Galatasaray, Frankfurt’ta yaşadığı 5-1’lik hezimetin öfkesini sadece Konyaspor’dan değil, ezeli rakibi Fenerbahçe’den de çıkardı.
Rams Park'taki 3-1’lik zafer, üç puanın yanında, 6’da 6 yapan bir seri ve Fenerbahçe’ye karşı açılan 6 puanlık bir makas demekti.
Sarı-Kırmızılılar dişli Konyaspor karşısında fazla zorlanmadan, sağlam savunmayla, yer yer tempoyu yukarı çekerek işi bitirdi. İlk yarıda vasat giden oyunu alevlendiren isimler kaleci Uğurcan’ın uzun paslarıyla buluşan Barış Alper ve Yunus oldu. Yunus’un ilk goldeki vücut çalımı ve bitirişi alkış toplarken, Icardi’nin attığı ikinci golde yaptığı nefis asist geceye damgasını vurdu.
Barış ve Yunus’un enerjisine zaman zaman Torreira da eklenince orta saha diri kalmayı başardı. Ancak Sane’nin silik performansı yine dikkat çekiciydi. Sane eski Sane değil. Ne zaman form tutacak bilinmiyor!
İkinci yarıda da görüntü farklı değildi. 63'te bu kez bir başka iyisi Torreira uzaktan bir şutla skoru 3-0'a getirdi.
Son dakikalarda iyi baskı kuran Konyaspor'un şeref sayısı ise 80'de Umut Nayir'den geldi.
Galatasaray 6. haftayı da kayıpsız geçerken, rakip filelere 18 gol bırakıp sadece 2 gol yedi. Bu, kâğıt üzerinde muhteşem bir istatistik.
Ama aynanın bir de diğer yüzü var.
Süper Lig’de rakip kim olursa olsun, Galatasaray adeta rutin bir kolaylıkla galibiyete ulaşabiliyor. Vasat oynadığı anlarda bile bir-iki yıldızı sahneye çıkıyor, tabelayı değiştirmesi an meselesi oluyor. Ancak bu konfor, Avrupa arenasında bir handikaba dönüşüyor. Çünkü Şampiyonlar Ligi’nde vasat oyun ve bireysel parlamalar yetmiyor. Orası kusursuz disiplin, kolektif güç ve sürekli yüksek tempo istiyor.
İşte tam da bu yüzden, Türkiye’deki futbolun gerçekliği Avrupa için bir ölçü değil. Kolay zaferler, büyük sınavların provasını yapmaz, aksine yanılsamalar üretir. Futbolda da hayatta olduğu gibi, insanı olgunlaştıran şey konfor değil, zorlanmaktır.
Eğer Avrupa'da başarı hedefleniyorsa Türk futbolunu yönetenlerin düşünmesi gereken de budur.
Tabi Okan Buruk'un da.