Siyaset toplumun önünde olmalı ve halka yön vermeli, ufuk açmalı. Liderlik bunun için var. Vizyon belirleyecek. Dönüştürücü rol üstlenecek. Ancak bazen siyaset dünyası halkın gerisinde kalır. Kısır çekişmelerle vakit kaybedince siyaset sınıfı toplumun önünde değil arkasında kalır. Sosyoloji, teknoloji, hatta psikoloji bundan etkilenir. Halk kendisinin iyi temsil edilmediğini görür. Anlaşılmadığını düşünür. Siyasetçinin halkından uzaklaştığını ve topluma yabancılaştığını hisseder. AYRI DÜNYALARIN İNSANLARIYIZ ARTIK der. Bu hale düşünce halkın sorunlarını çözme yeteneğini yitirir politikacı. Tökezlemeye başlar. Büyük bir olayda bu durum apaçık ortaya çıkar. Yaldızlar dökülür.
İşte o zaman HALK VAZİYETE EL KOYAR. Marmara depreminde bunu yaşamıştık. Sistem alt üst olmuştu.
Bir süredir bunları düşünüyorum. Sorguluyorum. Bir halkımıza bakıyorum. Bir siyasete. Devlet yönetimine. Halk siyasetin önünde. Yön tayin edici olmuş. Millet ittifakı krizinde bunu yaşadık. Raydan çıkan treni eski yörüngesine tekrar halk koydu.
Büyük depremin gösterdiği acı gerçekler de devlet yönetiminde hükümetin zaafiyetlerini açığa çıkardı. Ağır bedeller ödedik. Halk üzgün, kırgın ve kızgın. Bunun sandığa yansımaması mümkün değil. Şimdi halkı kimin anladığını göreceğiz. Halkla aynı duygu dünyasında kim var bunu bileceğiz. Toplum karar arifesinde. Öncelikle duygu dünyalarını karşılaştıracak. Yaşadığım bu büyük acıyı kim yüreğinde hissediyor ona bakacak. Sonra yaşadığım bu büyük travmayı kim atlatmama yardım edebilir bunu düşünecek. Ve beni ileriye kim taşıyacak, kim geleceği kurmamda önderlik edebilir bunu sorgulayacak. Yani ülkemi kim iyi yönetecek buna karar verecek. Halk siyasete el koyacak.