastleri düzenlenmektedir” dedi.

Bu tür yayınları ‘milli güvenlik sorunu’ ilan etti.

RTÜK’ü göreve çağırdı.

Erdoğan’ın sözlerini emir telakki eden RTÜK, durur mu?

Birkaç saat sonra, ‘Arka Sokaklar’ı yayınlayan Kanal D’ye iki kez program durdurma ve üst sınırdan para cezası kesti.

“28 Şubat’ı hortlatmayız!” bahanesiyle tarikatlara dokunulmazlık sağlanıyor.

Kayıtdışı dini yapıları araştırmak, ‘tarikatları linç’ diye bir suç icat edilerek, fiilen yasaklanıyor.

Bu istismarın bir mağduru varsa, tarikat ve cemaatlerin potansiyel kitlesi olan muhafazakarlardır. Erdoğan’ın ifadesiyle “sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı ve cübbeli vatandaşlar” değil mi, Allah diye diye dinsel, cinsel ve maddi istismara uğrayan?

Kimi kime karşı koruyorsunuz; söyler misiniz.

Müridinin kızını istismar etti

‘Uşşaki Şeyhi Fatih Nurullah’ lakaplı Eyyüp Fatih Şağban’ı hatırlıyor musunuz?

Beyoğlu’nda alçıpan ustasıydı.

Hiçbir dini eğitim yoktu.

Kasımpaşa’da bulunan ‘Pir Seyyid Hasan Hüsameddin Uşşak-i Vakfı’na bağlı Uşşaki asitanesinin müridi ve müdavimiydi.

Bir süre sonra vakıftan ayrılıp şeyhliğini ilan etti, aynı sokakta kendi Uşşaki tekkesini açtı.

Bir yardım derneği, Nurani TV adlı kanalı, Sakarya’da villası, 20’yi aşkın şehirde 60 kadar dergahı, Kuzey Afrika ve Avrupa’da örgütlenmesi, binlerce müridi vardı.

Rüyasında elini sıkmayan Binali Yıldırım’ın bu yüzden İstanbul seçimini kaybettiğini anlatacak, “Bizim devletimizi tanımadan devlet olunmaz” diyecek kadar küstahtı.

Bir müridinin 12 yaşındaki kızına cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla 2020’de tutuklandı.

Yargılama sonucu 10 yıl 5 ay hapis cezası aldı.

Halen cezaevinde.

Öz Uşşakiler sahte Uşşakiye karşı…

Şağban’dan en büyük zararı, istismar ettiği kız çocuğu ve ailesi gördü.

‘Pir Seyyid Hasan Hüsameddin Uşşak-i Vakfı’ bünyesindeki öz Uşşakiler ise Şağban’la karıştırılmaktan mustaripti.

Binlerce kez hakaret işittiler.

İtibarları sarsıldı.

Şağban’ın Uşşaki adını kullanamaması için İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tespit davası açtılar. Dilekçede Şağban’ın, kendileriyle bir ilgisinin olmadığını, vakfın itibarını devşirdiğini savunarak, şöyle dediler:

“Bu aşırılıkların son örneğini hukuka, ahlaka ve bütün manevi değerlere aykırı olan, küçük bir kız çocuğuna taciz fiili oluşturmaktadır. Bu davranışı nedeniyle vakıf medyanın tüm olanaklarını kullanarak, Şağban ile ilişkisinin olmadığını belirtmek zorunda kalmış, hakaretlere muhatap olmuş, Şağban’la aynı kefeye konmuştur. Vakıf beş yıldır gerçekleştirdiği tüm çabalara rağmen, itibarının zedelenmesinin ve adının kirlenmesinin önüne geçememiştir.”

Mahkeme haklı buldu

İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi ilk önce davayı reddetti.

Öz Uşşakiler itiraz etti.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi, Şağban’ın Uşşaki adını haksız yere kullanıp kullanmadığının ve öz Uşşakilerin adın korunması yönünden üstün hak sahibi olup olmadığının araştırılmasına hükmederek, kararı bozdu.

Dava İstanbul 14. Asliye Ceza Mahkemesi’ne geldi.

Mahkeme, 17 Ekim 2024 günü kararını açıklayarak, Şağban’ın Uşşaki adını kullanmasını yasakladı.

Kararda, Şağban hakkında 12 yaşındaki kız çocuğuna istismar suçundan ceza verildiği ve bu kararın kesinleştiği vurgulanarak, şöyle denildi:

“Medyaya yansıyan olay anlatımlarında Şağban’ın Uşşaki adını kullanarak, ‘Uşşaki lideri’ olarak anıldığı ve bu isimle haberleştirildiği anlaşıldığından davanın kabulüne…”

Başörtülü vatandaşı kim koruyacak?

Öz Uşşakiler itibarlarını sarsan Şağban’a karşı ciddi bir hukuki zafer kazandılar. Uşşaki adını, Şağban’ın 12 yaşındaki kız çocuğunun ırzına uzanan kirli ellerinden çekip aldılar.

Ne kadar sevinseler az.

Peki, “sarıklı, sakallı, başörtülü, çarşaflı ve cübbeli vatandaşlar” başta olmak üzere halkı istismar eden tarikatlar ve Allah ile aldatan şeyhlerinden kim koruyacak?

Siz bir polisiye diziyi, ‘Arka Sokaklar’ı, tarikatlar soruşturuldu diye yasaklarsanız, bir daha hangi polis, gerçek hayatta istismar tekkelerinin arka odalarına girebilir?

İmamı, kız kardeşini taciz etti diye öldürmüş

Adana’da, önceki gün imam Tarık Karadağ, çalıştığı Fetahmet Şahin Camisi’nin önünde arabasından inerken bıçaklanarak öldürüldü.

49 yaşındaki imam toprağa verildi.

Katilin 16 yaşındaki M.A. olduğu tespit edildi.

M.A., savcılıkta alınan ifadesine göre lisede okuyor.

Karadağ’ı “kız kardeşi F.A.’nın gittiği Kuran kursunu teftiş eden hoca” diye tanıyor.

M.A., şu iddiaları dile getiriyor:

“Teftişe geldiği zaman kardeşime fazla ilgi göstermiş. Hafız olursa onu umreye götüreceğini söylemiş. Sesini beğenmiş. Başka bir kıza böyle birşey söylememiş.”

M.A., imamın ailesiyle birlikte umreye giderken kız kardeşini götürmek istediğini söylüyor. Tanışmak için Karadağ’ı eve davet etmişler. Karadağ, eşi ve çocuklarıyla misafirliğe gelmiş. Yemek yiyip namaz kılmışlar.

M.A., şöyle diyor:

“Babamlar kardeşim yalnız kalmasın diye anneannemi de gönderdi. Anneannemin masrafını biz karşıladık. Umreye gidip geldiler. Daha sonra kardeşim Karadağ’ın kendisini sürekli aradığını söyledi. Rahatsız olup aramalara bakmamaya başlamış.”

Karadağ, babasını arayarak, “Yurttaki kızlara kıyafet alacağım. F.’ye de alacağım” demiş. Babası “Olur” diye yanıt vermiş. Karadağ, arabasıyla gelerek, F.’yi evden almış.

M.A., şöyle devam ediyor:

“Kardeşime ‘Kıyafet bahane, seni görmek için çağırdım. Bana numaranı ver. Seni ‘Aşkım’ diye kaydedebilir miyim? ‘Biz seninle niye hiç sarılmadık, gel sarılalım’ demiş. Kardeşim istememiş. Kardeşimin elini tutmuş. Elini çekmiş.”

M.A., kardeşinin olayı önce Kuran kursu hocalarına anlattığını, daha sonra kendilerinin öğrendiğini söylüyor.

Aile şikayetçi olmuş.

Kardeşinin ifadesi alınmış.

Ancak takipsizlik kararı verilmiş.

M.A., anlatıyor:

“Bir ay önce böyle bir olay olduğunu annem ve babam konuşurken duydum. Annem ‘Sakın bir şey yapma, hakkımı helal etmem’ dedi. İki hafta önce dosyanın kapandığını duydum. Bunu öğrenince uyuyamamaya başladım. İntihar etmeyi düşündüm. Kardeşimi koruyamadım diye düşündüm.” M.A., o sabah Karadağ ile konuşmak için evden çıktığını söylüyor. İmam kendisinden büyük olduğu için yanına bıçak aldığını iddia ediyor. “Amacım öldürmek değil, kardeşime yaklaşmaması konusunda tehdit etmekti” diyor.

Adana’daki kaynaklarım, imam hakkında bir şikayet olduğunu ve takipsizlik kararı verildiğini doğruluyor.

Eğer dava açılmış olsaydı…

Ya da Adana ve Yüreğir müftülükleri şikayeti dikkate alarak, imamın yerini değiştirmiş olsaydı belki de bu cinayet işlenmeyecekti.

AFAD’ın aracıyla altın ve cep telefonu kaçakçılığı

Hatırlayacaksınız.

Diyarbakır 16. Mekanize Piyade Tugay Komutanı Tuğgeneral Bilal Çokay’ın makam aracıyla sınırda insan kaçakçılığı yaptığı tespit edilmişti. Çokay, emekli edilmiş, rütbeleri geri alınıp tutuklanmıştı. Çokay’a geçen hafta insan kaçakçılığından 11 yıl 6 ay hapis verildi.

Daha bu skandal kapanmamışken…

Şimdi de AFAD’a ait aracın kaçakçılığa karıştığı iddia ediliyor. Cilvegözü Sınır Kapısı’nda durdurulan bir AFAD aracından kaçak altın ve cep telefonları çıktığı ileri sürülüyor. Suriye-Türkiye arasında altın ve cep telefonu kaçakçılığı yapan AFAD görevlisi A.K. ve bir Suriyelinin tutuklandığı belirtiliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Saymaz Arşivi