Gazeteci de İşini Yapsın, Siyasetçi de!

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de medya mensupları siyasi hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Gazeteciler hem kovaladıkları haberler ve ortaya çıkardıkları gerçeklerle hem de güncel siyasete ilişkin yaptıkları yorum ve tahminlerle siyasi tartışmalarda sıklıkla yer alırlar. Bunda şaşılacak bir şey olmadığı gibi, siyasetin doğal işleyişi açısından olumlu olan da budur.

Gazeteler ve gazeteciler işlerini, sahip oldukları dünya görüşüne paralel olarak belirli çevrelerin beklenti ve çıkarlarına uygun biçimde yapabilirler. Ancak bunu yaparken gazeteciliğin evrensel kurallarına ters düşmemek, en başta da gerçeği halka duyurma görevinden uzaklaşmamak gerekir. Aynı zamanda gazeteciler halkı kin ve düşmanlığa tahrik edecek söylemlerden de uzak durmalı, sadece gazetecilerin değil medeni dünyada herkesin uymakla yükümlü olduğu asgari nezaket kurallarına riayet etmelidir.

Oysaki Türkiye’de AKP elinde büyük bir silaha dönüşen medya sektörü gazetecilik etiğinden uzaklaşan kişiler için kârlı bir yatırım alanı haline gelmiştir. Adına gazeteci demeye imtina ettiğimiz çok sayıda insan sırf AKP’nin dağıttığı pastadan pay kapabilmek için gerçeklerden tamamen uzak yayınlar yaparak halka alenen yalan söyleyebilmektedir. Öte yandan, ülkemizde özellikle son yıllarda oldukça sertleşen siyasi iklim kimi zaman gazetecilerin de daha nobran ve saldırgan bir dil tutturmalarına ve bunun üzerinden taraftar devşirmelerine sebep olabilmektedir.

Lafı nereye getireceğimiz malum. Deneyimli gazeteci Yılmaz Özdil’in son dönemde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e yönelik tavrı nezaketten uzaktır ve bu anlamda eleştiriye açıktır. Ancak burada bu eleştirilerin yine yazar, yorumcu, kanaat önderi çevresinden gelmesi gereklidir. Zira siyasetçiler toplumsal konumları gereği ağır eleştirilere de açık olmalı, bu konuda en yüksek tahammülü sergilemelidir.

Fakat yine de Özel’in, katıldığı canlı yayında Özdil’e yönelik sözleri en nihai tahlilde iki muhatap arasındaki bir tartışmadır ve bu anlamda bir nebze anlaşılır. Doğru olan da bu tartışmanın orada kalmasıdır. Ancak Özdil’in Özel’e sosyal medya hesabından verdiği cevaba neredeyse tüm CHP’li milletvekillerinin koro halinde laf yetiştirmeye çalışması yakışıksız bir görüntü olmuştur.

Yaptığı haberler, attığı manşetler, yazılarında kullandığı dil vs. kimileri tarafından beğenilmese de Yılmaz Özdil bir gazetecidir. Üstelik CHP’ye oy veren seçmenin önemli bir kısmı tarafından sevilen, sayılan bir isimdir. Onun eleştirisine olgunluk göstermek ya da verilen cevapta ölçülü olmak da CHP yönetiminin görevidir. Eğer Özdil’in yaklaşımı yanlış ise bunu takdir etmesi ve gereken karşılığı vermesi gereken siyasetçiler değil demokratik kamuoyudur.

Evet, gazeteciler işini yapmalı, siyaset mühendisliğine soyunmamalı, milyonların iradesini temsil eden siyasetçilere daha nezaketli olmalı, hele ki ülkedeki tek adam yönetimine, onun başındaki kişiye demediği sözleri muhalif siyasetçilere söylememelidir. Ama diğer taraftan, siyasetçiler de karşılarındakinin gazeteci olduğunu bilmeli ve bir grup psikolojisi mantığı içinde veya kendini Genel Başkana gösterme saikiyle kimseye “had bildirme” girişiminde bulunmamalıdır.

31 Mart’ta, uzun yıllar sonra muhalif kitleleri heyecanlandıran bir seçim başarısı elde edildi. Ülkede Atatürkçü, seküler kesimin beklentisi bu fırsatın en iyi biçimde kullanılması ve ilk genel seçimde AKP iktidarının alaşağı edilmesidir. Bunun yolu da bu insanların oy verip meclise gönderdiği vekillerin boş polemiklere girmemesi, kendi şahsi siyasi ikbali peşinde koşmaması ve halkın gerçek gündemini yakalamasıdır.

Bu sebeple, gazeteci nasıl kendi işini yapmakla yükümlüyse aynı yükümlülük siyasetçiler için de geçerlidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Can Kakışım Arşivi